Türgiş (Türkeş) Türkleri

Türkeşler (Türgişler)Türkeşler, Türgişler olarakta anılan, Göktürklerin yıkılmasıyla orta asyadaki On-Ok'ların kurduğu ve kısa süre varlık gösterebilen Türk devleti.

Türgişler, Issık gölü civarının yerleşik On-Ok kabilelerinden biridir. Gerek Hun, gerek Göktürk devletlerinin kurulduğu dönemlerde bulundukları coğrafyada var olmuş, varlıklarını yüzlerce yıl bu bölgede sürdürmüşlerdir.

Türgişlerin telafuzu esasında Türkeş’ler olmalıdır. Yazıtlarda geçen Türk+Ş ibaresi, Türk alfabesi ile telafuz edildiğinde Türükeş olarak okunmaktadır. Ancak tarih araştırmalarında Çin kaynaklarından istifade edildiği için, Çince’de Turgiş olarak okunduğundan bizim kaynaklarımıza da Türgişler olarak geçmiştir. Bu haseple Türgişler ifadesini Türkeşler olarak telafuz edeceğiz.

Türkeşler, kadim Türk yurdu olan Issık gölü civarında yerleşik olan On-Ok’ların Tolu kolundandır. Birinci Göktürk İmparatorluğunun kurulduğu döneme kadar kendi beylikleri ile yönetilmekte olan Türkeşler, 552 yılında Göktürk’lerin Sol Yabgusu  İstemi Yabgu’nun On-Ok’ların başına tayin edilmesiyle Göktürk birliği altına girmişlerdir.

630 lu yıllara kadar Göktürk birliği içerisinde yer alan Türkeşler, Göktürkler’in zayıflaması ve Çin tarafından boyunduruk altında tutulmaya başlamasıyla kendi yönetimlerini oluşturdular. Türkeşlerin lideri olan Uçele Han, Baka Tarkan unvanıyla Türkeşlerin başına geçti. Uçele han, kısa zaman içerisinde On-Ok boylarını bir araya getirip hakimiyeti altına alarak her biri 7 bin askerden oluşan 20 başbuğlu bir ordu oluşturdu ve Çu vadisinin kuzey batı ucunda olan merkezlerini kuzey doğu ucuna naklederek iki merkezli bir yapı kurdu. On-Ok’ları bir araya getirerek oluşturduğu güçlü ordusuyla Çu bölgesinin dışında Turan ve Kuca illerini de hakimiyeti altına aldı.

680 yılına gelindiğinde, Çin boyunduruğu altında olan ve birlik halinde yönetilmeyen Türk dünyası, yeni bir uyanış hareketi içerisine girmişti. Kapagan Kağan önderliğinde yeniden dirilen Türk Dünyası, Tarihte Kutluklar olarak geçen İkinci Göktürk Devletini kurdular. Türkeşler, 698 yılına kadar kendi yönetimlerini devam ettirdiler ve Kutluk’lara bağlanmadılar. Hatta Kutlukların kurulması sürecinde Çin’in kışkırtmaları ve teşvikiyle Kırgızlar ve Çin ile birleşerek Kutluk’lara karşı mücadeleye giriştiler. 698 yılındaki Bolçu savaşında, Bilge Tonyukuk komutasındaki güçlü Göktürk ordusu Kırgız-Türkeş birliklerini ağır bir yenilgiye uğratarak Türkeşlerin Göktürk birliği altına girmelerini sağladı.

Bolçu savaşından sonra Göktürk (Kutluk Devleti) birliğine bağlanan Türkeşler, Uçele’nin oğlu Soko liderliğinde varlıklarını sürdürmekteydiler. 711 yılında Türkeşler ile Göktürk arasında ciddi sorunlar yaşanmaya başlandı. Göktürkler, tarihi bilgilerini ünlü Göktürk abidelerine yazıyorlardı. Göktürk abidelerindeki yazıtlarda Türkeşlerin itaat altına alındığı ibaresi Türkeşler’de rahatsızlık oluşturdu. Bunun yanında arazi paylaşımıyla ilgili sorunlarda yaşanmaya başlandı. Türkeşlerin lideri olan Soko, bu anlaşmazlıklardan ötürü Göktürklere karşı ayaklanarak isyan etti. İBu dönemde Göktürklerin yönetiminde Kapagan Kağan bulunuyordu. Bilge ve Kültigin kardeşler ise orduda görevli idi. Daha sonradan Kağan olacak olan bilge ve Kültigin kardeşler ile Soko arasında yaşanan mücadelede Türkeşler ağır bir yenilgi alarak hezimete uğratıldı.

Türkeşlerin Bağımsızlığını İlan Etmesi (717)

711 yılındaki ağır yenilgiden sonra Göktürk hakimiyetinde kalan Türkeşler, Çin’in desteği ve kışkırtmalarıyla zaman zaman ayaklansalar da Kapagan kağan yönetimindeki Göktürkler bu isyanları bastırarak Türkeşlerin Göktürk hakimiyeti altında kalmasını sağladı. Kapagan kağanın ölümü ve yerine Bilge-Kültigin kardeşlerin geçmesiyle tekrar ayaklanan Türkeşler, 717 yılında, Çin’in desteklediği Sulu Çor kağan liderliğinde bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Sulu Çor Dönemi (717-738)

Sulu Çor, Çin’in desteğiyle bağımsızlığını ilan ederek Göktürk birliğinden ayrıldı ve Baka Tarkan ünvanı ile yönetimi eline aldı. Kapagan Kağan dönemindeki isyan bastırma hareketleri ve Kağanın sert tutumu nedeniyle Göktürk birliğinde kalmak istemeyen On-Ok boylarının önemli bir kısmı, Türkeşlerin bağımsızlığını ilan etmesiyle Göktürklerden ayrılıp Türkeşlerin hakimiyeti altına girdiler.

Göktürk hakimiyetinden çıkan Türkeşler, On-Ok’larında kendilerine bağlanmasıyla güçlenerek bulundukları bölgede hakimiyet kazanmaya başladı. Talas Irmağı kıyısındaki Balasagun şehrini başkent yaparak hakimiyet sahasını genişletmeye başladı.

Göktürk Devleti'ne bağlı olan Türgişler 630 yılında Göktürk devletinin yıkılmasıyla serbest kaldılar. Baga Tarkan Türgiş Devleti'ni kurdu. Kendi adına para bastı. II. Göktürk devletinin kurulmasıyla yeniden Göktürk egemenliğine girdiler. II. Göktürklerin son dönemlerinde yeniden serbest kalan Türgişlerin başına Su-lu Kağan geçti. Su-lu Kağan Emevilere karşı mücadele etti.

Türgişler Emevi ordularını durdurarak, Orta Asyanın Araplaşmasını önlediler. 766 yılında Türgiş Devletine Karluklar son verdi.

Türgişler
Çin kaynaklarında, ilk defa 651 hadiseleri ile ilgili olarak zikredilen Türgişler (To-ki-şi), şüphesiz Göktürk Hakanlığı'nın kuruluşundan önceki devirlerden beri burada bulunuyorlardı, zira İstemi Kağan, 552’de Türgişler’in de dahil olduğu On-Okların başına “yabgu” tayin edilmişti. 630’u takip eden yıllarda Türgişlerin, diğer Türk toplulukları gibi, teşkilatlı bir mukavemet unsuru halinde ortaya çıktıkları anlaşılıyor.

İlk Türgiş şefi olarak görünen, Baga Tarkan unvanlı U-çe-le, başlangıçta bağlı bulunduğu tayinli (bağımlı bulunulan devlet, yani Çin tarafından atanmış) Batı Gök-Türk Kağanının idaresizliğinden faydalanarak, etrafına kuvvetler topladı. Kısa zamanda her birinin 7 biner askeri olan, 20 başbuğlu bir ordu kurmağa muvaffak oldu. Çu vadisinin kuzey-batı ucunda bulunan merkezini, kuzey-doğuya nakletti. Böylece, biri Çu üzerinde, öteki İli’nin kuzeyinde, iki merkeze sahip oldu. Çu bölgesinden başka, Turan ve Kuca “eyalet”lerine kadar hakimiyetini genişletti, durumun zayıfladığını görerek, ülkesini bırakıp Çin başkentine giden tayinli “kağan”ın ayrılmasından sonra, hemen bütün On-ok sahasını kendi idaresine aldı. Fakat, iktidarının bu sağlam devrinde (7. asrın sonlarında doğru), Kapagan Kağan idaresinde haşmetli çağını yaşayan Göktürkleri durdurmak maksadı ile Kırgızlar ve Çin ile işbirliği yapması, iyi netice vermedi.

Göktürk aleyhtarı üçlü ittifakın bir üyesi olduğu için üzerine yürüyen Tonyukuk tarafından mağlup ve esir edildi (698, Bolçu savaşı). On ok sahası, Göktürk hakanlığına bağlandı. U-çe-le’nin oğlu So-ko da merkeze itaatsizlik gösterdiği, Çin ile münasebet kurduğu için bu defa Kül Tigin ve Bilge’nin iştiraki ile, Kapagan Kağan tarafından, 711’de Bolçu yakınında hezimete uğratıldı ve telef edildi. Savaşın sebebi olarak Çin kaynaklarında bildirilen, Türgiş arazisinin paylaşılması sırasında çıkan anlaşmazlık ve kitabelerde “Kara-Türgiş” halkının itaate alındığının kaydedilmesi, Türgiş hanlığında bir bölünmenin vukua gelmediğini göstermektedir. So-ko’ya bağlı Kara-Türgişler’in mağlup edildiği, fakat, So-o’nun küçük kardeşi, Çe-mu’ya bağlı grubun (herhalde Sarı Türgiş) mücadeleye katılmadığı anlaşılıyor.

Kapagan’ın şiddeti yüzünden, karışıklık ve isyan hareketlerinin arttığı yıllarda, Çin’in hiç eksilmeyen kışkırtmaları neticesinde yine Türgişlerle uğraşmak zorunda kalındı. 712 veya 713’te Kül Tigin tarafından idare edilen ve Göktürkler için elverişsiz şartlara rağmen başarı ile sona eren bir Kara-Türgiş seferinden sonra, Türgişler Su-lu-çur adlı başbuğu “kağan” seçtiler (717) ki, Çin haberlerine göre Türk uruglarından mühim bir kısım, Bilge’den ayrılarak, yeni Türgiş hakanının hizmetine girmiştir.

Başkenti, Talas’ın kuzey-batısında, Balasagun şehri olarak, uzunca süren hükümdarlığı zamanında Su-lu, Maveraünnehir’den doğuya Arap ilerlemesini durdurarak Orta Asya Türk halkının “Arap tebaası” olmasını engelleyen ve üzerinde Türklerin tarihi hak sahibi bulunduğu Maveraünnehir’i yine Türk eline almağa çalışan bir hakan olarak görünür.

Araplarla bu mücadele devrinde, Arap ordularına karşı çıkanların hepsi, İslam kaynaklarında “Türk” olarak belirtilmektedir. Büyük mücadelede, şüphesiz bu bölgenin ve Seyhun ötesi Türk ülkelerinin, meşhur İç-Asya kervan yolu üzerinde yer almaları dolayısıyla, iktisadi ehemmiyeti de rol oynuyordu. Halife Ömer b. Abdülaziz (717-720) tarafından tayin edilen ilk vali El-Cerrah b. Abdullah’ın, Seyhun ötesinde giriştiği ilerleme teşebbüsünün, kumandanı durdurup muhasara ederek, Arap kuvvetlerini geri atacak şekilde gelişen Türk mukavemeti karşısında sarsılması, Emevileri, aradaki Türk engelini kaldırmak için, Çin ile temaslar kurmağa sevk etmiş, bu maksatla şüphesiz Arapların müsaadesi ve teşviki ile, gerek Maveraünnehir hükümdarlarından, gerek doğrudan doğruya Araplardan heyetler gönderilmiş ise de, hiçbir netice elde edilememişti. Çünkü, Arap ordularının, Seyhun ötesine geçmeleri ile aynı zamanda (719) başlayan, Çin’in, batıya doğru Göktürk hakanlığının akamete uğrattığı genişleme siyaseti, bu defa Türgiş duvarına çarpma tehlikesi ile karşılaşmakta idi.

Çin’in şimdilik “durumu idare” yoluna girmesi dolayısıyla da kendilerini serbest hisseden Türgişler, batıda faaliyete geçtiler. Bunun üzerine Maveraünnehir’de başlayan Arap aleyhtarı hareketler, Türgiş baskısına iyiden iyiye yardımcı oluyordu. Seyhun’u aşarak Maveraünnehir’e giren Türk ordusu kumandanı Kül-çur, Semerkand yakınına kadar sokularak, ilk büyük başarıyı kazandı. Başında, yeni kumandan Said b. Abdülaziz’in bulunduğu Arap kuvvetlerini mağlup ve kumandanını bir müddet çember içinde tuttu (721). Bu vali değiştirildi. Yerine gelen el-Haraşi (721 sonbaharı) şiddet oyununa başvurup, yerlerini terk eden halkı Hocand (Hocend) bölgesinde teslim olmaya zorlayarak hepsini öldürttüğü için, canlarını kurtarabilenler, kütleler halinde, Türgişler’e sığınıyorlardı.

Maverannehir’de, tam bir ihtilal havası esmekte idi. Halife Hişam (724-743), bu valiyi de azlederek, yerine Müslim b. Said’i getirdi (724 başları). Arap askeri kuvvetleri arasında da ihtilaf baş göstermiş ve Yemenli kuvvetler, tedip edilmişlerdi. Fergana’ya yürümek üzere Müslim b. Said idaresinde, Seyhun’u geçen Arap ordusuna karşı, bizzat Hakan Su-lu çıktı. Ordusuna ricat emri veren Müslim, susuz yollardan, aralıksız ve cebri yürüyüş ile 11 gün çekildi ve taşıyamadıkları için bütün ağırlıklarını yakmaya mecbur kaldıktan sonra, Seyhun kıyısında, Türgişlerle işbirliği halinde bulunan yerli kuvvetler tarafından durduruldu. Suya erişememişti. Arkadan hakan hızla gelmekte olduğu için, bin zorluk ile önlerindeki engeli aşan Arap kuvvetleri, ağır telefat ve zayiat pahasına, Semerkand’a doğru çekilmeğe muvaffak oldular.

724’te Seyhun ötesindeki bütün Arap kuvvetlerinin geri atılması ile neticelenen ve her tarafta Arap nüfuzunun kırılmasına sebep olan bu seferdeki hezimet, Arapları uzunca bir müddet müdafaada kalmaya zorlamış ve yalnız Maveraünnehir’de değil, Toharistan’da ve diğer güney bölgelerinde, idareciler ve halk, Türgişler’e kurtarıcı gözü ile bakmağa başlamışlardı. Türk kuvvetlerinin bütün ülkeye yayıldıkları ve Maveraünnehir Arap muhafız kıtalarının merkezi Semerkand önünde bile göründükleri bu sırada, Horasan valisi tekrar değiştirildi. Fakat, yeni vali Esed b. Abdullah, 726’da Huttal’da Su-lu Kağan karşısında başarısızlığa uğradığı için, bütün Maveraünnehir Arap iktidarının tehlikeye düştüğü bir zamanda azledildi. Ülkede, Emevilere karşı Şii ve Abbasi propagandası da hızlanmakta idi. Hakan Su-lu, durumdan faydalandı, yerli muhaliflerle ahenkli bir şekilde çalışarak, Buhara’yı zaptetti (725).

Arap idaresi, Semerkand, Debusiya şehirleri ile iki küçük kaleye münhasır kalmıştı. Yerli halka birçok haklar bahşetmesine rağmen ümit ettiği ilgiyi göremeyen yeni vali Eşres b. Abdullah es-Sulemi, Beykent yakınlarında hakan tarafından sıkıştırılarak, ikinci bir “susuzluk vakası”na maruz kaldı, nihayet Semerkand’a doğru çekilmekte iken yetişen hakan ve Kül-çur idaresindeki Türgiş kuvvetleri tarafından, Kemerce kalesinde 58 gün müddetle kuşatıldı. Artık, Harezm’de bile Araplara karşı kımıldanmalar görülüyordu. Su-lu’nun maksadı, Semerkand’daki Arap merkez ordugahını düşürüp, Arapları Maveraünnehir’den tamamen atmaktı. Bu sebeple, Semerkand’ı kuşatmağa hazırlandığı sırada, çarpışmaya cesaret edemeyen karargah kumandanı Sevre b. Hur, yeni tayin edilen Horasan valisi Cüneyd b. Abdurrahman el-Muri’yi, Merv’den imdada çağırdı.

Fakat, Türgişler tarafından yolu kesilmişti. Zaruri olarak, geçilmesi müşkül dağ yollarına düşen Cüneyd, Savdar dağlarının dar geçitlerinde, hakan tarafından sıkıştırıldı, yorgunluğa ilaveten susuz da kalan ordusu, yer-yer baskına uğruyordu. Nihayet, 12 bin kişilik kuvvetinden 10 bininin telef olması karşılığında, Semerkand’a ulaşabildi (Geçit Savaşı = Vak‘atü’ş-Şi‘b). Durumdan haberdar edilen Halife Hişam’ın emri ile, Kufe ve Basra’dan 20 bin kişilik bir takviye ordusu Semerkand’a gelirken, kış da yaklaşmakta olduğundan, daha fazla kalmak istemeyen hakan, Buhara’yı da tahliye ederek, çekildi (732). Cüneyd’in 734 başlarında ölümü ile, zaten Arap nüfuz ve kudreti iyice kırılmış olan Horasan vilayetinde “siyah bayrak açan”, Abbasi taraftarı, Haris b. Sureyc’in isyan ederek Belh’i, arkasından valilik merkezi Merv şehrini zaptetmesi, Maveraünnehir’de durumu büsbütün karıştırdı.

Yeni valilerin, üç sene (734-737) kendisi ile uğraşmak zorunda kaldıkları Haris, sonunda Türgişler’e iltica etti. Hakan Su-lu, Maveraünnehir’e karşı son seferinde hayli müttefik bulmuştu: Haris taraftarlarından başka Sogd hükümdarı (yani Gurak veya oğlu), Usruşana hakimi, Şaş (Taşkent bölgesi) hükümdarı, Hutta hükümdarı. Bu liste, “Maveraünnehir’deki Arap nüfuzunun nasıl Türklere geçmiş olduğunu” açıkça göstermektedir. Hakan, Belh’e doğru ilerledi. Cüzcan’a girdi, önce Toharistan’ı Araplara karşı ayaklandırarak mahalli bir destek sağlamayı faydalı görüyordu. Fakat, vali Esed b. Abdullah, hakanın ordusunu arkadan vurmağa muvaffak oldu (737 Haristan Savaşı).

Esasen Su-lu, Araplarla birleşen Cüzcan hükümdarının hıyanetine uğramıştı. Memleketine dönen Su-lu Kağan, herhalde ömrünü harcadığı bu mücadeleye devam edecekti, fakat kendisi, o zamanlara kadar büyük hizmetlerini gördüğü Kül-çur (=Baga Tarkan) tarafından öldürüldü (738). Çin’in Türk başbuğlarını birbirine düşürme esasına dayanan tahrikçi siyaseti, bir daha hedefine ulaşmış ve Kara Türgişler’le Sarı Türgişleri birbirine iyice düşman etmişti. Sarı Türgişler, mücadeleyi kazandılar. Başbuğları Baga Tarkan (Kül-çur), rakibi Kara Türgiş başbuğu Tu-mo-çe’yi mağlup ederek ve onun “kağan” yapılmasını istediği Su-lu’nun oğlunu ortadan kaldırarak, kendini “kağan” ilan etti. Bu arada, Çin’in On-oklar “kağanı” tayin ettiği, Aşına ailesinden son hakan olan Hin’i mağlup edip öldürmesi, (739), Çin’i bu defa Kara-Türgişleri desteklemeğe sevk etti.

742’deki Türgiş kağanı İl-etmiş Kutlug Bilge, bir Kara-Türgiş başbuğu idi. 753’te hakan ilan edilen Tangri Bulmuş bir Kara Türgiş idi. İki taraf arasındaki uzun süren mücadeleye, Karluklar da karışmışlar, Türgiş iktidarı büsbütün zayıflamıştı. Nihayet, 20 sene içinde gittikçe kuvvet kazanan Karluklar; To-lular ve Nu-şi-piler arasında üstünlük kazanarak, ağırlık merkezi Çu vadisi olmak üzere, kendi hakimiyetlerini kurdular (766).

724 yılına gelindiğinde Emeviler (Arap Orduları) asyanın içlerine doğru ilerlemeye başlamışlardı. Maveraünnehire kadar ilerleyen Emeviler, Türkeşler için tehdit oluşturmaktaydı. Sulu Çor’un komutanı olan Kül Çor, ordularını hazırlayarak ilk sınavını Emevilere karşı verdiler. İlerleyen Emevi ordusunu mağlup eden Türkeşler, Emevilerin Maveraünnehirden daha fazla ilerlemesini engelledi ve Araplar bu savaştan sonra geri çekilmek zorunda kaldılar. (Arap kaynaklarında bu savaşlarda Türkeşler yalnızca Türkler olarak geçmektedir. )

Emevilerin başında bulunan Halife Ömer (Hz. Ömer değildir) Maveraünnehire girmek için çaba sarfetse de başarılı olamamış ve geri çekilmişlerdir. Araplar için asya içlerindeki ilk hedef olan Maveraünnehir’de Arap karşıtı hareketler baş göstermeye başlamıştı. Emeviler için olumsuz bir durum teşkil ettiği için bu durumdan istifade eden komutan Kül Çor, ordularıyla Emevilerin üzerine yürüyerek Maveraünnehiri geçip Semerkanta ilerleyerek Emevi ordularını mağlup etti. Bu mağlubiyetten sonra Maveraünnehire tayin edilen Emevi valisi El Harişi, itaat etmeyen Maveraünnehir halkını öldürmeye başlayınca Araplara karşı düşmanlık oluşmuş ve halk kütleler halinde Türkeşlere sığınmaya başlamıştır.

724 yılında Halife Hişam, vali el Harişiyi azlederek yerine Müslim Bin Zait’i vali tayine tti. Bu dönemde Emevi ordusunun içerisinde iç karışıklıklar meydana gelmekteydi. Müslim Bin Zait, ordularıyla Ferganaya doğru ilerlemekteyken karşısına bu kez Kül Çor değil bizzat kağan Sulu Çor çıkmıştı. Müslim Bin Zait, savaşa girmeyerek geri çekildi ancak 11 gün süren yorucu geri çekilme yürüyüşü Emevi ordusunu zor durumda bıraktı. Öyle ki yüklerini yakmak zorunda kalan Emevi ordusu, kuraklık ve susuzluktan dolayıda ağır kayıplar verdi. Bu ağır yenilgiden sonra Araplar saldırı durumundan savunma durumuna geçtiler.

725 yılına gelindiğinde Araplar Maveraünnehir bölgesinde oldukça zor durumdaydılar. Sulu Çor, Emevilerin içinde bulunduğu zor durumdan istifade ederek Buharayı zaptetti. Emeviler Semerkand ve Debusiya bölgesinde iki küçük kalede sıkıştılar. Emevi valisi Sulemi, yerli halka pek çok haklar tanımasına rağmen önceki vali döneminde yaşanan kötü muamelelerden ötürü halk tarafından sevilmiyordu. Bu nedenle bölge halkı tarafından desteklenmeyen Emevi askerleri ciddi su sıkıntısı çekmekteydi. Zor durumda kalan Araplar, Türkeşler üzerlerine geldikçe geri çekiliyor ve mücadeleden kaçınıyorlardı.

Kül Çor Dönemi (738 – 766)

Göktürklerin güçlenmesini önlemek için Türkeşleri destekleyen Çin, bu sefer Türkeşlerin güçlenmesi karşısında Türkeşlerin ikiye bölünmesi için Kül Çor’u desteklemeye başladı. Çinin bu desteğini alan Kül Çor, 738 yılında Maveraünnehir’den dönüşünden Sulu Çor’u öldürerek yönetimi ele geçirdi.  Kül Çor’un Çin desteğiyle Sulu Çor’u öldürmesi Türkeşler arasında bölünmeye sebep oldu. Kül Çor’u desteklemeyenler ayaklanarak kendi yönetimlerini ilan etti. Bu bölünme ile Türkeşler Kara Türkeşler ve Sarı Türkeşler olarak ikiye ayrıldı. Sarı Türkeşler olarak anılan Kül Çor ile Kara Türkeşler olarak anılan Turnoca (Tumoçe) mücadelesi Türkeşlerin zayıflamasına sebep oldu.

Kül çor, Kara Türkeşleri mağlup ederek kendisine Baka Tarkan ünvanını verdi. Kül Çor’un güç kazanması üzerine, Çin bu sefer Kül Çor’un zayıflaması için Kara Türkeşlere destek verdi. Çin, bu politikası ile her güç kazanan liderin karşısına desteklediği bir lideri çıkartarak gücünü zayıflatıyor, desteklediği liderin güç kazanması durumunda da başka bir lideri destekleyerek güç kazanan liderin gücünü zayıflatıyordu. Bu Çin’in Türklere karşı kullandığı başlıca ve kadim politikaydı ve maalesef bu politika her dönemde Türkler üzerinde etkili oluyordu.

742 yılına gelindiğinde Kara Türkeşlerin başında İl Etmiş Kutluk Bilge bulunuyordu. 738 den itibaren Çin faaliyetleriyle ortaya çıkan Kara-Sarı Türkeş mücadelesi Türkeşleri yıpratarak zayıflatmaya başladı. Bu dönemde bölgede güç kazanan Karluklar, Türkeşlerin mücadelesine müdahil olmaya başladılar. Zamanla güç kazanan Karluklar, İç mücadeleler ile zayıflayan Türkeşler üzerinde üstünlük sağladı ve 766 yılında Türkeşleri mağlup ederek bulundukları coğrafya üzerinde Karluklar Devletini kurdular. 

Sayfa Bülteni

Soru ve görüşleriniz için yorum yapın: