Prof. Dr. Hasan Köni Yazdı; ABD'de Orta Sınıf 'Müesses Nizamı' Sarstı

Prof. Dr. Hasan Köni│İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi.
ABD'de orta sınıf 'müesses nizamı' sarstı

Amerikan yönetiminin ve Amerikan ‘derin devletinin’ bütün uğraşlarına ve yıpratıcı algı operasyonlarına karşın Trump’ın seçimleri kazanmasının nedeni, artık izlenen politikaların Amerikan halkını rahatsız etmesi.

Kendi adlandırmasıyla 'iyi niyetli bir hegemon' olan ABD'de yapılan başkanlık seçimlerinin sonucu bütün dünyayı ilgilendiriyor. 1945’ten sonra İngiltere ile birlikte kurduğu dünya düzeninin ekonomisi ve siyaseti, hemen hemen bütünüyle Amerika tarafından yönlendiriliyor. Diğer güçlü ülkeler de olay çıkartıp savaşlara katılmalarına karşın, Latin Amerika’dan Asya’ya, Asya’dan Ortadoğu’ya kadar rejim değişiklikleri yapma kapasitesine sahip değiller. Ancak bu rejim değişiklikleri, vekaleten yapılan savaşlar, Amerikan Federal Bankası’nın faizle oynaması, bütün dünyayı etkilediği gibi, artık küreselleşen dünyada Amerikan halkını da etkiliyor. Hatta ekonomistler Amerikan ekonomisindeki gerilemeyi, dünyada ekonomik büyümenin duraksaması olarak yorumluyor. Bu nedenle Amerikan yönetiminin ve Amerikan ‘derin devletinin’ bütün uğraşlarına ve yıpratıcı algı operasyonlarına karşın Trump’ın seçimleri kazanmasının nedeni, izlenen politikaların artık Amerikan halkını rahatsız etmesi.

Sanders ile sonuç farklı olabilirdi
Yeni analizlere göre, Trump’ın karşısına Demokrat Parti’nin ikinci adayı Bernie Sanders’ın çıkmasıyla, Amerika’daki başkanlık seçimi belki başka sonuçlara ulaşabilecekti. Sanders sıkıntı içinde olan Amerikan orta sınıfına, Trump’ın bazı saçma analizleri dışında, aynı şeyleri söylüyordu. Amerikan orta sınıfı, özellikle beyaz orta sınıf, işlerini Meksika’dan, Asya’dan ve Ortadoğu’dan gelen göçmenlere kaybetmişti. Büyük işletmeler daha ucuza mal üretmek ve daha az vergi vermek için iş merkezlerini ve fabrikalarını ülke dışına taşımışlardı.

Genç bir lisansüstü öğrencisi iken 1970’lerde gittiğim Detroit kentinin girişinde “Sıfır kilometre buradan başlar” yazıyordu. Detroit Amerikan otomotiv endüstrisinin merkeziydi. Afro-Amerikalılar yüksek ücretlerle işçilik yapıyordu.1980’de büyük iş çevrelerinin baskısıyla yabancı arabalara Amerikan pazarı açılınca, çoğu işini kaybederek ülkenin başka yerlerine göç etmek zorunda kaldı. Amerikan iş çevreleri yurt dışında üretim ve yatırım yaparak büyük paralar kazanıyorlardı.

Eski federal banka yöneticisi Stiglitz, Amerikan halkının yüzde 1'inin yaratılan gelirin yüzde 99'unu aldığını, bu büyük gelir uçurumunun halk arasında bir ayrışma yaratacağını söylüyordu. Geleceğini içte ve dışta tehlikede gören toplumlarda görüldüğü gibi, Amerikan ve Avrupa halkları daha az liberal, hatta otoriter olabilecek rejimlere doğru bir kayma eğilimine girmiş bulunuyorlar.

Göçmenlere yönelik algı
Öte yandan II. Dünya Savaşı'ndan beri, Amerikan halkı dünyanın değişik bölgelerinde nedenini bilmediği savaşlara katılıyordu. Savaştan geri gelen alt ve orta sınıf mensuplarına olumlu bir ortam, yeni iş sahası yaratılmamıştı. Amerikan emekli asker ve gazileri ülkelerine döndüklerinde, Ortadoğu’da savaştıkları insanların benzerlerinin Amerika’da değişik bir sıfatla karşılarında olduğunu, kendi değişik kültürlerini Amerika içine yansıttıklarını düşündüler. Müslümanlar konusunda yapılan yoğun algı yönetiminden sonra, Ortadoğu göçmenlerinin teröristlerle bir tutulan imajları ve Amerika içinde zaman zaman meydana gelen terör olayları bu düşünceyi güçlendiriyordu.

Trump’ın Müslüman göçmenlerin artık kabul edilmeyeceklerini söylemesi bu algıya dayanıyor. Trump’ın “Önce Amerika” ifadesinden, “Amerika’yı eskisi gibi yine büyük yapacağız” sözlerinden Amerikan orta sınıfı, üretimin tekrar Amerika’ya geri getirilerek iş hacminin gelişmesini ve yeniden işsiz kalmayacağını anlıyordu. Amerika’nın eskisi gibi büyük olması ise beyaz Protestan Amerikan yapılanmasının yeniden ihya edilmesi anlamına geliyordu. Müttefikler için yapılan askeri harcamaların geriye çekilmesi ise Amerikan alt yapısına, eğitimine, sağlık sorunlarına yatırım yapılacağı müjdesi veriyordu. Tekno-yarışmacı bir dünyada Amerikan askeri harcamalarının eğitim harcamalarından altı misli fazla olması, gelecek nesillere pek umut vermiyordu. Beyaz Amerikalılar seçim sandığına bu yüzden koşarak gittiler.

Sınıfsal çatışmadan ırk eksenli çatışmaya
Trump’ın, Amerikan yerleşik düzeninin bir parçası olan iş çevreleri, onlara bağlı medya ve nihayet derin devlet tarafından şeytanlaştırılarak bizim ülkemize kadar yayılan kötü bir imajı olduğu görülüyor. Kadınlara karşı söylemleri, Müslüman göçünün karşısındaki tutumu, Meksika sınırına duvar örülmesi saçmalığı gibi.

Amerikan yönetiminin beyaz orta sınıfın öfkesini, ezikliğini göz ardı ederek aşırı biçimde kutuplaştırdığı Amerikan halkı, bu sefer sınıfsal değil ırksal açıdan bir iç çatışma içine çekiliyor. Genel olarak Demokratlara oy veren Amerikan azınlıklarının herhalde unuttukları bir husus, Ortadoğu kaosunun yaratıldığı sırada Hilary Clinton’un dışişleri bakanı olduğu; Libya'daki olaylar karşısında “Geldik, gördük, öldüler” dediği; Ortadoğu’daki ve özellikle Suriye’deki gelişmelerdeki sorumluluğu. Algılanmayan diğer bir husus da zengin kesimlerinin eğlence yerleri arasında tercihen ‘playboy’ kulüplerinin olması, Hollywood yıldızları başta olmak üzere zengin çevrelerin Trump gibi skandallara alışık olmalarıydı. Zaten Amerikan orta sınıfı, yaşam kaygısı içinde bu iddialara pek aldırmış görünmüyor.

Demokratlar dış politika tercihlerinde, oy almak için tesir altında kaldılar. Ortadoğu ile ilgili politikalarını belli lobilerin isteklerine göre oluşturma sözü verdiler. Bunun için Suriye’deki çatışmalara devam edilmesi gerekiyordu. İkinci etki ise DEAŞ'tan daha güçlü ve büyük bir düşmandan korkmak. Bu korku için seçilen ülke ise Rusya oldu. Arktik’ten Baltık Denizi'ne, Baltık'tan Karadeniz’e ve Ortadoğu’ya uzanan, nükleer savaşa kadar varabilecek bir çatışma alanı ilan ediliyordu. Aynı korkuyu Amerika’ya Kennedy yaşatmıştı. Seçimden önce Rus füzelerinin Amerika’yı tehdit ettiğinden, Amerika’nın nükleer gücünün yetersiz olduğundan dem vurarak seçimleri kazanmıştı. Sonradan Amerika’nın nükleer gücünün söylenenin iki misli olduğu anlaşılmıştı.

İran'la nükleer anlaşmanın geleceği
Trump ise Hillary Clinton kadar lobilerin etkisiyle savaşa gitmeyecek gibi göründü ve “Rusya ile uzlaşırım, pazarlık ederiz” dedi. Lobilerin parasına pek ihtiyaç duymayan, kendi parasını kazanmış bir ticaret adamı olduğunu gösterdi. İlk başlarda “Amerika’nın Ortadoğu’da ne işi var?” diyordu. Oy verme zamanı yaklaştığında ise İsrail’in Kudüs’te inşaat yapabileceğini söylediği görüldü. Ancak, Başkan Bush döneminde olduğu gibi, Ortadoğu savaşları için 3 trilyon dolar harcayacak ve yeryüzünde bulunan sekiz yüz Amerikan üssü için milyonlarca dolar para dökecek bir gibi görünmedi.

Trump İran’la yapılan nükleer anlaşmayı bozar mı? Şimdilik emin değiliz. Ancak Ortadoğu’da nispi bir barış olacaksa, İran’ın sınırlarının içine çekilmesi herkes için yeterli olacak gibi görünüyor. Bazı görüşlerinde New York’ta beraber büyüdüğü Musevi cemaatinin kısıtlı etkileri görülüyor. Trump aslında lobiciliğe ve siyaset oligarklarına karşı olumsuz hisleri olan biri.

Kuzey ve Güney Çin Denizi'nde Amerika tarafından sıkıştırılan Çin’e gelince, bu ülkenin Amerika’ya ihraç ettiği mallara konulan verginin artırılması hem Çin hem de Asya ekonomilerini uzun dönemde krize sokabilecek ve bazı sosyal patlamalara yön verecek gibi görünse de, Trump’ın daha bir mutedil bir yol izlenmesi beklenmelidir. Amerika savaş devleti olarak değil, ancak ticaret devleti olarak Asya’da daha başarılı olacak gibi görünüyor. Çünkü şimdiye kadar Asya’da yaptığı hiçbir savaşı kazanmış değil.

Solu olmayan tek demokrasi
Amerikan yönetiminin halkla ilişkiler politikası sonucu Demokratlara oy veren geniş kitleler sonuçtan pek memnun değil. Oysa Trump kendi Cumhuriyetçi parti yönetimine de karşı çıkarak başkan adayı olmuştu. Cumhuriyetçi parti aslında muhafazakar değil. Şimdi iş camiasını ve toplumsal reaksiyonu temsil ediyorlar. Beyazlar değişim istediler; değişim için sistemi sarsmak gerekiyordu ve sistem sarsıldı. Amerika’da günümüzde adı sanı duyulmayan bir komünist partisi var. Ancak günümüzde solu olmayan tek demokrasi Amerika. Bu nedenle sisteminin sarsılmasına sol yorumlar yapılamıyor. Turmp Amerika’yı, belki de Ortadoğu’yu bir nükleer savaştan kurtardı ama kendisi ve yardımcısı Amerika’yı da zorlayan iklim değişikliğine pek inanmıyor. Pek yakın bir dönemde iklim değişikliğinin etkileri arttığında, danışmanları kendisini ikna edebilirler. Aksi takdirde, Arktik’te yeni enerji kaynaklarına kavuşan Rusya halkı Trump hayranı olabilir.

Trump lobilere, lobiciliğe karşı olmasına karşın, Amerikan basınında danışman, yardımcı ve bakan olarak ismi geçenlere baktığımızda muhafazakar politikacıların, lobicilerin, Wall Street’in aşına olduğu çevrelerin adları geçiyor. Doğal olarak seçim nutuklarında söylediklerinin belki yarısını bile yapamayacak ama Amerika, dış siyaset açısından sakinleşecek gibi görünüyor.

Türkiye ile ilişkilerin geleceği
Farklı ülkeler Trump’ın seçimleri kazanmasını, bulundukları ortama göre farklı yorumladılar. İsrail bile Trump’ın başkanlığından memnuniyetini bildirdi. Avrupa kendisine yeni savunma masraflarının açılacak olması ihtimalinden dolayı memnun olmadı. Oysa hem terör hem de göç olayının neden olduğu sıkıntıları, Amerika Ortadoğu politikasında rol oynadığı için çekmişti.

Türkiye’ye gelince, Ortadoğu’da Irak, Suriye ve İran’ı denetleyebilen, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de güvenliği koruyabilen, Kafkaslara ve Balkanlara açılan kapılarıyla yetmiş seneye yakın NATO ittifakında yer alan Türkiye, Trump gibi ticari hesaplar yapabilen bir kimse için önemini artırarak sürdürecektir. Türkiye’yi rahatsız eden ve Amerika’dan kaynaklanan değişik terör konularının ise maliyet hesapları yapılarak Türkiye lehine çözüleceğini kuvvetle ümit etmek mümkün.

Prof. Dr. Hasan Köni

Sayfa Bülteni

Soru ve görüşleriniz için yorum yapın: