Ülkü Sincar Yazdı; İçimizde Büyüyen Gizli Tehlike-Özel Askeri Şirketler
Ülkü Sincar│Kasım 12, 2016
İçimizde Büyüyen Gizli Tehlike-Özel Askeri Şirketler
Bizler sanal gündemlerle uğraşırken, hem sınırlarımızda hem sınır ötesinde ülkemiz ön görülmesi gittikçe zorlaşan bir geleceğe doğru evriliyor.
Orta doğu projesi, kukla Kürt koridoru, Işıd, Pkk sınırlarımızda parçalanan devletler, etnik ve mezhepsel olarak ayrışan toplumlar, milyonlarca mülteci, siyasi, ticari, askeri, tarihi olarak bağlı olduğumuz kan gölüne dönen bir coğrafya tüm bileşenleri ile zaman zaman aktif zaman zaman pasif hücreleri ile yan yana yaşadığımız gerçeği...
Bir yılda yüzlerce şehit verdiğimiz terör olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi ile ordu, Emniyet, İstihbarat, Yargı gibi devletimizin temel taşlarının yerinden oynaması ile ağır bir toplumsal travma yaşamaya başlayan toplum…
Güvenliğimizin teminatı kurumlarımız bozuk para gibi harcanırken, kimsenin kimseye güveninin kalmadığı bir ortamda Uzun zamandır ülkemizde varlık gösteren biz farkında olmadan, yada önemsemeden kontrolsüz büyüyen özel Askeri şirketleri gözden kaçırmamamız gereken bir dönemdeyiz.
Özel Askeri şirket Ne demektir?
Son on beş yılda ortaya çıkmış, tüm dünya için “uluslararası güvenlik” sorunun oluşturacak gizemli, gizli ilişkileri olan bir savaş ticareti… Hukuksuzluğun hüküm sürdüğü dünyada tamamen “kâr” amacı ile çalışan özel askeri şirketler. 11 Eylül’de ikiz kulelere saldırı sonrasında ABD’nin askeri harcamalarının üçte biri bu şirketlere ayırıp Ortadoğu da piyasaya sürdüğü endüstri.
Lojistik destek, taktik saldırı operasyonları, stratejik planlama, gizli istihbarat edinme ve analiz etme, operasyonel destek, savaş ve savunma, eğitim ve teknik yardım, askeri becerilerin tedarik edilmesi…
Kısaca paralı askerliğin en tehlikeli olan şirketleşmiş hali. Yani paralı askerin şirkete kar sağlamakla mükellef olduğu bir yapı. Esasında dev şirketlerin yan kuruluşları… Kendi içlerinde paralı askerler, özel ordular, özel güvenlik şirketleri, özel istihbarat şirketleri gibi dallara ayrılırlar. Güçlü devletler adına, girdikleri ülkenin vatandaşlarını da kullanarak kolaylıkla sızarlar, çünkü milliyetleri yoktur.
Irak bu özel şirketlerin en üst noktada varlık gösterdiği yerdir. Suriye’de hatta ülkemizde de çok sayıda değişik isimle varlık gösteriyor olmaları şaşırılacak bir durum olmayacaktır.
Bir kaç ciltlik kitap yazılacak kadar geniş bir konudur. Güçlü devletler için avantajlı görülen bu durum ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda toplumu felakete sürükleyecek Ulus devlet ve Ulus Ordu tanımlarını ortadan kaldıracak, gücü olana hizmet sağlayıp kapital vasıtası ile milleti milislere ayıracak çok tehlikeli bir yapıdır.
Bu yazıyı yazmayı uzun süre erteledim. Ancak son aylarda yaşananlar ve geçtiğimiz aydan bu güne kadar büyük bir algı oyunu ile karşılaşınca ertelenemez durumda olduğunu fark ettim.
Bu şirketlerden ülkemize ait olanı adını en çok duyduğumuz SADAT'dır.
SADAT’ın kurucusu aynı zamanda Cumhurbaşkanımıza Baş Danışmanı olarak atanan Adnan Tanrıverdi SADAT'ı şöyle tanımlıyor;
“Türk Silahı Kuvvetleri 22 Türk ve Müslüman ülkeye eğitim, danışmanlık ve donanım konusunda hizmet vermektedir. Ama 60 İslam ülkesinin savunma alanında bütün ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün olmamaktadır. Bu ihtiyacı biz İslam ülkelerinin dini hassasiyetlerine saygılı, 64 subay ve astsubay desteğiyle biz sağlayacağız.”
SADAT'la ilgili sayısız konu, bilgi yazı ve açıklama mevcuttur. O nedenle detaylara girmiyorum. İlgilenenlerin okumasında ayrıca fayda görüyorum.
Ne yazık ki son zamanlarda SADAT vb. isimler altında topluma bilinçli ve büyük bir korku pompalanıyor.
Bu korkudan elde edilen güçle, gittikçe artan bir faaliyetle, ülkemizin sosyo-ekonomik durumu kötü yaşam alanlarından, Doğu ve Güneydoğudan, mazlum Türk İllerinden insan kaynağı sağlanmaya çalışılıyor. İzmit ve Konya'ya da ayrıca dikkat çekmek isterim. Büyük bir iddia ise eski terör örgütü mensuplarının gayri nizami harp adına bu tip organizasyonlara dahil edilmeye çalışıldığı...
Bu güne kadar hep sorduğumuz soru şuydu?
Neden bu kadar güvenlik ve İstihbarat zafiyeti yaşıyoruz...
Şimdi ise Tüm bunları alt alta topladığımızda kendi bünyemizde Güvenliğimizin ne kadarını özelleştirdik diye başka bir soru sorma ihtiyacı hissediyorum?
Öso'yu, Nusra'yı yada herhangi bir grubu eğitmekten bahsetmiyorum.
Bizzat kendi içimizde ne kadar özelleştirildik, ne kadar güvenmeliyiz diye soruyorum?
Güvenliğimiz kime emanet? Diye soruyorum!
Algı oyunlarına alet olmadan, ateşten gömlek giymiş bir ülkenin ateşle oynayacak noktaya gelmemesi için konuya herkesin dikkatini çekmek istiyorum.