Türkiye Cumhuriyeti

Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey yarımkürede, Avrupa ve Asya kıtalarının kesişme noktasında bulunan bir ülke. Ülke topraklarının büyük bir bölümü Anadolu yarımadasında, kalanı ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur. Ülkenin üç yanı Akdeniz, Karadeniz ve bu iki denizi birbirine bağlayan Boğazlar ile Marmara Denizi ve Ege Denizi ile çevrilidir. Komşuları Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Nahçıvan (Azerbaycan), KKTC, İran, Irak ve Suriye'dir.
 

Yüzölçümü
Türkiye'nin toprakları 36° - 42° Kuzey paralelleri ve 26° - 45° Doğu meridyenleri arasında yer alır. Doğusu ile batısı arasında 76 dakikalık bir zaman farkı vardır. Kabaca bir dikdörtgeni andırır ve genişliği 1.660 kilometredir. Göller ve adalar dahil kapladığı gerçek alan 814.578 km²'dir izdüşüm alanı ise 783, 562 km²'dir. Türkiye'ye ait bu iki yüzölçüm değeri arasındaki farkın büyüklüğü arazinin dağlık ve engebeli olmasından kaynaklanır. Marmara Bölgesi % 8, 5, Ege Bölgesi % 12, Akdeniz Bölgesi % 16, İç Anadolu Bölgesi % 18, Karadeniz Bölgesi % 18, Doğu Anadolu Bölgesi % 21, Güneydoğu Anadolu Bölgesi % 7, 5 yer tutar. Trakya'nın yüzölçümü 24.370 km² dir. Türkiye'nin kara sınırlarının uzunluğu 2.875 km, adalar dahil sahil uzunluğu 8.333 kilometredir. Kara parçalarının toplam alanı 770.760 km², su alanlarının toplam alanı ise 9.820 km²' dir. 

Kısa bilgiler
Uzaydan bakıldığında bir dikdörtgene benzeyen Türkiye topraklarının yüzölçümü 814.578 km²dir ve Türkiye, İran dışında bütün komşularından ve Rusya Federasyonu dışında tüm Avrupa ülkelerinden daha geniş topraklara sahiptir.

Nüfus bakımından ise Türkiye (yaklaşık 79 milyon), Almanya'nın ardından Avrupa'nın ikinci büyük ülkesidir.

Türkiye'nin kara sınırlarının uzunluğu 2.875 km, deniz sınırlarının uzunluğu 8.333 km; genişliği yaklaşık 550 km, uzunluğu 1.500 km kadardır.

36-42 derece Kuzey enlemleri, 26-45 derece Doğu boylamları arasında yer almakta ve doğusu ile batısı arasında 76 dakikalık zaman farkı bulunmaktadır.

Jeopolitik konumuyla Dünya'nın en stratejik ülkelerinden biri olan Türkiye, "Eski Dünya Karaları denilen Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişme noktasındadır. Doğu ve Batı uygarlıkları arasında olduğu gibi, tüm dinler arasında da tek köprüdür.

Türkiye, üç tarafını çeviren Karadeniz, Akdeniz ve Ege deniziyle okyanuslara bağlanır. Tüm dünya ile komşu gibidir ve tarih boyunca büyük göç ve ticaret yollarının merkezi olmuştur. İstanbul ve Çanakkale boğazları aracılığıyla Karadeniz, Dünya'ya açılmakta ve bir iç deniz olan Marmara'dan çok önemli su yolları geçmektedir. Doğuda Gürcistan, Ermenistan, Nahçıvan ve İran; batıda Bulgaristan ve Yunanistan; güneyde Suriye ve Irak ile komşudur.

Coğrafi bölgeler
Türkiye 6-21 Haziran 1941 tarihinde yapılan Birinci Türk Coğrafya Kongresi'nde 7 ana coğrafi bölgeye ve 21 coğrafi bölüme ayrılmış, Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden dördüne komşu olduğu denizin adı verilmiştir, diğer üç bölge de Anadolu bütünü içindeki konumlarına göre adlandırılmışlardır. Oluşturulan coğrafi bölgelerin herhangi bir siyasi özelliği yoktur ve il sınırlarıyla da çakışmaz.

Yükseltiler
Ülkenin yarısından fazlası, yükseltisi 1.000 metreyi aşan yüksek alanlardan oluşur.Türkiye'nin ortalama yüksekliği 1132 metre'dir. Yaklaşık üçte biri orta yükseklikteki ovalar, yaylalar ve dağlar, yüzde 10'u da alçak alanlarla kaplıdır. En yüksek ve dağlık alanlar doğu kesimde yer alır. Kuzey kesimini Kuzey Anadolu Dağları, güney, doğu ve güneydoğu kesimlerini de Toroslar kaplar.
Toros Dağları, Türkiye'nin Akdeniz kıyılarına paralel olarak, Rodos Adası'ndan Suriye sınırına kadar yaklaşık 2.000 kilometrelik bir dağ zincirinden oluşmaktadır. Bu zincirin en yüksek noktası yaklaşık 4.000 metrelik Demirkazık zirvesidir. Torosların bu bölgesi Aladağlar adıyla anılmaktadır. Ülkenin en yüksek noktası, Ağrı Dağı'nın 5.137 metreye erişen doruğudur.

Düzlükler
Başlıca geniş düzlükler Çukurova, Konya Ovası ve Harran ovalarıdır.

Akarsular - Göller
Kaynağı ve denize döküldüğü yer ülke sınırları içinde olan en uzun akarsu 1.355 kilometre uzunluğundaki Kızılırmak'tır. En büyük doğal göl, 3.713 km² alan kaplayan Van Gölü'dür. 817 km²'lik alana yayılan Atatürk Baraj Gölü ise ülkenin en büyük yapay gölüdür. Türkiye'nin en büyük adası olan Gökçeada'nın yüzölçümü 279 km²'dir.

Deprem kuşağı
Türkiye, dünya'nın önemli deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya kuşağı üzerindedir. Kuzey Anadolu fayı boyunca 1939 yılından bu yana pek çok büyük ve yıkıcı deprem yaşanmıştır.

Türkiye'nin iklimi
Türkiye'nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, dağların konumu ve yeryüzü şekillerinin çeşitlilik göstermesi, farklı özellikte iklim tiplerinin doğmasına yol açmıştır. Kıyı bölgelerinde denizlerin etkisiyle daha ılıman iklim özellikleri görülür. Kuzey Anadolu Dağları ile Toros Sıradağları, deniz etkilerinin iç kesimlere girmesini engeller. Bu yüzden iç kesimlerde karasal iklim özellikleri görülür.

Akdeniz iklimi: Akdeniz ve Ege Denizi
Ege Denizi, 41'-35' kuzey enlemleriyle 23'-27'/28' doğu boylamları arasında yer alır. Kuzeyden güneye yaklaşık 660km uzanır; genişliği kuzeyde 270, ortada 150, güneyde ise 400km kadardır. Balkan yarımadasının doğu bölümü ile Anadolu arasında yer alan deniz. Çanakkale Boğazı aracılığıyla Marmara Denizi’ne ve Karadeniz’e bağlanan Ege Denizi’i yüzölçümü 214000km2’dir. Marmara Denizi'nin güney kıyısına kadar sokulur. Kıyıdan yaklaşık 800 metre yüksekliğe kadar bu iklimin özellikleri görülür. Bu iklim tipinde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır.

Karadeniz iklimi: Türkiye'nin kuzey kıyılarında, dağların denize bakan yamaçlarında görülen bir iklim tipidir. Bu iklimde yaz sıcaklığı, Akdeniz ikliminde olduğu kadar etkili değildir. Kış mevsimi, güney kıyılarına göre soğuk geçer. Yağış miktarı fazladır.

Karasal iklim: Türkiye'nin denizlerden uzak, yeryüzü şekillerinin meydana getirdiği engellerden dolayı deniz etkisinden yeterince yararlanamayan kesimlerinde karasal iklim görülür. İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Trakya'nın iç kesimleri karasal iklimin etkisi altındadır. Buralarda mevsimlik ve günlük sıcaklık farkları büyük, yağışlar genel olarak azdır. Kışlar uzun, soğuk ve karlı, yazlar kısa fakat sıcaktır.

Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), Karadeniz Ekonomik İş Birliği Örgütü (KEİ), Ekonomik İş Birliği Teşkilatı (EİT) gibi çeşitli kuruluşlara üye olan Türkiye, aynı zamanda AB ile üyelik müzakerelerine başlamıştır. 

Bilimadamları ve araştırmacılar Türkiye kelimesinin İtalyancadan geldiğini kabul ederler. Prof. Dr. İlber Ortaylı bir makalesinde Cenovalı ve Venedikli tüccar ve diplomatların, 12. yüzyılda, ülkemizi 'Turchia' ve 'Turmenia' olarak tanımladıklarını belirtir. Prof. Dr. Abdulhaluk Çay ise 'Turchia' tanımını çok daha gerilere götürür ve 'Turchia' tabirine ilk defa 6. yüzyılda Bizans kaynaklarında rastlandığını belirtir ve şöyle der:

Bu tabir 9. ve 10. yüzyıllarda İdil/Volga nehrinden Orta Avrupa'ya kadar uzanan saha için kullanılmıştır.  Bu kullanımın Kafkasya bölgesinde Hazar Kaanlığı için Doğu Türkiye'si, Arpad hanedanının kurduğu Macar Devleti için Batı Türkiye'si şeklinde olduğunu ve aynı tabirin 12. yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanıldığını belirtir. Burada önemli olan husus Batılıların, 'Turchia' halkına hiçbir zaman 'Türkiyeli' demeyip, 'Türk' (Turk) demeleridir.

Asya ve Avrupa'ya yayılmış toprakları, üç yandan denizlerle çevrilmiştir. Avrupa'daki toprakları «Trakya», Asya'daki toprakları da «Anadolu», ya da «Küçük Asya» diye anılır. Türkiye'nin Avrupa'daki topraklarının yüzölçümü: 23.623 km2, Asya'daki topraklarının yüzölçümü de 757.000 km2'dir. Bütün Türkiye'nin yüzölçümü 780 623 km2'dir.Türkiye kuzeyde Karadeniz, kuzeydoğuda Rusya, doğuda Iran, güneydoğuda Irak, güneyde Suriye ve Akdeniz, batıda Ege Denizi, kuzeybatıda Yunanistan'la sınırlanmıştır. Rusya ile olan sınırımızın uzunluğu 590 km., İran'la olan sınırımızın uzunluğu 470 km.'dir. Irak sınırımızın uzunluğu 378, Suriye sınırımızınki de 789 km.dir.

Türkiye Genel Bir Bakış

Türkiye'nin bugün yer aldığı topraklar bundan bir buçuk milyar yıl önce teşekkül etmişse de, memleketimiz bugünkü görünüşünü ancak bundan 15-20 milyon yıl önce, yani Üçüncü Zamanın sonunda almıştır. Bu devredeki jeolojik yer hareketleri sonunda dağlar ve ovalar bugünkü şekillerini aldığı gibi, denizler de derinleşti; Ege Denizi'nin bulunduğu topraklar çökerek deniz haline geldi.Türkiye dağlık bir ülkedir. Dağların en çok bulunduğu kesimler Kuzey ve Güney Anadolu ile Doğu Anadolu'dur.

Kuzey ve Güney Anadolu dağlarının birbirine yaklaştığı doğu kesim ise, Türkiye'nin en sarp ve yüksek dağlarının bulunduğu bölgesidir.Kuzey Anadolu dağları denize paralel olarak uzanan arka arkaya birkaç dağ sırasından meydana gelmiştir. Bu dağ sıraları çukur alanlarla biribirinden ayrılmıştır. Kuzey Anadolu dağlarının kıyı kesimini kaplayan dağlara «Kıyı Dağları» denir. Bu dağlar bulundukları yerlere göre çeşitli isimlerle anılırlar. Kuzey Anadolu dağ zincirinde bulunan kıyı dağlarının başlıcaları Rize dağları, Trabzon dağları, Zigana dağları, Canik dağları, Isfendiyar dağlarıdır. Kıyı dağlarının en yüksek yeri Rize dağlarındaki Kaçkar tepesi (3.937 metre)'dir. Biraz daha batıdaki Verçenik tepesinin yüksekliği de 2.700 metreyi geçer. Dağlar batıya gidildikçe yüksekliğini kaybeder.Kıyı Dağları'nın arkasından İç Sıradağlar uzanır. Bu dağların en yükseği olan Mescit dağı, doğudadır, yüksekliği 3.250 metredir. İç sıradağlar doğuda iki, batıda üç sıra halinde uzanır.

Batı kesimindeki Ilgaz dağının yüksekliği 2.565 metre, Köroğlu dağlarının en yüksek yeri de 2.378 metredir.Karadeniz Bölgesinin Türkiye'nin en dağlık kesimlerinden biri olduğu için ovalar pek azdır. Başlıca iki ova Kızılırmak ve Yeşilırmak ağızlarındaki Çarşamba ve Bafra ovaları ile, iç kesimlerdeki Bolu, Tosya ve Merzifon ovalarıdır.Türkiye'nin güney kesimi Toros dağlarıyla kaplıdır. Toros dağları, Antalya körfezinin batısından başlayarak doğuda Hakkari’ye kadar uzanır. Çok geniş bir alana yayılmış olan Toros dağları üç bölümdür: 1) Batı Toroslar, 2) Orta Toroslar ve 3) Güneydoğu Toroslar.Doğu Anadolu dağları, kuzey ve güney Anadolu dağlarının birbirine yaklaşmasıyla meydana gelir. Türkiye'nin en yüksek bölgesini teşkil eden Doğu Anadolu'da yüzey şekilleri pek çeşitlidir. Türkiye'nin en yüksek dağları bu kesimde bulunur: Ağrı 5.165 metre), Süphan (4.434 metre).İç Anadolu daha çok düzlüklerle kaplıdır. Konya ovası, Obruk yaylası, Cihanbeyli yaylası bu düzlüklerin en önemlilerindendir.

Bununla beraber İç Anadolu'da da yüksekliği 4.000 metreye yaklaşan dağlar vardır. Bu kesimin en yüksek dağları güneydoğuda bulunur. Erciyes dağı (3.916 metre), Haşan dağı (3.258 metre), Melendiz dağı (2.953 metre), bu dağların en yüksekleridir. İç Anadolu dağlarının batısında, Ege Bölgesi ile İç Anadolu arasında iç batı Anadolu eşiği vardır. Buradaki başlıca yükseltiler Murat dağı (2.312 metre), Uludağ (2.543 metre) ve Eğri göz dağıdır. Ege Bölgesinde yükseklikler ve çukur alanlar kuzeyden güneye doğru art arda sıralanır. Bu kesimdeki başlıca dağlar Kozak (1.344 metre), Bozdağ (2.157 metre) ve Aydın dağlarıdır. Nehirler boyunca verimli ovalara rastlanır. Bunların en önemlileri Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Bakırçay ovalarıdır.Marmara Bölgesinin yüzey şekillerinde Ege Bölgesinin özelliklerine rastlanır. Bu kesimdeki en yüksek dağlar Uludağ, Kazdağı ve Mahya tepesidir. Marmara Bölgesinin Trakya kesimindeki başlıca yükseltiler Istırancalar'dır. Bu bölgenin en önemli ovaları Manyas, Adapazarı, Bursa, Karacabey ovalarıdır.

Türkiye'de Akarsular: Türkiye içinde doğup da yine Türkiye'den denize dökülen başlıca akarsularımız Kızılırmak (1.151 km.), Sakarya (790 km.) Seyhan (516 km.), Ceyhan (476 km.), Yeşilırmak (416 km.), Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Susurlu nehirleridir.Türkiye'den doğup da yurt dışına çıkan nehirlerimiz Fırat, Dicle ve Aras'tır. Fırat 953 km.'den sonra Türkiye'den çıkarak Suriye'ye, Dicle de 452 km.'den sonra Irak'a, Araş ise 435 km.'den sonra Rus topraklarına girer.Yabancı topraklarda doğup da Türkiye’ye giren nehirlerimiz ise iki tanedir: Meriç ve Asi. Meriç nehri Bulgaristan'da doğar. Arda, Tunca ve Ergene kollarını aldıktan sonra Türkiye ile Yunanistan arasında hudut çizer ve Ege Denizine dökülür. Güneydoğudaki Asi nehri ise Suriye'de doğduktan sonra Hatay'a girer ve İskenderun yakınlarında denize dökülür. Türkiye Akarsuları 26 bölgeye ayrılmıştır. En büyük akarsu havzası Fırat (125. 566 km.2), en küçük akarsu havzası ise Burdur Göller Havzası'dır. (6.374 km.2). Ekonomik bakımdan son derece büyük önemi olan akarsularımız üzerinde devamlı çalışmalar yapılır. Çalışmaların amacı en geniş sulama imkanlarının sağlanması ve su enerjisinden faydalanmaktır.

Akarsularımız hakkında en doğru bilgileri almak için özel rasat istasyonları kurulmuştur. Bugün 500'den fazla rasat istasyonu vardır. Akarsularla ilgili her türlü çalışmaları Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yapar.DSI'nin en önemli görevi suların akışını kontrol altına alarak taşmaları önlemek, barajlar yapmak, ayrıca artezyen kuyuları v da açarak yeraltı su zenginliklerinden faydalanmaktır. DSİ her yıl yüzlerce kuyu aç- i maktadır. Yapılan hesaplara göre 1975 yılında bütün köyler suya kavuşmuş olacaktır. 

Göller: Türkiye'de ilk dikkati çeken Güneybatı Anadolu Göller Bölgesi'dir. Bunun dışında Marmara, Ege ve Karadeniz Bölgelerinde de göler vardır. Göller Bölgesi’nde başlıca 5 göl vardır. Bunlar: Beyşehir (651 km.2), Eğridir (517 km2), Acıgöl (157 km.2), Suğla (125 km.2) ve Burdur (125 km.2) gölleridir. Bu bölgede daha birçok küçük göl vardır.Doğu Anadolu Göller Bölgesi'ndeki göllerin hemen hepsi pek küçük göllerdir. Buna karşılık Türkiye'nin en büyük gölü olan Van gölü (3.764 km.2) de bu bölgede bulunur. Buradaki göller Nemrut, Nazik, Haçlı, Balık gölleridir. Yine Doğu Anadolu'da bulunan Çıldır ve Gölcük (Hazar gölü) bu bölgenin dışında kalır.Marmara Bölgesi’nde başlıca üç göl vardır: İznik (308 km.2), Manyas (178 km.2), Ulubat (Apolyont) gölü (156 km.2). Bunlardan başka Büyükçekmece, Küçükçekmece, Sapanca gölleri gibi küçük birkaç göl daha vardır.Ege Bölgesi'ndeki göllerin başlıcaları: Bafa (65 km.2) ve Marmara (44 km.2) gölleridir. Karadeniz Bölgesi’nde önemli göl olarak sadece Abant sayılabilir ki, bu da sadece turistik bakımdan önemlidir.İç Anadolu Bölgesi'ndeki en önemli göl, Tuz gölüdür. Van gölünden sonra Türkiye’nin en büyük gölü olan Tuz gölü (1.620 km.2)'nün suları yazın son derece azalır.Türkiye'de yüzölçümü 10 km.2'yi geçen 45 göl vardır. Bunlardan 15'i 100 km.2 veya daha büyüktür. Sahiller: Uç taraftan denizlerle kuşatılmış olan Türkiye'nin sahillerinin uzunluğu 7.000 km.'yi geçer. En uzun sahilimiz Ege Denizi sahilimiz (2.250 km.), İkincisi Akdeniz sahilimiz (1.700 km.), üçüncüsü de Karadeniz sahilimiz (1.550 km.)'dir.

Marmara'ya olan kıyılarımızın uzunluğu da Boğazlarla beraber 1.100 km.'yi bulur.Ege Denizi'ne olan kıyılarımız diğer denizlere olan kıyılarımıza göre çok fazla girintili çıkıntılıdır. Bu yüzden de Ege'deki kıyılarımızın uzunluğu diğer kıyılarımızdan fazladır. Bunun bir sonucu olarak kıyılarımız arasında en fazla körfez ve burunların bulunduğu yer de Ege kıyılarıdır. Buradaki körfezlerin en önemlileri İzmir, Edremit, Datça, Kuşadası, Kerme, Mandalya, Marmaris körfezleridir. Yine bu kıyılarımızdaki başlıca yarımadalar da İzmir, Urla, Bodrum ve Datça yarımadalarıdır. Ege Denizimdeki başlıca adalarımız İmroz ve Bozcaada’dır. Bunlar Türkiye'nin en büyük adalarıdır. Ege sahillerimizde küçük küçük daha birçok adamız vardır.Karadeniz sahillerimiz genel olarak düzdür. Bu kesimde sahil, ortada kuzeye doğru büyükçe bir çıkıntı yapar.

Başlıca burunlar Bafra burnu, İnce burun, Baba burnu, Yeros burnu ve Çaltı burnudur. Karadeniz sahillerimizin açığında sadece Kefken adası vardır. Bu ada Sakarya ili sahillerinin karşısına düşer.Akdeniz sahillerimiz, Karadeniz'e göre biraz daha girintili çıkıntılıdır. Bu kesimde İskenderun, Mersin ve Antalya gibi çok büyük körfezler vardır. Akdeniz sahillerimizde bize ait meskun ada yoktur.Marmara Denizi sahillerimizin kuzeyi oldukça düz, güneyi oldukça girintili, çıkıntılıdır. Doğuda İzmir ve Gemlik körfezleri, güneyde Bandırma ve Erdek körfezleri vardır. Boğazlar, Marmara'yı Karadeniz ve Ege Denizi'ne bağlar. Marmara'da İrili, ufaklı birtakım adalar da vardır. Bunların en büyüğü Kapıdağ yarımadasının açıklarında bulunan Marmara adasıdır. Bu ada Marmara adaları diye anılan bir adalar grubunun içindedir.

Marmara adalarında, Marmara'dan başka Avşa, Ekinlik, Paşalimanı gibi başka adalar da vardır. Marmara sahillerimizdeki başka önemli adalar şüphesiz İstanbul'un Adalar ilçesini meydana getiren Kınalı, Burgaz, Heybeli ve Büyükada’dır. Ayrıca yine İstanbul açıklarında Yassıada ve Sivri ada (Hayırsız ada) He, Mudanya sahilleri hizasında ve Bozburun açıklarında İmralı adası vardır.İklim: Türkiye'nin çeşitli bölgeleri iklim bakımından çeşitli özellikler gösterir. Yurdumuzun bazı yerleri pek az yağış aldığı halde (İç Anadolu Bölgesi), Karadeniz Bölgesi (Bilhassa Rize ve dolayları) gibi çok fazla yağış alan yerler de vardır. Rize'de yıllık yağış 2.400 mm.'yi bulurken Doğu Anadolu'daki Iğdır ovasının yılda aldığı yağış miktarı ancak 240 mm.'dir. İç Anadolu'ya İse yılda 400 mm. civarında yağış düşer. Kar yağışı da, yağmur gibidir.

Yurdun çeşitli yerlerine düşen kar miktarı büyük değişiklikler gösterir. İzmir ve Antalya gibi şehirlerimizdeki kar yağışı yok denecek kadar azdır. Son 30 yıllık ortalamaya göre İzmir'de kar, yerde ancak 6 saat kalmaktadır. Antalya'da da karın yerde kaldığı günler yılda bir günü geçmez. Buna karşılık bu oran Marmara Bölgesi'nde yılda 10-15 günü bulur. Karadeniz kıyılarında da bu oran aynıdır. Sahillerden uzaklaşıp da içlere doğru gidildikçe karın yerde kalma süresi artar. Kayseri'de yılda 40, Sivas'ta yılda 65 gün karlı geçer ve nihayet bu rakam Erzurum'da yılda 116 günü bulur. Doğu Anadolu kışları çok karlıdır.Yağış ve karda olduğu gibi sıcaklık dereceleri de bütün yurtta büyük değişiklikler gösterir. Yıllık ortalama sıcaklığı 20°'yi geçen yerlerimiz olduğu gibi (İskenderun), yıllık ortalama sıcaklığın 4° olduğu yerlerimiz de vardır (Kars). Diğer bölgelerimizdeki sıcaklık ortalamaları bu iki rakam arasında değişir. Sıcak ve soğuk günler kıyılarla iç kesimler arasında büyük farklar gösterir. Kıyılarımız genellikle ılık iklimli olduğu halde, iç kesimlerimizde sert bir kara iklimi hüküm sürer. Buralarda gündüz ve geceler arasındaki sıcaklık farkları da büyük olur.

Türkiye genel olarak üç iklim tipinin etkisi altındadır: Akdeniz iklimi, orta iklim ve bozkır iklimi.Akdeniz iklimi, batı ve güney sahil çevrelerimizde hüküm sürer. Buralarda yazlar sıcak, kışlar ılıktır. Her mevsimi yağışlı geçen orta iklim, Karadeniz kıyılarında görülür. Buralarda kurak ay yok gibidir. İç Anadolu ile Trakya'nın İç kısımlarında, doğu Anadolu'da bozkır iklimi hüküm sürer.Bitki örtüsü: Türkiye'nin tabii bitki örtüsünü makiler, bozkırlar, çayırlar ve ormanlar teşkil eder. Makiler kuraklık şartlarına uymuş, sert yapraklı, her mevsimde yeşilliklerini koruyan bitkilerdir. Meşe, koca yemişi, defne, yabani zeytin, keçiboynuzu gibi ağaçları bu arada sayabiliriz. İç Anadolu'nun önemli bir kısmını kaplayan bozkırlarda ancak «yavşanotu» denen otlar, dağlık bölgelerde de «geven» denen dikenli bitkiler görülür. İç Anadolu'dan başka Trakya ve Doğu Anadolu'da da bozkır alanları vardır.Çayırlar yaz sonuna kadar yeşilliklerini sürdüren geniş alanlardır. Bunlara en çok Doğu Anadolu yaylalarında rastlanır.Memleketimizin en büyük tabii zenginliğini ve en önemli bitki örtüsünü teşkil etmesi gereken ormanlar, topraklarımızın ancak % 13,5'unu kaplar.

En sık ormanlara bol yağış alan Karadeniz, ondan sonra da Marmara ve Ege Bölgelerinde rastlanır. Türkiye orman bakımından altı bölgeye ayrılır: 1) Karadeniz, 2) Marmara, 3) Ege,4) Akdeniz, 5) Doğu Anadolu ve 6) Orta Anadolu.Karadeniz ormanları sahilden başlayarak 2.000 metre yükseklere kadar uzanır. Bu bölgedeki ormanların % 33'ü baltalık, % 67'si koruluktur. En çok rastlanan ağaçlar ladin, köknar, çam, kayın, meşe, gürgen, dişbudak, ıhlamur vs. dir. Karadeniz Bölgesi ormanlı kıyı ve kıyı ardı ormanları olmak üzere ikiye ayrılır. Marmara ormanlarında en çok karaağaç, meşe, kestane, gürgen, kayın yetişir. Bu bölgedeki dağların yüksek yerlerinde Karadeniz bölgesindekine benzeyen ormanlara rastlanır. Marmara ormanlarının % 44'ü baltalık, % 56sı koruluktur. Ege Bölgesi ormanlarında en çok meşe, bir miktar da kayın ve atkestanesine rastlanır. Bu ormanların % 31'i baltalık, % 69'u koruluktur. Akdeniz ormanları da, Karadeniz ormanları gibi «kıyı» ve «kıyı ardı» ormanları olmak üzere ikiye ayrılır. Buradaki ormanlarda en çok köknar, çam, sedir, ardıç bulunur. Ormanların % 23'ü baltalık, % 67'si korudur.

Türkiye'de sanat:Eski Türk sanatı ele alınırken ilk akla gelen mimarlık ve müziktir. Türk mimarlığının geçmişi, Türkler'in Orta Asya'da yaşadığı devreye kadar uzanır. Türkler, daha tarihlerinin başlangıcından itibaren önemli mimarlık eserleri meydana getirmişlerdir. Bugün bilinen ilk Türk mimarlık eserleri, Uygurlar'a ait bir saray harabesiyle yine Uygurlar'a ait ilk türbe sayabileceğimiz kubbeli mezarlardır, Uygurlar, bunlardan başka tapınaklar da yapmıştı. Bugün, bu tapınakların kalıntıları da bulunmuştur.Türkler'in Müslümanlığı kabul ettikten sonra verdiği ilk mimarlık eserleri 9. yüzyıla rastlar. Ancak bu ilk döneme ait en önemli eserler 10-12. yüzyıllar arasında yaşayan Gazneliler zamanına aittir. Diğer taraftan Selçuklular 11. yüzyıldan itibaren Türk - İslam sanatına büyük yenilikler getirdiler.

Yaptıkları medreseler, kümbetler hiç bir yabancı tesir altında kalmadan yapılan eserlerdir. Malazgirt savaşından sonra bütün Anadolu'yu fethederek burayı Türkler'in ikinci anavatanı haline getiren Selçuklular, Anadolu'nun çeşitli merkezlerinde bugüne kadar yaşayan mimarlık eserleri bırakarak, Türk mimarlığının bu dönemini ölümsüz hale getirmişlerdir. Anadolu'daki Selçuklu mimarlık eserlerinden günümüze kalanların başlıcalarını Sivas, Erzurum, Kayseri, Ankara, Niğde gibi şehirlerimizde görmek mümkündür. Bu mimarlık eserleri arasında, cami, kervansaray, medrese, türbe, saray, köprü ve hastaneler sayılabilir. Selçuklular, mimarlıklarının yanı sıra taş işlemeciliği ve ağaç oyma işlerinde de ileriydiler.Türk mimarlığı en muhteşem çağına Osmanlı İmparatorluğu zamanında erişmiştir.

Mimarlık, diğer sanat kollarında olduğu gibi İmparatorluğun gelişmesine paralel olarak büyük bir gelişme göstermiş, İstanbul’da Süleymaniye ve Sultanahmet, Edirne'de Selimiye gibi camilerle en üstün dönemine ulaşmıştır. Türk mimarlığı sadece Türkiye sınırları içinde de kalmamış, Süleymanİye'yi yapan Mimar Sinan'ın talebelerinden biri olan Mehmet İsa Efendi’nin Hindistan’da, Agra şehrinde yaptığı Taç Mahal, sadece Türk mimarlığının değil, dünya mimarlığının tek eşsiz eseri olarak tarihe geçmiştir.Türk Musikisi: Tek sesli musikinin dünyadaki tek mükemmel örneği olan Türk musikisi de bilhassa Türkler'in en üstün medeniyet seviyesine çıktıkları Osmanlı İmparatorluğu devrinde erişilmez bir seviyeye yükselmiş, İmparatorluğun gerilemeye başlamasıyla beraber musikide de bir yetersizlik görülmeye başlanmıştır.

Türk bestecilerinin yaptıkları eşsiz eserler Batı musiki dünyasında dahi etkilerini göstermiş, Mozart gibi bazı dev Batı bestecileri Türk melodilerini kullanarak eserler yapmıştır. 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren Türk musikisini çok sesliye çevirmek için çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Türk halk musikisi birçoklarının sandığı gibi klasik Türk musikisinden ayrı bir dal değildir. Halk musikisinde kullanılan sesler ve makamlar tamamen klasik müziktekilerin aynıdır. Usuller de klasik musiki usulleridir. Farklı olan sadece üsluptur.Resim ve Heykel: Eski Türkler'de duvar resimleri ve minyatür çok gelişmişti. Uygurlar'ın bu alanda verdikleri çok önemli ve değerli örnekler vardır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında resim daha çok minyatür alanında kalmış, yalnız bazı padişahlar resimlerini yaptırmışlardır. İmparatorluğun son zamanlarında, tanzimattan itibaren memlekette Batı'ya bir yönelme olmuş, sanatkar gençler Avrupa'ya gönderilerek, Batı resmini incelemeleri sağlanmıştır. Daha sonra 1883'te «Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi (Güzel Sanatlar Akademisi)» kurulmuş, bugünün değerli ressam ve heykelcilerinin çoğu buradan yetişmiştir.

Heykelcilik, Müslümanlıktan önce Türkler arasında yaygın olduğu halde, Müslümanlıktan sonra ihmal edilmiştir. Ancak yine de, bilhassa Selçuklular zamanında büyük mimarlık eserlerine kabartmalar şeklinde insan ve hayvan şekilleri yapılmıştır. Heykelcilik de, resimde olduğu gibi ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra gelişmeye başlamış, Sanayi-İ Nefise Mektebi'hin kurulmasından sonra da Batılı anlamda heykelcilerin yetişmesi sağlanmıştır.Tiyatro: Eskiden «temaşa» denilen ilk «seyir» oyunları Karagözden ibaretti. 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu içinde oynatılmaya başlayan Karagöz, 20. yüzyıla kadar büyük bir rağbetle devam etmiş, 20. yüzyılda ise «Ortaoyunu» nun gelişmesi, temaşa oyunlarına yeni bir çeşni getirmiştir. Ortaoyunu daha sonra yerini bugünkü tiyatroya bırakmak zorunda kalmıştır. Bugün Türk tiyatrosu gerek devlet himayesindeki, gerek özel teşebbüs elindeki kuruluşlarıyla Avrupa çapında bir başarı göstermektedir.Folklor: Edebiyat, musiki ve oyundan meydana gelen Türk folkloru, yüzyıllar boyunca çok renkli ve ilgi çekici sanat eserleri meydana getirmiştir.

Bugün Türk halk musikisi ve edebiyatını severek okuyup dinlediğimiz gibi, Türk halk oyunlarını da aynı zevkle seyretmekteyiz. Bilhassa 1950den sonra okullara da giren Türk folkloru, geniş şekilde gelişmek imkanı bulmuştur.Türkiye'de Dil ve Edebiyat:Türk dili Ural - Altay dil ailesinin, Ural koluna giren tek heceli ve çekimli bir dildir. Türk dili Altay devrinden bugüne kadar birçok dönemler geçirmiştir. Bütün bu dönemleri özet olarak Eski Türkçe (6-9. Yüzyıllar), Orta Türkçe (10-15. yüzyıllar) ve Yeni Türkçe (15-20. yüzyıllar) olarak üç bölümde toplamak mümkündür. Bugüne kadar gelen en eski Türkçe metinleri Orhon yazıtlarıdır. Bunlar 7 - 8. yüzyıllar arasındaki çağın Türkçesini aksettirir. Daha önceki devirlere ait Türkçe eserler olmakla beraber bunların edebi değeri olmadığı için önemli sayılmaz. Orhon yazıtları, Orhon alfabesi ile yazılmıştır. Orhon alfabesi 38 harften meydana gelen bir alfabedir. Daha sonraki yüzyıllarda (8 ve 9. yüzyıllar), Güney Orta Asya Türkleri arasında Uygur alfabesinin kullanıldığını görürüz. Orhon yazısı gibi, Uygur yazısı da sağdan sola yazılıyor ve alfabesi 18 harften meydana geliyordu.

Türkler, Müslümanlığı kabul ettikten sonra, Türkçe, Arapça ve Farsça'nın tesirinde kaldı. Din dilinin Arapça, sanat dilinin Farsça olmasının bu tesirde büyük rolü olmuştur. Bu iki özellik bakımından Arapça ve Farsça, Müslüman Türk aydınları arasında yayıldı. Türkçe'ye bu dillerden birçok kelime girdi, hatta Türk ilim adamları ve sanatkarları bile eserlerini Arapça ve Farsça yazmaya başladılar. İslam etkisinden meydana getirilen ilk Türk eseri Yusuf Has Hacib'in yazdığı «Kutadgu Bilig» tir. Bu eserlerde, Arapça kelimelerin dilimize girdiğini ve hece vezni yerine aruzun kullanıldığını görüyoruz. Kutadgu Bilig'den sonra Kaşgarlı Mahmut'un yazdığı «Divan-ü Lugat-it Türk» adlı eser Türk diline ve edebiyatına büyük hizmetlerde bulundu.Ancak dini ve İlmi etkiler yüzünden Türkçe'ye giren Arapça ve Farsça kelimeler gittikçe artıyordu. Selçuklular zamanında Türkçe yeniden canlanmaya, eski kuvvetine kavuşmaya başladı. 13. yüzyıldan sonra Selçuklu devletinin çökmesi üzerine Anadolu'daki Türk beylikleri Türkçe'yi resmi dil olarak kabul ettiler. Türkçe'yi resmi dil olarak ilan eden ilk beylikler arasında Karamanlılar'ı ve Osmanlılar'ı sayabiliriz.!

5. yüzyıl Osmanlı topluluğu içinde Aydınlı Visali, Edirneli Nazmi ve Tatavlalı Muharremi gibi Türk dili hususunda titizlikle çalışan edebiyatçılar yetişti. Çağatay bilgini Ali Şir Nevai de Türk dili konusunda ilim ve sanat çalışmaları yaptı.Osmanlı İmparatorluğunun yükselme ve genişleme devirlerinde olduğu kadar gerileme devirlerinde de edebiyat ve ilim diline Farsça ve Arapça hakim oldu. Ancak19. yüzyılda, Tanzimat'tan sonra Türkçe'ye aşırı derecede giren Arapça ve Farsça kelimelerin ayıklanması yolunda çalışmalar başladı. 20. yüzyılın İlk çeyreğinden itibaren de Türkçe, lüzumsuz Arapça ve Farsça kelimelerden kurtuldu. Bugün dilde çok kesin olarak öz Türkçe'ye doğru bir yöneliş vardır.Türkiye'de Edebiyat:Türk edebiyatının ilk örnekleri 7. ve 8. yüzyıllara ait olan Orhun yazıtlarıdır.

Ergenekon, Oğuz, Alpertunga gibi destanlar da Türk edebiyatının ilk mahsulleri arasındadır. Bununla beraber Türk edebiyatının bundan 900 yıl önce, 9. yüzyılda başladığı kabul edilir. Bu çağın en önemli eseri Karahanlılar (Hakaniye) devleti zamanında Yusuf Has Hacib'in yazdığı «Kutadgu Bilig (Saat Veren Bilgi»)'dir. Aynı devirde yazılan «Aybetü'i - Hakayık» ve «Atabetü'l Hakayık» adlı eserler de Türk edebiyatının ilk mahsulleri arasındadır. Bu son iki eserin yazarı Edib Ahmet'tir. Bu devre edebiyat dilinin Türkçesi, Hakaniye lehçesi diye anılır. Aynı lehçe 15. yüzyıldan sonra da Çağatayca adını alır. Hakaniye lehçesinde 15. yüzyıla kadar çeşitli edebi eserler verilmiştir. Bunların başında 14. yüzyılda yazılan «Muhabbetrıame» ve «Hüsrev ile Şirin» i sayabiliriz. Muhabbetname Herzeminin, Hüsrev ve Şirin de Kutb'undur.

15. yüzyılda da Hakaniye lehçesinin kullanıldığı Maveraünnehir, Harzem, Altın Ordu çevrelerinde yetişen şairler arasında Seyfi Serayi, Lutfi, Mir Haydar sayılabilir.Çağatay lehçesinde ise Ali Şir Nevai ve Babür Şah gibi dev sanatkarlar yetişmiştir. Bunlardan Ali Şir Nevai'nin en ünlü eseri «Muhakemetü'l - Lögateyn», Babür Şahın en ünlü eseri de «Babürname» adındaki seyahat ve otobiyografi kitabıdır.Bunlardan başka Oğuz lehçesi ve Azeri lehçesi (Doğu Oğuz Türkçesi), Horasanın büyük şehirleriyle, Tebriz ve Bağdat'ta yerleşmiş, «Dede Korkut Masalları» bu Türkçe'nin halk dilindeki şekli olarak doğmuştur. Çok geniş ölçüde bir gelişme görülen Azeri lehçesinde Türk edebiyatının en büyük şair ve sanatkarları yetişmiştir. 18. yüzyıla kadar yaşayan Azeri lehçesinde eser veren edebiyatçıların başlıcaları: Kadı Burhaneddin, Nesimi, Köroğlu, Aşık Kerem ve nihayet Fuzuli'dir.Türkiye'de Devlet ve Hükümet:Cumhuriyetle idare edilen Türkiye devletinin temeli 1961 Anayasasının prensiplerine dayanır. Türkiye'nin bir cumhuriyet olduğu ve memleketteki yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne ait olduğu yazılıdır.

Yasama yetkisini Türk milleti adına kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi (T.B.M.M.) Millet Meclisi ve Senatodan meydana gelir. Her iki meclisin üyeleri de genel oyla seçilir. Yalnız Senato'da 23 üye vardır ki bunlar Milli Birlik Komitesi üyeleridir. Siyasi partilere kaydolmamak şartıyla, seçilmeden, ömür boyu senatörlük ederler. Bir de Senato'nun Cumhurbaşkanlığı kontenjanından 15 üyesi seçilmeden meclise girer. Ancak bunların senatörlüğü ömür boyu değil, 6 yıl içindir.Millet Meclisi 415, Senato 188 üyeden kuruludur. Bunun 150'si seçimle gelir. 15'i Cumhurbaşkanı kontenjanından girer, geriye kalanını da eski M.B.K. üyeleri teşkil eder.Kanunları Millet Meclisi yapar. Millet Meclisi'nin yaptığı kanunlar Senato'da tekrar görüşülerek tasdik edilir. Senato, değişiklik yapmak isterse kanunu Millet Meclisi’ne iade eder. Konu Senato ve Meclis karma komisyonlarında görüşülür. Yapılacak değişikliğe göre kanun kabul edilir. Millet Meclisi değişikliği kabul etmez de tekrar aynı kanun üzerinde ısrar ederse o zaman Senato bunu kabul etmeye mecburdur.

Kanunlar Cumhurbaşkanı tarafından tasdik edilip Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girer.Yürütme Yetkisi: Bütün kanunların yürütme yetkisi başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bakanlar kuruluna aittir. Bakanlar kurulu üyeleri, Cumhurbaşkanı tarafından seçilen başbakanın seçtiği bakanlardan meydana gelir. Başbakanın görevi hükümetin genel siyasetini yürütmek, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamaktır. Bakanlar kurulu Meclis'ten güven oyu alamazsa düşer.İdare Teşkilatı: Bakanlar kurulunun sorumluluğu ve yetkisi altındaki hizmetler ve bunları yürüten daireler genel olarak«idare» diye anılır. Türkiye'de idare teşkilatı, merkezi ve mahalli idare esasına dayanır. Merkezi idareyi başbakanlık ve bakanlıklar meydana getirir.

Türkiye'de en eski mahalli idare köydür. Her köy, köy halkının seçtiği ihtiyar meclisi ile muhtar tarafından idare edilir. İl özel İdareleri o İl ile İlgili kamu hizmetlerini karşılar. Bütçesini il genel meclisi hazırlar. Belediyeler ise şehirlerin medeni ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş mahalli idarelerdir. Belediyelerin başlıca organları: Belediye başkanı, belediye meclisi ve belediye encümenidir.

Yargı Yetkisi: Bu yetki hakimlere verilmiştir. Hakimler bağımsızdır, kanunlara ve vicdanlarına göre karar verirler. Hakimlerle ilgili her türlü işler Yüksek Hakimler Kurulu tarafından yürütülür. Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Davaların konusuna göre, ticaret, ceza, sulh vb. gibi çeşitli mahkemeler vardır. Taraflar dilerse mahkemenin verdiği bir kararı temyiz etmek üzere yargı taya baş vurabilir. Yargıtay, kararların son inceleme yeridir.

Üyeleri, Yüksek Hakimler Kurulu tarafından seçilir. Danıştay, fertle devlet arasındaki İdari uyuşmazlık davalarına bakar. Danıştay'ın. başkan ve üyelerini Anayasa Mahkemesi seçer. Anayasa Mahkemesi, T.B.M. M.'nin yaptığı kanunların Anayasaya uygun olup olmadığını kontrol eder.Bu saydıklarımızdan başka «askeri Yargıtay teşkilat» ve Askeri Yargıtay da vardır.Tarih:Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli 1. Dünya Savaşı'nda yenilmemiz üzerine düşmanların yurdumuzu işgaline karşı başlayan Kurtuluş Savaşı ile atılmıştır. Cumhuriyet yolunda atılan ikinci önemli adım 23 nisan 1920'de toplanan ilk Büyük Millet Meclisi'nin açılması üzerine yine Ankara'da bir Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti kuruldu. Meclis ve hükümet başkanlıklarına Atatürk seçildi ve bütün Kurtuluş Savaşı'nı bu ilk meclis ve hükümet yürüttü. Çeşitli mütareke ve antlaşmaları bu hükümet yaptı. İşgal altında bulunan başkent İstanbul'da da bir hükümet vardı, fakat fiilen iş göremez haldeydi.

Son olarak Kurtuluş Savaşı'nın en önemli meydan muharebesi olan Başkumandanlık Meydan Muharabesi kazanılınca, Mudanya Mütarekesini de (11 ekim 1922), yine Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti yaptı. Uç hafta sonra da 1 kasım 1922'de Saltanat resmen kaldırıldı. Böylece 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu fiilen son bulmuş oluyordu. Son padişah Mehmet Vahidettİn VI, 17 kasım 1922'de bir İngiliz harp gemisine binerek Türkiye'yi terk etti.Artık İstanbul hükümeti de çekilmiş, bütün yetkiyi fiilen Büyük Millet Meclisi Hükümeti üzerine almıştı. 24 temmuz 1923rte Lozan Barış Antlaşmasının imza edilmesi üzerine artık cumhuriyetin ilan edilmesi için hiçbir sebep kalmıyordu.Cumhuriyetin ilan edilmesi için önce bir başkent seçilmesi, sonra bir anayasa hazırlanması lazımdı. Millet Meclisi'ndeki çeşitli görüşmelerden sonra Ankara'nın başkent olmasına karar verildi. Anayasa hazırlıkları 28 ekim gecesi tamamlandı, 29 ekim 1923'te de cumhuriyet ilan edildi.

Cumhuriyetin ilanından hemen sonra cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi ve Mustafa Kemal cumhurbaşkanlığına seçildi.Saltanata son verilmiş, cumhuriyet İlan edilmişti, fakat Halifelik henüz devam ediyordu. Bu müessesenin de artık yıprandığı, faydasız hale geldiği gerekçesiyle Millet Meclisi'ne bir önerge verildi. 3 mart 1924'te Halifelik de kaldırıldı ve Halife ile beraber Osmanlı hanedanının bütün üyeleri yurt dışına çıkarıldı. Daha sonra 24 mayıs 1924'te yeni bir anayasa yapıldı.Cumhuriyetin ilanından sonra devlet mekanizmasının karşısına birçok meseleler çıkmıştı. Bunların başında din, eğitim, öğretim ve hukuk meseleleri geliyordu. Osmanlı İmparatorluğu zamanında din ve devlet işleri birbirine bağlıydı. Cumhuriyetin ilanından sonra Anayasaya uyularak laik bir.idare tarzı tatbik edildi.

Din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı. Öte yandan eski hukuk prensiplerinin de değiştirilmesi gerekiyordu. 17 şubat 1926'da Medeni Kanun kabul edildi ve 6 ay sonra da yürürlüğe girdi. Medeni Kanun yapılırken İsviçre hukuku esas alındı ve bu kanunu 26 hukuk bilgini hazırladı.Eğitim ve öğretim alanında da büyük devrimlerin yapılması gerekiyordu. 3 mart 1924'te çıkarılan «Tevhid-i Tedrisat Kanunu» yla medreseler kaldırıldı, öğretim laik esaslara dayandırıldı. Ondan sonra bir öğretim seferberliği açıldı. 9 ağustos 1928'de Latin harfleri kabul edilerek, Arap harflerinin kullanılmasına son verildi. Bu, eğitim alanında yapılan çok önemli bir devrimdi. Yine bu arada fes kullanılmasına yavaş yavaş son verildi. İlk defa Atatürk 1925'te şapka giydi. 1934'te çıkarılan «Kıyafet Kanunu» ile de bütün erkekler şapka giydi.

Bu arada tekkeler ve türbeler kapatıldı, şeyhlikler kaldırıldı.Bu kültürel çalışmaların yanı sıra ekonomik alanda da büyük hamleler yapıldı. Köylüyü kalkındırmak için 1925'te aşar denen vergi kaldırıldı. 1929'da tarım kredi kooperatifleri kuruldu, yerli sanayi teşvik edildi. Yeni yeni kara ve demiryollarının yapılmasına başlandı. Böylece bütün Türkiye tam bir kalkınma havasına girmiş oldu.Bu arada dış siyasetimiz de günden güne kuvvetleniyordu, çeşitli ülkelerle, çeşitli konularda antlaşmalar yapılıyordu. 1936'da Boğazlar üzerindeki kayıtsız şartsız Türk hakimiyeti tanındı (Montreux Antlaşması), 1939'da Hatay anavatana katıldı.Atatürk'ün ölümünden sonra çıkan 2. Dünya Savaşı'na Türkiye katılmadı, taraf sız kaldı. Fakat yaptığı bir üçlü antlaşma ile İngiltere ve Fransa'nın bulunduğu Müttefikler cephesini tutuyordu.

1941'de Almanya ile bir saldırmazlık paktı İmzalandı. Türkiye, 1944'e kadar savaşa girmemekle beraber savaşın sayısız sıkıntılarını çekti. Sonunda savaşın bitmesine kısa bir süre kala Almanya ve müttefiklerine karşı savaş ilan etti. Ama yine de fiilen savaşa | katılmadı.Savaşın bitmesinden sonra milletlerarası I çeşitli teşkilatların kurulması, dünya devletlerine daha fazla yaklaşmamız bizde de gerçek demokrasinin kurulmasını sağladı.1945'ten itibaren çeşitli siyasi partiler kurulmaya başlandı. 1950 seçimlerinde cumhuriyet kuruluşundan beri ilk defa Cumhuriyet Halk Partisi'nden başka bir parti, Demokrat Parti İktidara geçti. Bu parti 27 I Mayıs 1960 Inkılabı'na kadar iktidarda j kaldı. İnkılaptan sonra yapılan 1961 seçimlerinde hiç bir parti tam çoğunluğu kazanamadığından, 1965 seçimlerine kadar hükümet, koalisyon kabineleri kurmak suretiyle çalıştı. 1965 seçimlerinde İse Adalet Partisi mutlak çoğunluğu sağlayarak tek başına iktidara geldi.

Türk Milleti
Atatürk; Türk Milleti'ni

"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye Halkı'na Türk Milleti denir" şeklinde açıklamaktadır.

Bugünkü Türk Milleti'nin temelleri, 20. yüzyılda gerileyen ve toprak kaybeden Osmanlı'nın kendini tanımlamasıyla ortaya çıkmıştır. 1912-13 yılında kaybedilen Balkan Savaşları sonunda Balkanlar'dan Anadolu'ya göçenlerle Türklük şuurunun gelişmesi, Türk Milleti'nin oluşmasında ilk olgudur. 1915'deki Çanakkale Savaşı ile de bugünkü Türk Milleti'nin karakteristik özellikleri ortaya çıkmıştır. Çanakkale Savaşı Türk Milleti'nin ne olduğunu özetleyen ikinci olgudur. Çanakkale'den sonra Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması "Türk Milleti"nin tanımlanmasında üçüncü olgudur.

Amerikalı Türkolog Carter V. Findley, Dünya Tarihinde Türkler adlı eserinde, bugünkü Anadolu Türkleri'ni; Orta Asya steplerinde başlayan ve Ankara'da son bulan bir otobüs yolculuğuna benzetir. Otobüs Ankara'ya gelene kadar pekçok ara durakta durmuş ve bu ara duraklarda yolcuların kimileri inmiş ya da bazı yeni yolcular binmiş. Bu duraklarda Türkler pekçok kültürel etkileşime girmişler, yeni dinler tanımışlar fakat en önemli mirasları olan Türkçe'yi korumayı başarabilmişlerdir. Türkçe, Anadolu Türkleri'nin ve Milleti'nin anlamlandırılmasında temel etkenlerin başında gelmektedir. İkincisi otobüs pekçok durakta durmuş olsa da Orta Asya'da kurulan medeniyetin getirdiği sağlam kültürel birikim ve miras, kimliklerini korumak için dayanak olmuştur.

Türk Milleti'nin temel yapı taşını "Orta Asya Türk kültürü" oluşturur. Bunun yanında Anadolu'dan kaynaklanan medeniyetler ile İslamın getirdiği medeniyetler de Türk Milleti içinde kendine yer edinmiştir.

Sanıldığı aksine Türk milliyetçiliği, dünya'da en son gelişen "milliyetçilik hareketleri"nden birisidir. Türk milliyetçiliği Balkanlardaki ayrışmalar sonucunda ancak 20. yüzyılda kendini tanımlamaya başlamıştır. Türk edebiyatında, Türk tiyatrosunda, Türk sanat eserlerinde Batı'da olduğu gibi aşırı milliyetçi duygular, yapılanmalar görülmez. Osmanlı'dan gelen paylaşma sentezi ön plandadır.

Irkçılık veya herhangi bir unsurun diğerlerine baskı yapması anayasanın kesin hükümleriyle yasaklanmış olduğu gibi, halkta da, pek çok Batı toplumunun aksine, ırkçılık eğilimi ve alışkanlığı bulunmaz.

Türkiye'de yaşayan herkes etnik kimliğine bakılmaksızın Türk vatandaşıdır. Türk milleti ve devleti ayrılmaz bir bütündür. Herkesin etnik kimliğine saygı duyulur.

Atatürk'ün Türk'ü tarifi;

Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik (en aşağı), bir Türk Beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu. Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.

Türkiye'nin idari bölümler
Türkiye, idari ve mahalli şartlar göz önünde bulundurularak çeşitli idari bölümlere ayrılmıştır. Merkezi idare kuruluşu bakımından illere, iller ilçelere, ilçeler ise köylere ayrılmıştır. Bunlara Mülki İdare Bölümleri denir. İdari bölümlerin tespitinde coğrafi durumları, ekonomik şartları, kamu hizmetlerinin gerekleri ve ulaşım durumları dikkate alınmaktadır. Türkiye'de en büyük idari birime il adı verilir. Bir il; il merkezi, ilçe merkezleri ve ilçelere bağlı bütün köyleri kapsar. İllerde yönetme ve yürütme görevini, devletin atadığı valiler yerine getirir. Cumhuriyetin ilk yıllarında 63 olan il sayısı, değişen şartlar ve ihtiyaçlara göre bugün 81'e ulaşmıştır. Gelişmiş bir çok ilçe de il olmayı beklemektedir.

İlden daha küçük idari birimlere ilçe adı verilir. Her il, büyüklüğüne göre çeşitli sayıda ilçelerden oluşur. İlçelerde mülki amire Kaymakam adı verilir. En küçük idari birime ise köy adı verilir. Muhtar tarafından yönetilen köy, yönetim açısından ilçe merkezine bağlıdır.

Son nüfus sayımına göre Türkiye'de 81 il, 850 ilçe ve 35.000'den fazla köy bulunmaktadır. 

Türkiye'nin ekonomisi
Türkiye iktisadı, Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından gelişen pazar olarak tanımlanan bir iktisattır. Türkiye, dünyanın yeni sanayileşen ülkeler arasında görülür.Tümünü oku (yeni pencerede açılır)
Kuruluş yıllarında Osmanlı Devleti'nin yıkılış döneminin savaş yenilgileri geçmişiyle başlayan Türkiye ekonomisi 1923 sonrası yıllarda harap vaziyetteydi. İstanbul ve İzmir haricinde ne sanayi, ne sermaye sınıfı, ne altyapı, ne de eğitim mevcuttu. En basit ürünler dahi ithal edilmek zorundaydı. 12 milyonluk nüfusun büyük çoğunluğunu okuma yazma bilmeyen yoksul insanlar oluşturuyordu. Anadolu'daki büyük toprak sahipleri de sanayi burjuvazisini oluşturmaktan çok uzaktı.Bu yüzden hızlı bir kalkınmaya ihtiyaç vardı.Bunu gerçekleştirmek için 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihlerinde İzmir İktisat Kongresi toplandı.Yeni kurulacak devletin ekonomisinin ana ilkeleri belirlendi.Bu ilkeler II. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi olup, dünya milletlerinin çoğunun yer aldığı, 1939'dan 1945'e kadar süren küresel bir askeri çatışmadır.

1929 - 1939 yılları arasında dünya sanayi üretimi %19 artarken, Türkiye'de sanayi üretim artışı %96'yı buldu. Sovyetler Birliği ve Japonya dışında hiçbir ülke, bu alanda Türkiye'den daha hızlı bir büyüme sağlayamadı. 1924 - 1938 arasındaki 11 bütçenin kesin hesabı denk bağlanmış, 3'ü fazla vermiş, sadece 1'i açıkla (içinde Aşar vergisinin kaldırıldığı 1925 yılı ) kapanmıştır.1923-1938 yılları arasında ortalama yıllık % 4-6 oranında reel büyüme hızı elde edildiği halde enflasyon çok düşüktür.

1930'da T.C. Merkez Bankası kurulmuş, 1931'de 6127 kilo olan, T.C. Merkez Bankası altın mevcudu, 1938'de 26190 kiloya ulaştırılmış, Düyun-u Umumiye Borçlarının, 1933'te yapılan anlaşmaya uygun olarak ödenmesini sürdürülmüş, ödemeler dengesi ile devlet bütçesi dengesi kurularak korunması sağlanmıştır.1930-1937 yılları arasında sürekli olarak dış ticaret fazlası sağlanmıştır.En son dış ticaret fazlası 1946'da sağlanmış olup 62 yıldır sürekli açık verilmektedir.

II. Dünya Savaşı sonrasına kadar devlet ekonomisiyle yaşayan toplum, 1950'den sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin de etkisiyle büyük bir kapitalist sanayi kalkınma dönemine girdi. Bugün de sürmekte olan bu kalkınma süreci özellikle büyük toprak sahiplerinin, hızla modern sermaye sınıfına dönüşmesine yolaçtı. Anadolu'nun kalkınması ve alt yapısının oluşması sürecinde 200 milyar ABD dolarından fazla borç oluştu. GAP projesi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu teşvik programları halen sürmektedir.

Yıllık ortalama %6 üzerindeki ekonomik gelişme ile beraber büyük bir değişim ve modernleşme başladı. Öncelikle İstanbul, İzmir, Adana ve Mersin, gibi Batı bölgeleri, 1980'den sonra da bütün Anadolu illerinde özellikle Bursa, Gaziantep ve Kayseri 'de büyük sermaye ve sanayi oluştu. Sabancı, Koç, Zorlu gibi kurulan onlarca büyük sanayi holdinginin yanında yüzbinlerce büyük, orta ve ufak ölçekteki şirket, ve oluşan işçi sınıfı, dinamik bir ekonominin taşıyıcıları oldular.

Forbes dergisine göre Mart 2008'den itibaren Türkiye'nin mali merkezi olan İstanbul'da 35 tane bilyoner yaşamaktadır (2007'de 25 taneden bir çoğalma). Böylece İstanbul, Moskova (74 bilyoner), New York (71) ve Londra'dan (36) sonra dördüncü sırada bulunarak Hong Kong (30), Los Angeles (24), Mumbai (20), San Fransisko (19), Dallas (15) ve Tokyo'dan (15) daha çok bilyonere sahiptir.

Günümüzde Türkiye ekonomisi, dünyanın en büyük 17. ekomomisidir. Hedef ise, cumhuriyetin 100. yılında (2023), dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almaktır. 2009 Ocak ayı itibarıyla Türkiye'de işsizlik oranı Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) %15, 5 olarak gerçekleşmiştir. 

Türkiye'de eğitim
Kuruluş yıllarında toplam 12 milyonluk nüfusun büyük çoğunluğu okur-yazar değildi. Günümüzde bu oran %90'dır. Türkiye eğitim sistemi; 8 yıllık temel eğitime dayanır. Daha sonra 4 yıllık orta öğrenim dönemi vardır. Üniversiteye geçiş Öğrenci Seçme Sınavı ile gerçekleştirilir. Yaygın eğitim kurumları bazında halkeğitimler bulunmaktadır. Açıköğretim sistemi de pekçok öğrenci tarafından kullanılmaktadır.

1930'lara kadar İstanbul Teknik Üniversitesi
İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul'da yer alan 1773 yılında Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn adıyla kurulmuş devlet teknik üniversitesidir. Bünyesindeki 13 fakülte, 37 bölüm ve 5 enstitü ile akademik etkinliklerini sürdürmektedir. Merkez Kampüsü, İstanbul Maslak'ta yer alır.
İstanbul Üniversitesi ülkedeki sadece iki üniversite iken, günümüzde üniversite sayısı 125'tir.Üniversitesi olmayan il yoktur.Shangai Jiao Tong üniversitesinin 2003 yılından beri yürüttüğü kapsamlı araştırma sonucunda İstanbul Üniversitesi dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında gösterilmektedir.

Türkiye'nin en eski üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi, Bizans ve Osmanlı geleneklerinin birlikte incelenebileceği görüşünde olan Alman hukuk tarihçisi Richard Honig, İstanbul Üniversitesi tarihinin 1 Mart 1321'e götürmektedir . Bugünkü Merkez Bina'nın bulunduğu tepede kurulan , Roma üniversiteleriyle eşdeğer olan , tıp, hukuk, felsefe ve edebiyat fakültelerinden oluşan bu üniversite aslında İstanbul'da Üniversite'nin başlangıcı olabilir. Kuruluş tarihi 1453 yılına, en eski teknik üniversitesi olan İstanbul Teknik Üniversitesi'nin kuruluş tarihi ise 1773 yılına dayanır.

1961 Anayasasının 120. maddesinde üniversiteler özerk kuruluşlar olarak yer alırken, 27 Ekim 1960 tarihli 115 sayılı yasa, 1946 tarihli 4936 sayılı yasanın bazı maddelerini değiştirip yeni maddeler eklemiştir. Bu yasayla Milli Eğitim Bakanlığı'nın Üniversite üzerindeki yetkileri azalmış, fakülte kurullarına daha geniş katılım sağlanmış ve kadro tıkanıklıklarını aşmak üzere yeni düzenlemeler getirilmiştir. Kısaca yönetim, teşkilat, öğretim üyelği ve yardımcılığı konularında daha geniş özerklik koşullarında yeni esaslar konmuştur.

2002 MEB istatistiklerine göre; toplam 6065 lise (ortaoğretim) bulunmaktadır. Bunların 2637'si genel (düz) lise (özel liseler dahil), 3428 tanesi ise mesleki lisedir. 

Türk kültürü

Türkiye'de Felsefe
Tanzimat dönemiyle Batılılaşmaya başlayan Türklerde modern felsefe ilk olarak askeri ve teknik alanlarda, medrese dışında kurulan yeni okullarda yerleşti. Yanyalı Esat Efendi yeni Aristo çeviriler yaptı.

19. yüzyıldaki yenileşme hareketlerinde Münif Paşa’yla başlayan Batı etkisi, Osmanlı aydınlarını üstün Batı siyaset ve bilimini memlekete uyarlamaya sevketmiştir. Yeni Osmanlılar derneğinde toplanan Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi, Agah Efendi, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Vefik Paşa Fransız düşünürlerinin etkisinde kaldılar, laik felsefenin ilk başlatıcıları oldular, bu aydınlar geç kalmış Osmanlı aydınlanmacıları ve ansiklopedistleriydi.

Cumhuriyetten sonra yayımlanan ilk felsefe dergisi Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuası’dır (1927). Kurucuları Mehmet Servet ile Hilmi Ziya Ülken'dir. Kadrocular bir siyaset felsefesi geliştirmeye çalıştılar.

Türkiye'de Edebiyat

Türkçe, Ural-Altay dil ailesi Altay koluna dahil bir dildir.

Türklerin tarihine paralel olarak Türkçe'nin yayıldığı coğrafi alan çok geniştir. Bugünkü Moğolistan'dan Doğu Avrupa'ya kadar konuşulan Türkçe pek çok lehçe ve şiveye ayrılmaktadır. Tarihi gelişimi içinde Türkçe, VIII-XIII. Asırlar arasında Eski Türkçe, XIII-XX. Asırlar arasında Orta Türkçe, XX asırda yeni Türk Yazı Dilleri ana başlıkları altında üç gurupta incelenmektedir. Türkiye Türkçesi, Orta Türkçenin, Batı Türkçesi kolunun günümüzde kullanılan bölümüdür.

Bugün Türkçe, yaklaşık 250 milyon insan tarafından; Türkiye Türkçesi dünyada 80 milyon insan tarafından konuşulmaktadır.

Batı Türkçesinin ikinci devri olan Osmanlıca (Osmanlı Yazı Dili) İstanbul'un fethinden Osmanlı İmparatorluğu'nun sonuna kadar XV-XX. asırlar arasında devam eden yazı dilidir. İngiltere, Fransa, İspanya gibi memleketler gittikleri yerlere dillerini de götürdükleri halde Türkler bu dil sömürgeciliğinden uzak durmuştur.Eğer Osmanlı Devleti'de gittiği her yere Türkçe'yi de götürseydi bugün Türkçe dünyada en çok konuşulan dillerden biri olacaktı.

Cumhuriyetten sonra 1928'de yapılan Harf İnkılabı ile Arap harfleri terk edilip Latin harflerinin kabulü Türkçe'nin yabancı unsurlardan arındırılmıştır. Türk dili'ni araştırmak ve tabii mecrasında gelişmesine katkıda bulunmak üzere 1932 yılında Türk Dil Kurumu kurulmuştur.

Türk Edebiyatı, Türklerin dahil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir:

İslamiyet öncesi Türk Edebiyatı
İslami dönem Türk Edebiyatı
Batı etkisindeki Türk Edebiyatı

Türk dilinin ve edebiyatının tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII. Asrın sonlarına ve VIII. Asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlardır. Bunlar arasında yer alan 732'de Kültigin, 735'de Bilge Kağan, 720'de Tonyukuk adına dikilen Orhun Yazıtları gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üsluplarıyla Türk dili ve edebiyatının ve tarihinin şahaserleri arasında yer almaktadır. Bu dönemden günümüze ulaşan Türk destanları arasında Yaratılış, Saka, Oğuz Kağan, Göktürk, Uygur, Manas destanları sayılabilir. XIV. asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından önem arz eder.

Türk edebiyatının bir yazarı olan Orhan Pamuk, 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü 'ne layık görülmüştür.

Türkiye'de Folklor
Anamadde: Türk Halkbilimi Halkıyat karşılığı vererek bilimi ilk olarak Ziya Gökalp ile Fuad Köprülü 1913’te dile getirdiler. Halkbilimi veya yaygın kullanımıyla folklorun ilk Türk kaynakları Orhun Abideleri’dir. Bilimsel döneme kadar çeşitli kaynaklarda atasözleri, efsaneler, hikayeler, masallar, türküler, seyahatnameler bulunmaktadır.

Türkiye’de folklor araştırmalarında halk edebiyatı, etnoloji ve Türkiyat ile halk kültürünün belli başlıkları ortaya çıkarılmıştır. Gelenekler ve töreler doğum, düğün, ölüm kültürleriyle yaygın bir folklor ağıdır.

Türk mutfağı
Anamadde: Türk mutfağı Türk mutfağı, Çin ve Fransız mutfaklarıyla beraber dünyanın en zengin mutfaklarındandır. Coğrafyası ve tarihi gereği, Türk mutfağı çok büyük bir çeşitlilik oluşturur. Türk mutfağı, Mezopotamya ve Balkan mutfaklarıyla etkileşime girmiştir, İstanbul Osmanlı Saray mutfağı da Türk mutfağının önemli bir kısmını oluşturur.

Osmanlı Saray Mutfağı'ında çok çeşitli çorba, zeytinyağlı sebze, etli yemek, balık, börek, tatlı mönüleri mevcuttur. Saray mutfağı, Bizans İmparatorluğu'dan Osmanlı'ya yüzyılların saray zevki ve tecrübesiyle oluşan elit bir mutfaktır. O dönemlerde, Halk ve köy mutfağı ise sade ve basittir.

Her yörenin ve köyün kendine özgü yemekleri bulunmaktadır.

Günümüzde, Saray kültürü ile halk kültürünün karışımı bir "Türk mutfağı" ortaya çıkmıştır. Birçok saray yemeği, halk tarafından benimsenmiştir.

Türk mutfağı;

Akdeniz kültürü
Doğu kültürü
Saray kültürü
Bozkır kültürü olarak kategorize edilmektedir.

Türkiye'de Basın - Yayın
Türkiye'de Radyo ve Televizyonculuk basın özgürlüğüne göre yürütülmektedir. TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu) kamu yayıncılığı yapmakta olup Türkiye'nin ilk televizyon kanalıdır.

Türkiye'de 21 ulusal, 14 bölgesel ve de 229 yerel televizyon kanalı yayın yapmaktadır.

3984 sayılı Kanuna göre, Türkiye'de özel yayıncılığı RTÜK denetlemektedir.

Türkiye'de Sinema
Türk sineması İlk Türk filmi Fuat Uzkınay tarafından çekilen 'Ayastefanos'daki Rus Abidesinin Yıkılışı' (1914) oldu. Metin Erksan'ın yönettiği siyah beyaz film Susuz Yaz 1964 Berlin Uluslararası Film Festivali'nde Altın Ayı ödülünü kazanmıştır. 1970'li yıllarda Yeşilçam film sektörü Türkiye'ye sayısız film kazandırdı ve önemi bugün de her zaman belirtilmektedir. Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Yılmaz Güney, Kadir İnanır, Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Kartal Tibet gibi daha birçok sanatçının profesyonel oyunculukları bugün bile bir örnek teşkil etmektedir. Fakat 1970'li yılların sonlarına doğru pornografik içerikli filmlere ağırlık verilmesiyle, film sektöründe bir yozlaşma süreci başladı. Bunun sonucunda eskisi gibi önemli filmler çekilememeye ve de Türkiye genelinde önceden dolup taşan sinemalar bir bir kapanmaya başladı.

Politik yaşamın durduğu 80'li yıllarda cezaevinden kaçarak Fransa'ya yerleşen Yılmaz Güney'in Yol filmi Yılmaz Güney ve Şerif Gören'e Altın Palmiye ödülünü getirmiştir.

1990'lı yıllarda sinemanın canlanmasında "Eşkiya" filmi bu bağlamda adeta ön rol oynamıştır. 2000'li yıllara girilmesiyle Türkiye'de birçok film çekilmeye başlanmıştır. Her ne kadar Yeşilçam'da olduğu gibi henüz bir sektör haline gelmese de, bazı yönetmenlerin çabalarıyla iyi işler çıkartılabilmektedir. Örneğin Nuri Bilge Ceylan yönetmenliğindeki "Uzak" adlı film 2003 Cannes Film Festivali'nde "Jüri Büyük Ödülü"nü kazanmıştır. Aynı şekilde Fatih Akın'ın yönetmenliğinde çekilen "Gegen die Wand" (Duvara Karşı) adlı film, Berlin Film Festivali'nde "Altın Ayı" ödülünü kazanmıştır.

"Kurtlar Vadisi Irak" adlı 10 Milyon dolar bütçeyle Türkiye'nin en masraflı yapımı unvanını taşıyan film, Anti-Amerikanizm içerdiği iddialarıyla Türkiye'de olduğu kadar yurt dışında da çok tartışılmaktadır.Günümüzde ise yani 2009 da A.R.O.G ve Recep İvedik 2 gündemdedir.

Türkiye'de müzik
Anamadde: Türk müziği Geleneksel Türk müziğinin kökleri iki ana kol olarak; Selçuklu dönemine değin uzanır. Bunlar; halk çevresinde gelişen halk müziği ve aristokrasi çevresinde gelişen klasik türk müziğidir. Zira; Osmanlı döneminde; şehirlerde, saray çevresinde ve konaklarda "kar, beste, semai, şarkı" adı verilen ezgilere rastlanırken; halk arasında ve köylerde "türkü, bozlak, uzun hava, zeybek, oyun havası" adı verilen ezgilere rastlanmaktadır. Bu yüzden, şehir ve saray çevresinde gelişen müzik bugünkü Türk Sanat Müziğinin temelini; halk arasında gelişen müzik ise Türk Halk Müziğinin dayanağını oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde köy türküleri üzerine yapılan araştırmalar yoğunlaşmış ve pek çoğu derlenerek korunmaya çalışılmıştır.

Klasik Batı Müziği ise, cumhuriyet dönemi devrimler sonrası Türkiye'de gelişmiş ve Klasik Batı müziğine oldukça önem verilmiştir. 1924'de Ankara'da Musiki Muallim Mektebi kurulmuş ve yetenekli gençlerin Avrupa ülkelerine gönderilip yetiştirilmesi hareketi başlamıştır. İstanbul'da çalışmalarını sürdüren Darrültalimi Musiki adlı okul yeni bir yönetmelikle konservatuvar haline getirilmiştir. Çok sesli sanat müziğinde sesini Batı'da ilk duyuran Türk sanatçı Cemal Reşit Rey olmuştur.

1970'lerden sonra popüler kültürle birlikte gelişmeye başlayan popüler müzik ise, farklı kesimlerce farklı biçimlerde algılanmıştır. Önce Türk pop müziği ve Anadolu rock doğmuştur. 1980lerde gettolarda Türkiye'ye özgü arabesk müzik türemiştir; protest ve özgün müzik türleri ortaya çıkmıştır. 90lı yılların sonlarında alternatif rock, karadeniz rock, Türkçe rap, Türkçe jazz gibi türler doğmuştur. Türk Sanat Müziğinin klasik kalıplarından oldukça uzaklaşılmasıyla fantezi müzik ortaya çıkmıştır. Daha sonraları pop müzik sırasıyla arabesk ve fantezi ile karışmış; Türkiye'ye özgü arabesk-pop ve fantezi-pop türleri popüler müziğin büyük kısmını kaplamıştır.2003 yılında Eurovizyon Yarışmasında Sertab Erener, Everyway That I Can adlı şarkıyla birinci olmuştur.

Türkiye'de Spor

Geleneksel bir Türk sporu olan güreşin en önemli karşılaşması Kırkpınar Yağlı Güreşleri'dir. Türklerin MÖ 4. yy.dan beri güreş yaptıkları bilinmektedir. İlkbahar aylarında doğanın canlanışı için yapılan kutlamalarda, evlenme merasimlerinde, zafer şölenlerinde hep güreş müsabakalari yapılırdı. 1996 yılında Geleneksel Spor Dalları Federasyonu kurulmuş ve yağlı güreş için önemli bir adım atılmıştır.

Türkiye'de en çok sevilen sporlardan biri de Futboldur. Futbol ligler halinde oynanmakta ve bunların en büyüğü Turkcell Süper Ligi'dir. Lig şampiyonu olabilmiş olan takımların üçü (Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray) İstanbul takımı, sadece bir tanesi (Trabzonspor) ise Anadolu takımıdır. Futbol kulüpleri Türkiye Futbol Federasyonu çatısı altında toplanmıştır.

Türkiye A Milli Futbol Takımı Euro 2000 ' de 6., 2002 FIFA Dünya Kupası 'nda 3., Euro 2008 'de 3. olmuştur.Ayrıca Dünya Kupası tarihinde en kısa sürede golü (11 saniye) Hakan Şükür atmıştır.

Galatasaray UEFA Kupası'nı yenilmeden kazanan iki takımdan biridir, ayrıca Şampiyonlar Ligi gruplarını 3. olarak bitirip bu kupayı kazanan tek takımdır. 1999-2000 yılında, finalde İngiltere'nin Arsenal kulübünü penaltılarla yenen Galatasaray, bir Avrupa Kupası kazanan ilk Türk futbol kulübü olmuştur. Galatasaray aynı yıl; Super Kupa'yı da Real Madrid'i 2-1 yenerek kazanmıştır.Ayrıca Galatasaray 2, Fenerbahçe de 1 kere Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynamıştır.

Türkiye’de spor kulübü sayısı, 1999 verilerine göre 5.988’dir. Bunun 4.828’i futbol branşında, 1.160’ı ise diğer spor branşlarında faaliyet göstermektedir. Yani, her 10.455 kişiye bir spor kulübü düşmekte, futbol branşı baz alındığında ise her 12.967 kişiye bir futbol spor kulübü düşmektedir. İl bazında ise, Uşak'ta 3874 kişiye bir spor kulübü düşerken, Ankara’da 14.004 kişiye, İstanbul’da 14.474 kişiye bir spor kulübü düşmektedir. Böylece, Ankara, İstanbul gibi büyük iller Türkiye ortalamasının altında kalmaktadır. Nüfusa göre spor kulübü başına düşen en fazla insan sayısı ise Kilis'te bulunmaktadır (36.681). Yine özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinden Kahramanmaraş, Mardin, Şırnak, Van, Şanlıurfa ve Diyarbakır'da da kulüp başına düşen insan sayısı oranları açısından iyi durumda değillerdir.

Türkiye'de spor yapan insanların toplam nüfusa oranı % 1-2 kadardır. Mevcut spor federasyonlarının lisanslı sporcu sayısı 122.939’dur. Spor federasyonları şu dallarda kurulmuştur:Atletizm, avcılık ve atıcılık, badminton, beyzbol, basketbol, bedensel engelliler, bilardo, binicilik, bisiklet, bocce, boks, briç, buz pateni, cimnastik, dağcılık, eskrim, futbol, geleneksel spor, golf, güreş, halk oyunları, halter, hapkido, hentbol, izcilik, judo, kano ve rafting, karate, kayak, kikboks, kürek, masa tenisi, modern pentatlon, motosiklet, muay tay, okçuluk, otomobil ve motor, oryantiring, satranç, sayokan, sualtı ve cankurtarma, sutopu, tekvando, tenis, triatlon, üniversite sporları, voleybol, vücut geliştirme, yelken, yüzme.

Nüfusa göre sporcu oranı 509 iken bu oran futbol branşında 148’dir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Futbol Federasyonu'na kayıtlı toplam lisanslı sporcu sayısı 544.572’dir. Türkiye nüfusuna göre oranı ise 115’dir. Bu orana göre ülkemizde her 115 kişiden biri spor yapmaktadır.

Nüfus başına düşen sporcu oranı en iyi durumdaki il Yalova’dır (37). İkinci olarak Kırklareli gelmektedir (55). Sayısal açıdan en kötü durumda olan illerimiz ise Diyarbakır (375) ve Şırnak (383) gözükmektedir. Bu arada İzmir ili nüfusu başına düşen sporcu sayısı 99, İstanbul ilinde 107, Ankara ilinde ise 153’tür. Bu verilere göre başkent Ankara dahi Türkiye ortalamasının altında kalmaktadır.

Tatil ve Bayramlar
Resmi tatiller
1 Ocak - Yılbaşı
23 Nisan - Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı
1 Mayıs - Emek ve Dayanışma Günü
19 Mayıs - Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı
30 Ağustos - Zafer Bayramı
29 Ekim - Cumhuriyet Bayramı

Dini bayramlar
Ramazan Bayramı (3 gün)
Kurban Bayramı (4 gün)

Türkiye Nüfusu

78.741.053

 

Türkiye nüfusu 2015 yılına göre toplam 78.741.053.

Bu nüfus, 39.511.191 erkek ve 39.229.862 kadından oluşmaktadır.
Yüzde olarak ise: %50,18 erkek, %49,82 kadındır.

Sayfa Bülteni

Soru ve görüşleriniz için yorum yapın: