Yaşar Kiraz Yazı; Kahperengi Bir Yazı!
Yaşar Kiraz│Kasım 14, 22016
Kahperengi Bir Yazı!
1918 yılında “Wilson prensipleri cemiyeti” (Wilson ilkeleri derneği) adı altında bir oluşum kurulmuştu, İstanbul’da.
Amaçları, 1. dünya savaşının sona ermesinden sonra yabancı işgaline uğrayan Anadolu’daki egemenlik sorununa Wilson ilkeleri doğrultusunda bir çözüm bulmayı amaçlamaktı. Cemiyet üyelerinin tamamına yakını barıştan sonra ülkenin Amerikan mandası altına girmesi düşüncesini ortaya atmıştı.
ABD başkanı Thomas Woodrow Wilson’un, meşhur “Wilson prensipleri” beyannamesini çoğumuz bilir. ABD öncülüğünde oluşacak yeni bir dünya düzeni ile alakalıdır. On dört maddeli bu beyannamenin 12. maddesi, Osmanlı devleti ve doğu sınırları ile alakalıydı. Şöyle der 12. maddede “Osmanlı imparatorluğunda Türklerin oturdukları, çoğunluk sağladıkları bölgelerin bağımsızlığının sağlanması, Türk egemenliği altında bulunan diğer uluslara da özerk bir gelişme için tam ve engelsiz bir fırsatın sağlanması, boğazların uluslararası garanti altında tüm devletlerin ticaret gemilerine açılması.”
Bu maddede dikkat edilirse Kürdistan ve Ermenistan meselesi geçmektedir.
Bu maddenin uyandırdığı ümitle, Wilson prensipleri cemiyetinin kurulması önerilmişti, sözüm ona bazı aydınlar tarafından. Cemiyet, çoğunluğu gazetecilerden oluşan bir aydın gurubu tarafından 1918’de kurulmuştu. Refik Halid, Ali Kemal, Hüseyin Avni, Ragıp Nurettin gibi isimlerin imzası vardır. 5 Aralık 1918 tarihinde Amerika Başkanı Wilson’a gönderdikleri 9 maddelik bir muhtıra ile resmen Amerikan mandasını talep etmişlerdir.
Yani bu cemiyeti kuranların ABD mandasını istemekteki başlıca dayanak noktası, Osmanlı devletinin çoğunluğu Türk olan bölgelerinin bile bağımsız kalamayacağı, paylaşılacağı yahut bir başka devletin himayesi altına gireceği endişesi idi. Onlara göre, eğer ABD mandası altına girilirse, ABD’nin rehberliği ve liderliği ile kalkınacaktık. Müreffeh, kültürlü, bütün etnik unsurları müşterek değerlere sahip bir Türkiye istiyorlardı. Yine 12. madde gereği yani, Türk egemenliği altında bulunan diğer uluslara da özerk bir gelişme için tam ve engelsiz bir fırsatın sağlanması amacı ile Kürdistan ve “Büyük Ermenistan” için kapıyı da aralamış oluyorlardı.
Bu cemiyetin 2 ay kadar ömrü oldu ve kapandı.
Bir yıl sonra 1919 senesinde bu sefer İngiliz muhipler cemiyeti (İngiliz dostları derneği) kurulur, Damat Ferit Paşa ve Sait Molla öncülüğünde.
Bu sefer hedef İngiliz mandası olmaktır. Baktılar ABD’den bir cacık olmaz bari İngilizlere yamalanalım.
İngilizlerden para yardımı (düzenli maaş alıyordu Sait Molla [300 Lira]) alan bu cemiyet, Anadolu'da karışıklıklar çıkarmayı ve kurtuluş savaşını engellemeyi ve sabote etmeyi amaçlamıştı. Kurtuluş savaşına karşı yapılan tüm yıkıcı eylemlerin ve örgütlenmelerin destekleyicisi oldular.
İngiliz casusluğu görevini de yürüten muhipler cemiyeti üyeleri, İngiliz ajanı Frew’in talimatıyla, İstanbul’un en yoksul semtlerindeki Türk ailelerine her gün çok miktarda et, un, bulgur dağıtarak işe başladılar. (Makarna sanırım yoktu o devirde)
Damat Ferid İngiliz hükümetine tıpkı Wilson ilkeleri derneğindeki hainler gibi 7 maddelik bir muhtıra verdi.
1. İngiltere, gerekli gördüğü yerleri 15 yıllığına işgal edebilecek.
2. Sultan, Osmanlı bakanlıklarında gerekli görülen İngiliz müsteşarlarının tayinine izin verecek.
3. Her ile birer İngiliz konsolosu tayin edilecek.
4. Bu konsoloslar 15 yıl süreyle valinin yanında müşavirlik yapacak.
5. Türkiye’deki seçimleri İngilizler kontrol edecek.
6. İngiltere, Türk maliyesini çok sıkı kontrol etme hakkına sahip olacak.
7. Doğu halkının anlayışına göre anayasa sadeleştirilecek.
Çok enteresan İstanbul'un ileri gelen zevatı mevcut durumlarını muhafaza etmek ve işgalden menfaat sağlamak maksadıyla bu derneğe üye olmuşlardır. İngiliz ekonomik sermayesiyle güçlenen teşkilat, desteklediği diğer yan kuruluşlarla Anadolu’da oluşan Kuvay-i Milliyeyi yok etmeye yönelik hareketini hızlandırmış, bütün çete, eşkiya, örgütlere finans kaynağı sağlayarak ülke temellerine dinamit yerleştirmişlerdir.
Türk milli kuvvetlerin Anadolu’ya hâkim olmalarıyla bunlarda silinmiştir siyaset sahnesinden.
Sonrası;
1918 Kürt Teal-i cemiyeti
1919 Cemiyet-i Müderrisin (Medrese Öğretmenleri Derneği)& Teal-i İslam Cemiyeti (İslam’ı yükseltme)
Gibi Milli mücadeleyi yok etme ve Türk topraklarının işgalini ve parçalanmasını kolaylaştırma amaçlı, ekseri İngiliz gizli servisince kurulan Rum, Yahudi, Ermeniler tarafından kurulan hain yuvalarıdır. Sadece azınlıklar mı bu cemiyetleri kuran. Hayır, Türklerde de vardı elbette hainler. Birçok derneğin kuruluşunda ve yönetiminde yer almışlardır.
Yağlı kapı bulunca yanaşma eğilimi gösteren ruhsuz ve inançsız, vicdanı ve cüzdanı arasında sıkışmış kişiliksiz hainlerde vardı.
Vatan hainlerine menfaat sunulursa gavurlara hizmet için yarışırlar. İşgalci ile de anlaşır, gavurla da!
Devamı var;
İlay-ı Vatan Cemiyeti
Tarık-i Salah Cemiyeti
Askeri Nigahban Cemiyeti
Falhiyat Cemiyeti
Ahmediye Cemiyeti
Türk Zabıta-i Hususiye Teşkilatı
Şarkı Karip Çerkezleri Cemiyeti
Adem-i Merkeziyetçiler Cemiyeti
Mavri Mira Cemiyeti
Etnik-i Eterya Cemiyeti
Pontus-Rum Cemiyeti
Taşnak ve Hınçak Cemiyetleri
Kardos Cemiyeti
Alliance İsrailite ve Maccabi Cemiyetleri
Mesele, “Sevr” ve “Wilson ilkeleri” ve diğer cemiyetler ile alakalı olup, büyük Ermenistan veya birleşik Ermenistan ve Kürdistan temellerinin atılmasıdır. Mesela, Ermenilerin yıllardır “irredantist” siyasi iddiaları vardır, bugünkü Türkiye'nin doğusunu oluşturan bu toprakların çoğunda Ermeni soykırımı yaşandığı iddia edip, bu “irredandist” düşüncelerini hayata geçirmek.
Kürdistan için çalışmalar yapan, Osmanlı’nın eski Stockholm Sefiri Şerif Paşa’nın çalışmaları… Şerif Paşa’nın, Kürt talepleri hakkında Paris konferansına sunmuş olduğu memorandum ve Ermeni temsilcisi Bogos Nubar’la yaptığı ittifak…
Sonra;
PKK
BOP
PYD
KCK
Cemaatler
Vs
Devam ediyor yıkım hamleleri.
Din, mezhep, etnik, ekonomik kavgaların körüklendiği, ortaçağın cehalet batağına gömülmeye yüz tutmuş Anadolu`da “milli bilinci” tamamen unutturmaya çalışıyorlar. Cumhuriyet ve milliyetçilik ilkeleri yerlerde sürünürken, körü körüne birde kardeş kavgasına sürüklendiğimiz bu süreci bu coğrafyada yaşayan tüm insanların çok hassas algılamaları gereklidir. Hem de elzem…
Sorun; “Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemli ve büyük bir devlettir” felsefesindedir.
Türk milli kuvvetlerin Anadolu’ya hakim olmalarıyla silinmişti ya yukarıda yazdığım hain ve şer yuvaları. Elbette bunlarda silinecektir, Anadolu’ya hakim olan Türklerle, yada Türkler Anadolu’yu yönetene kadar!
Türk tarihi incelendiği zaman, her dönem bir Damat Ferid, Mustafa Sabriler, Mollalar, İskilipliler, beynini ve ruhunu batıya transfer etmiş şıhlar, meleler, hocalar, şeyhler, mollalar olmuştur, şimdilerde ki gibi!
Türklerin Anadolu’ya yeniden hakîm olması ve bunların siyaset sahnesinden silinmesi sanırım uzayacak, bir müddet daha.
Yaşar Kiraz