Prof. Dr. Mustafa Kafalı
1934 yılında Konya’da dünyaya geldi. Babası Kafalızadelerden Mehmet Sait Efendi, annesi ise Feride Hanımdır. Babası medrese tahsilinden sonra 1910 yılında müdde-i umumi olarak Van’da göreve başlamış ve cumhuriyetin ilanından sonra da bu vazifesini sürdürmüştür. Annesi Feride Hanım ise aslen Niğdeli olup kolağası Osman Bey’in tek kızıdır. 14 yıl muallime olarak çalışmış ve Mustafa Kafalının yetişmesinde son derece etkili olmuştur.
Mustafa Kafalı, Kafalı soyadının nereden geldiğini, bunun bir soyadı olmayıp asırlardan beri kullanılagelen bir lakap olduğunu kendi ifadesiyle şöyle beyan eder: “Bu bir soy ad değildir. Bu adın 550 yıllık bir geçmişi vardır. Antepli Aynî’nin verdiği bilgiye göre Karaman Bey’in anası da aynı olan iki mühim dedesi vardı: Oğuz Han, Demir Han. Tarsus’ta Demir Han, Oğuz Han da Alaiye (Alanya)’de hüküm sürüyordu. Ben Oğuz Han kolundan geliyorum.
Gedik Ahmet Paşa Karaman Beyliğin dağıttıktan ve bir kısmını sürgün ettikten sonra Ermenek’te bir kısım beyleri toplantıya çağırmış. Bizim büyük dedemiz Yahşi Bey de o heyetin içinde. Ahmed Paşa “Karaman ailesinin durumu ne olacaktır?” diye halkın ağzını yoklamak ister. İhtiyar bir de sen konuş derler ve bizim büyük dedeyi konuştururlar. Bunun üzerine söze başlayan Yahşi Bey; “Başak varken, başağı olan yapıya ekin denir. Başağı biçersen geriye sapı kalır.” Demiş. Yani başında başak varken ekin olur, buğday verir. O başağı biçtikten sonra bir daha buğday olmaz.” Demek istemiş. Ahmet Paşa bizim dedeyi yanına çağırmış; “Aferin, sen kafalı birine benziyorsun. Hele şöyle biraz yakına gel.” demiş. Aldığı cevaplar üzerine dedemi daha çok sıkıştırmış. Sorularına çok akıllıca cevap vermiş. O tarihten itibaren “Kafalı” lakabı kullanılagelmiştir.” (1)
İlkokulu Konya’da 1955 yılına kadar “Taş Mektep” adıyla bilinen Akif Paşa İlkokulunda okudu. 1952 yılında Konya lisesinden Mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Kürsüsüne kaydolan Mustafa Kafalı 1959 yılında buradan mezun oldu. 1960 yılında İstanbul’a giderek İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Umumi Türk Tarihi kürsüsünde Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ın asistanı oldu. 1962’de kendisi gibi tarihçi olan Sevgi Kafalı ile evlendi.
“Ötemiş Hacı’ya Göre Cuci Ulusunun Tarihi” adlı teziyle 1965 yılında doktor unvanını aldı. Doktora unvanından sonra Afyonkarahisar’da askerlik hizmetini yedek subay olarak yapan Mustafa Kafalı 1968’de tekrar üniversiteye döndü.
1971-72 öğretim yılında ilmi araştırmalar yapmak üzere İngiltere’ye gitti. Dönüşünde “Altın- Orda Hanlığında Sayın Han Sülalesi Devri (1227-1360)” adlı tezi ile doçent oldu. 1975 yılında Bağdat Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin davetlisi olarak iki yıl süre ile Irak’ta bulundu. Burada öğrencilere Türk tarihi ve Türk kültürü üzerine seminerler verdi. Yurda döndükten sonra 1979 yılında “Çağatay Hanlığı (1227-1345)” adlı tezini takdim ve Rusça dil imtihanın geçerek profesör oldu. Fakat 1982 yılına kadar kendisine profesörlük kadrosu verilmedi.
1982’de kuruluş aşamasında olan Selçuk Üniversitesi rektörü Erol Güngör’ün daveti üzerine Konya’ya geldi. Burada Fen- Edebiyat Fakültesi Dekanlığı ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü görevlerini yürüttü. Aynı zamanda Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanlığın da yürüten Prof. Dr. Mustafa Kafalı Konya’da da rahat çalışamadı. Sıkıyönetim tarafından dernek kurmak ve halkı devlete karşı tahrik etmek” le itham edildi ve 1984’te Konya’daki görevine son verildi ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Genel Kültür Tarihi öğretim üyesi olarak tayin edildi. Bir yıl sonra Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü kurularak müdürlüğüne getirildi ve burada yüksek lisans ve doktora programında birçok öğrenci yetiştirdi. (2)
2001’de kendi isteğiyle emekliye ayrılan Mustafa Kafalı, “ilim adamının emeklisi olmaz” düsturu gereği yurt içinde birçok konferans ve panellere katılmakta, genç nesilleri irşat etmektedir. En son 23 Ocak 2016’da Ahde Vefa Turan Kültür Derneği’nin düzenlediği “Prof. Dr. Mustafa Kafalı’ya Saygı ve Vefa” gecesine katılan Mustafa Kafalı Hoca, yeni yetişen gençlere Türk milliyetçiliğini anlattı. Hayatı boyunca Türkün tarihini, dilini, kültürünü öğrettiğini, genç nesillere vatan, bayrak, millet, devlet sevgisini aşıladığını dile getiren Mustafa Hoca, “kırıldığını; fakat eğilmediğini, davasından asla taviz vermediğini” dile getirdi. Mustafa Kafalı İngilizce ve Rusça bilmektedir. Evli ve bir çocuk babasıdır.
Eserleri: Ötemiş Hacıya Göre Cuci Ulusunun Tarihi, Anadolu’nun Türkleşmesi, Altın- Orda Hanlığının Sayın Han sülalesi, Altın-Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, Çağatay Hanlığı yayınlanmış kitaplarıdır. Bunun yanında çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış yüzlerce makalesi mevcuttur.
Mustafa Kafalı Hocanın talebelerinden ve mesai arkadaşlarından Prof. Dr Sadeddin Gömeç, Atsız Hoca’nın Kafalıya “Yamtar lakabını verdiğinden bahseder ve bu lakabı fazlasıyla hak ettiği görüşündedir. Gömeç Hoca hakkında şöyle demektedir: “Bilindiği gibi Atsız Hoca’nın meşhur “Bozkurtlar adlı eserindeki Yamtar adlı yiğit, gözünü budaktan esirgemeyen, kendinden sayıca fazla kişilerle mücadele edebilen, iri-yarı cüsseli, Kürşad’ın 40 arkadaşından biri, devlet ve millet uğruna kendini feda eden kişidir. Tabiri caizse Mustafa Kafalı Hocamız da tıpkı onun gibi 1.90 boyunda, 90 kilo civarında bir yapıya sahipti. 12 Eylül öncesi komünist ve bölücüler işte bu gözü pek, iri yarı yiğitten dolayı hep korkmuşlar, onunla karşı karşıya gelmekten çekinmişlerdir. O, Türk milliyetçilerinin serdengeçti, delisi olmuştur.” (3)
Devlet ve millet anlayışı
Mustafa Kafalı devleti bir baba, vatanı ana ve milleti de bu ana ve babanın çocukları olarak görmektedir. Bunu izah ederken tarihin derinliklerine inerek Göktürk kitabelerinden örnekler vermekte, Bilge Kağan’ın ifadelerine atfen hükümdarları “ devleti aç milleti doyuran, çıplak olanları giydiren ve halkın müreffeh yaşaması için gayret sarf eden idareciler” olarak görmektedir.
Bu konudaki düşüncelerini şöyle beyan ediyor: Türk milletinin hayatında Devlet, Vatan ve Millet kavramlarının birbirinden ayrılmaz mukaddes bir üçlü gibi gören Mustafa Kafalı, Devleti Baba, Vatanı Ana ve milleti de Çocuklar olarak görmektedir. Baba, Türklerde hayatı boyunca hanımı ve çocukları için her türlü fedakârlıkta bulunan onlara kol kanat geren ve her türlü tehlikeden koruyan, imkânlarını onlara vakfeden, eğer onlardan fırsat kalırsa kendini düşünebilen insandır. Baba sevgi, fedakârlık ve şefkat abidesidir. Baba bütün hizmet kabiliyetlerini ailesine sarf eden insandır.
Türklerde devlet aynen baba vasfında olduğu gibi hizmet, şefkat, adalet vasıfları yanında, vatanın ve milletin korunması ve ona saadet getirmesi için kurulmuştur. Tarihin en eski devirlerinden beri bu değerler mukaddes sayılmıştır.
Batıdaki devlet anlayışı "İmperium" yani hâkimiyet esasına dayanır. Bunun için batı toplumunda devlet deyince korku ile karışık bir saygı anlaşılır. Türk toplumundaki devlet anlayışı ise sevilen ve babaya duyulan bir güven duygusu içinde saygı ile bağlanılan ve "hizmet" esasına dayanan bir yapıya sahiptir. Bunun temelinde yatan esas ise sınıfsız bir millet oluşumuzdandır.
En eski destanlarımızdan olan Oğuz Kağan destanın bize bildirdiğine göre, Oğuz Türkleri(Anadolu, Balkan, Suriye ve Irak Türkleri, Azerbaycan ve Türkmenistan Türkleri) Oğuz Hanın en büyük üç oğlu (Boz- Oklar)ile en küçük üç oğlu(Üç -Oklar)dan ve torunlarından türemiş, hepsi birbirinin kardeşidir. Atası bir olduğundan hepsi asildirler, birbirlerinden bir üstünlükleri yoktur.
Milletleşmenin temelinde eşitlik, kardeşlik, dayanışma duygularına dayanan bir sevgi esas olmuştur. Türklerde devlet başkanları da dâhil bütün idareciler en sade bir Türk’le akrabadır.
Devlet hayatında hizmet esastır. Türk devlet başkanları aç milleti doyurmak, çıplak milleti giydirmek, milletini müreffeh kılmak için yaşar
Millet olmak, bir devlete sahip olmak, bir hukuka tabi olmak ve medeniliktir. Orada hürriyetler ölçüsüz değildir. Küreselleşme bağlamında sıkça ifade edilen dünya vatandaşlığında ise bir karmaşa bulunmaktadır. Küreselleşmede nizamsızlık, kontrolden çıkış, kopukluk, hudut tanımayış ve milli hüviyetsizlik vardır. Hâlbuki devlet yapısında, milli yapıda kontrol mekanizmaları yer almaktadır. Görünüşte sevimli gibi görünen küreselleşme "kontrol edilemeyen bir güç ve güçlü olanın keyfine tabi olma" tehlikesini de beraber getirmektedir.
Türk tefekküründe mutlaka bilinmesi lâzım gelen çok sade bir felsefe vardı. O da; vatan, millet devlet üçlemesidir. Devlet karakter olarak babadır, güven kaynağıdır. Vatan, anadır, dolayısıyla bütün çocuklarını bağrına basar. Millet ise bu ana ve babanın evladı durumundadır.
Millet olarak yaşamanın teminatı, fertlerin mensubu olduğu milletlere karşı duyduğu ruhi bağlılık hissi ve millet olma şuurudur. Bu şuurun gevşetilmesi, köreltilmesi ise milletleri izmihlâle götürür.”(4)
Tarih Şuuru:
Ömrünü Türk kültürünü, tarihini araştırmakla geçiren Mustafa Kafalı hocanın en büyük ideali Türk gençlerine milli birlik ve beraberlik duygusu içinde yetiştirmek, onlara milli kimlik ve tarih şuuru kazandırmak olmuştur.
Peki, nedir tarih şuuru?
Bu konuda tarihi, milletlerin hafızası olarak değerlendiren Kafalı Hoca şöyle diyor: “Tarih bir milletin hafızası gibidir. Milletlerin hayatında acı tatlı pek çok hadisler vardı. Yaşanan acı hadiselerden güven duygusu kazanılır. İnsanın topluma, kendisine güven duyması çok önemlidir. Güven duygusunun zaafa düştüğü dönemlerde ise sosyal çözülmeler başlar. İç ve dış tehlikeler baş gösterir.
Millet hayatımızda ibret alınacak hadiseler olduğu gibi öyle ihtişamlı hadiseler vardır ki onları bilmek, bu tarihin mensuplarında hem kendine hem milletine hem de devletine karşı bir güven meydana getirir. İşte bu güven duygusu," ben bunu tekrar yaparım" hissiyatını verir. Dolayısıyla bu ruh, kimliği meydana getirir, tarih şuuru böyle teşekkül eder.
Tarih şuuru, mensubiyet duygusu, kimlik duygusudur. Bu şuuru canlı tutmak, milletlerin hafızasını milli kültürle beslemek gerekir. Milli kültürün içinde dil, din, edebiyat, tarih, manevi değerler, inanç dünyası, örf ve adetler vardır. Bizde vatan ve millet sevgisi gibi değerler inanç dünyası içindedir."(5)
Ülkücülük
Kendisini bildi bileli Türk milliyetçiliği idealinden asla taviz vermediğini söyleyen Kafalı Hoca, gençlere de dik durmalarını, vatan ve millet sevdalıları olmalarını öğütlemiştir.
Milliyetçiler arasında birlik ve beraberliğin olmadığını hemen hemen her fırsatta dile getiren Mustafa Kafalı, gençlerin birbirlerine güvenmelerini, dayanışma içinde olmalarını ve eleştirilerinde ölçüyü kaçırmalarını tavsiye etmekte ve ülkücülüğü şöyle tarif etmektedir:
“Ülkücülük; vatan, millet ve devlet sevgisi ile başlayıp, inanç ve iman duygusu ile devam eden his ve gönül dünyası zenginliğidir. Bu zenginliği destekleyen pek çok insani ve manevi unsurlar vardır. Vazgeçilmesi mümkün olmayan ideal dava mensubunu, yani ülkücü şahsiyeti ortaya koyar. "Ben duygusundan uzak olma, fedakârlık, doğruluk, güvenirlik, dayanışma duygusuyla dolu olarak, seciyeli; yani karakter sahibi olmak ahde vefa; yani sözünde durmak gibi ulvi duygular ülkücülüğün temel taşıdır. Ülkücü kuru, katı şekillere bağlı değil; bilakis gönül insanıdır. Sevgi ve hoş görü, inanç ve imanımızın gereği gibi milli birlik ve beraberliğimizin de temel taşıdır. Seviyeli hareket dostla yarışmada, düşmanla mücadelede şiar olmalıdır.”(6)
Şahsiyeti ve kişiliği
Gerek yazdığı eserlerden ve verdiği konferanslardan gerek onun hakkında görüş beyan eden akademisyenlerden anladığımıza göre Mustafa Kafalı Hoca, büyük bir Türk milliyetçisidir. Tüm enerjisini Türk kültürünü ve medeniyetini araştırmaya, Türk milletine, vatanına, devletine, bayrağına ve kültürüne âşık gençler yetiştirmeye harcamıştır. Yıllar saçlarını ağartsa da dinçliğinden, cevvalliğinden, bey efendiliğinden ve tevazusundan, yardım severliğinden ve insan kazanma sanatından hiçbir şey kaybetmemiştir.
Prof. Dr. Mustafa Kafalı ile teşrik-i mesai yapmış ilim adamlarından biri de Eski Çağ tarihçisi Prof. Dr. Hasan Bahar’dır. Kafalı Hocanın bütün enerjisini Türk Kültürü ve Medeniyeti ortaya çıkarmaya ve vatanına, milletine ve devletine âşık gençler yetiştirmeye sarf ettiğini söyleyen Hasan Bahar, kendisini ve öğrencilerini Türk Kültürünü araştırmaya teşvik ettiğini, bu yönüyle onu Tonyuk’a benzettiğini görmekteyiz. Hasan Hoca bu husustaki görüşlerini şöyle beyan etmektedir: “…Biliyordum ki hocamız bizlerin sadece Türk tarihi üzerine çalışmamızı istiyordu. Onun aşkı Türk tarihçiliği üzerine idi. Ona göre bütün enerjimiz Türk tarihine ve tarihçiliğine yönelmeli idi. Mustafa Kafalı hocamızın misyonu Türk Kültürü ve Medeniyetini öğrenmek ve öğretmek üzerine kurulu idi. Yaşantısı ile mesleği bütünleşmişti. Dersleri, sohbetleri ve konferansları ve yazıları Türk tarihi ile ilgili idi. Bu yüzden Türklük ile ilgili ortaya çıkan herkese destek olmak için ömrünü geçirmiştir…
Ben onu, iri, heybetli yapısı altında insanları seven vakur duruşu ile Atsız Hoca’nın “Yamtar”ını, Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun “Üzümcü” sünü hatırlarken her şeyden önce Türk tarihçiliği bakımından Modern bir Tonyukuk olarak gözümde canlandırmışımdır. ” (7)
Mustafa Kafalı, sadece derslere girip çıkan bir hoca değildi. O öğrencilerine çok değer verir ve onların her sıkıntısın halletmeye çalışırdı. Pek çok öğrenciye yüksek lisan ve doktora yaptırarak akademik kariyer elde etmelerini sağlamış ve onların hayatlarına yön vermiştir. Selçuk Üniversitesi öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Alaledin Aköz ise Mustafa Kafalı’yı lisans yıllarında tanıdığını belirterek, onu sadece bir hoca olarak değil, her konuda bilgisine müracaat edilecek bir bilge, öğrencilerine yol gösteren bir danışman olarak görmektedir. Selçuk Üniversitesinde asistan olduğu bir dönemde Malatya Öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Nejat Göyünç hakkında üniversite camiasında çıkarılana asılsız dedikoduların ve zihinlerinde oluşan endişelerinin Kafalı Hoca tarafından nasıl giderildiğini Alaeddin Aköz şu sözleriyle beyan eder: "...Bize ulaşan bilgilere göre Nejat Hoca iflah olmaz bir solcu, Ermeni dostu, arşiv belgelerini yabancılara satan bir hain, çevresi ile kavgalı geçimsiz bir hain idi…
Kafalı Hoca bir işini halletmek üzere Konya’ya geleceğini öğrenince onu otogarda karşıladık ve gün boyunca yanında sohbet ederek büyük derdimizi ona açıverdik...
Kafalı hoca bizleri sonuna kadar dinledi ve Dede Korkut edasında davudî sesiyle: "Bakın yavrum, size kim ne derse desin hiç birine aldırmayın. Ben Nejat'ı çok iyi tanırım. O gerçek bir bilim adamıdır. Sizin için de büyük bir şanstır. Eteğine sıkı sıkıya tutunun ve ondan sonuna kadar istifade edin. Öğrenebileceğiniz her şeyi öğrenin.(8)
Alaeddin Hoca, daha sonra Nejat Göyünç Hoca ile birlikte çalıştığını, dedikleri gibi olmayıp ondan çok istifade ettiği, öğrencilerine çok yardımcı olduğunu, akademik hayatının ve fikri hayatının olgunlaşmasında büyük desteği olduğunu ifade etmektedir. Gerçekten Nejat Göyünç bu satırları yazan ben Anuş Gökce(Altaş)'nin de 2 yıl derslerine girdi. Herkese saygılı, öğrencilerinin görüşlerine değer veren son derece kibar bir bey efendi idi. Ondan bizleri incitecek en ufak bir söz işitmedik. Bilgilerini öğrencileriyle paylaşmaktan büyük zevk alan bir hoca idi. Bizlere el yazısını, divani yazıyı öğreten o idi. Bizleri arşiv belgeleriyle tanıştırdı. Ferman, berat nedir, diplomatika nedir, onun sayesinde öğrendik. Hakkın rahmetine kavuşmuş olan bu büyük insana vefa ve minnet borçluyuz
Şu anda (09.05.2016) 82 yaşında olan, ileri yaşına rağmen yorulmak bilmeyen, her türlü kültürel faaliyetlere icabet eden Prof. Dr. Mustafa Kafalı ve ailesine uzun, hayırlı ömürler diliyoruz.
Dipnot:
1)Kafalı, Mustafa, Prof. Dr. Ahde Vefa Turan Derneğinin düzenlediği “Prof Dr. Mustafa Kafalıya Saygı ve Vefa” gecesi konuşması, (23 Ocak 2016, Mevlana Kültür Merkezi Sultan Veled Konferans Salonu açılış konuşmasından)
2) Ürekli, Bayram Prof. Dr., “Mustafa Köksal Kafalı”, Konya Ansiklopedisi, C:5, s.35 v.d, Eylül-2013/KONYA)
3) Gömeç, Sadeddin Prof. Dr. “Prof. Dr. Mustafa Kafalı” (genel türk tarihi.net/prof.dr.mustafa-kafali)
4) Kafalı, Mustafa Prof. Dr , “Devlet, Vatan ve Millet” Makaleler, I. Cilt, S.265 v.d, Berikan Yay. I. Cilt,) (Türk Yurdu, Sayı 99,1995 yılında yayınlanmıştır)
5) Kafalı, a.g.m. s.273 v.d, Makaleler, C:1,
6) Kafalı, Mustafa Prof. Dr., “Türk Milliyetçilerine Açık Mektup”, Makaleler C:2, s. 503) Makale, ilk defa Milliyetçi Kadro Gazetesi, 4-11 Kasım 1997 yayınlanmıştır)
7) Bahar, Hasan Prof. Dr., “Hayatımızda Kitaplar ve Hocaların Rolü- Türk tarihine Adanmış bir Ömür: Mustafa Kaflı Hocam” s.111, İnsan Ona Derler ki Yaşar Hatıralarla/Prof. Dr. Mustafa Kafalı’ya Vefa, Buğra Kitapevi, Ocak 2016/KONYA
8) Aköz, Alaeddin Prof. Dr, "Prof. Dr. Mustafa Kafalı: Fikri ve İlmi Hayatımın Mimarı", Prof. Dr. Mustafa Kafalı'ya vefa, s.34 v.d)