Pasifizm
Pasifizm düşüncesinin temeli, ortaya çıkan sorunları; savaşla, ölümle, şiddetle çözmeye engel olmaktır.Pasifizm düşüncesinin temel maddelerini şu şekilde sıralayabiliriz;
Tüm problemleri barışcıl bir şekilde çözmek.
Askeri teşkilatın ve silahlı kuvvetlerin ortadan kalkmasının hakim olduğu silahsızlanmayı savunan bir düşünce oluşturmak.
Her türlü alanda şiddetin karşısına çıkarak barışı getirmek.
Kendine korurken dahi olsa şiddete başvurmadan olayların çözülmesini sağlamak.
Pasifizm kültürünün yerleşmesi için bireylerde şiddetin uygun görülmediği ve yapanların küçük ve iğrenç gösterildiği bir ahlak anlayışı olması gerekmektedir.Eğer bireyler şiddete değil, barışcıl tartışmaları yüceltir ve onlara değer verirse şiddeti savunanlarda kendilerinden ve yaptıklarından utanmaya başlayacaktır.
Bu yaklaşım birçok insan tarafından yıllar önce ortaya konmuştur.Ama dünyada böyle bir algı yine de oluşturulamamıştır.Anlık kin ve nefret duyguları ile bu görüş gerçekleşememiş şiddet ortadan kalkmamıştır.
Siyasette kullanılan beyaz güvercinler Pasifizm görüşünde önemli bir yere ve anlama sahiptir.Şiddet yanlısı ve askeri ortamlarda ise şahin terimi sıklıkla kullanılmaktadır.
Pasifizm savunusu tarihte ve edebiyatta çok eski zamanlardan beri görülebilir. Mahavira (MÖ 599–527) tarafından kurulan Jainizmin merkezinde insan hayatına ve diğer tüm hayat biçimlerine saygı yer alır. Bu doktrin insan hayatına aydınlanmaya ulaşmak için eşsiz bir fırsat olarak değer verir ve ne suç işlemiş olursa olsun herhangi bir kişinin öldürülmesini akıl almaz bir iğrençlik sayar.
Ancak, Antik Yunanistan'da bireyler arasında şiddete karşı genel bir ahlak kuralı dışında bir pasifizmin mevcut olmadığı görülür. Devletler arasında şiddeti ya da şiddetin tüm biçimlerini reddeden hiçbir felsefi program olmadığı görülür. Aristofanes tarafından MÖ 431–404 yıllarındaki Peloponez Savaşı sırasında Atinalı kadınların savaşa karşı seks grevi yaptıkları şeklinde bir senaryo yaratılan Lisistrata adlı tiyatro oyunu savaş karşıtı bir mesajı olmasından dolayı uluslararası ün kazanmıştır. Bununla birlikte, bu oyun hem kurmaca hem komedidir, ve savaşın yıkıcılığına pragmatik bir karşı çıkışta bulunmasına rağmen, mesajının şiddete ya da savaşa karşı felsefi bir konum almaktan çok (o sıralarda yirminci yılında olan) mevcut çatışmadan usanmış olmaktan kaynaklandığı görülür. Aynı şekilde, Taşöz'lü Hegetorides'in şiddetsiz protestosu da bir kurmacadır.
Tarih boyunca Nazaretli İsa birçok kişi tarafından Dağdaki Vaazına dayanarak pasifist olarak düşünülmüştür (bkz. Hıristiyan pasifizmi). Bu vaazda İsa "kötüye karşı direnmemek" gerektiğini belirterek öteki yanağını çevirmek felsefesini savunmuştur. "Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin; ve size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin... Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin." öğütlerinde bulunmuştur. Yeni Ahit'te İsa'nın bu sözleri telkin etmesinin yanı sıra, kendisini öldürmeye niyetli düşmana öylece teslim olup kendisini izleyenlerin onu savunmalarına karşı çıktığı anlatılır.
Ancak, İsa'nın pasifist olduğunu reddeden, onun asla savaşmamalısınız demediğini söyleyen ve Yeni Ahit'ten bütünüyle pasifist bir İsa ile tezat oluşturan örnekler verenler de bulunur. Böylesi bir olayda, öfkeli İsa, düzenbaz pazarcıları tapınaktan kırbaçla dışarı atar, ancak İsa'nın kırbacı insanlara karşı kullandığına gösteren ilahiyat verileri bulunmamaktadır. Luka 22:36 sık alıntılanan bir pasajdır: “O da onlara, ‘Şimdi ise kesesi olan da, torbası olan da yanına alsın. Kılıcı olmayan, abasını satıp bir kılıç alsın.’ dedi.” Başkaları ise Yeni Ahit'teki pasifizmle uyuşmayan ifadeleri mecazi anlamda yorumlayıp İsa'nın hiçbir zaman kan dökmediğini ve başkalarını kan dökmeye çağırmadığını belirtirler.
İlk Hıristiyan kilisesi İsa'nın pasifist öğretilerini oldukça harfi harfine uyguladı. Ancak, Roma imparatoru I. Konstantin ile başlayarak kilise, iktidar ve otorite konumları kazanmak dahil, toplumun diğer kesimleriyle bütünleşmeye başladı. Hıristiyanlar kötülük ve haksızlıkla karşılaşıldığında iktidar gücünü kullanabilecek duruma geldiği zaman, pasifizmin katı bir şekilde uygulanılmasının pratik olmadığı ve hatta sorumsuzluk olduğu düşünülmeye başladı. Augustin gibi ilk kilise liderleri ve daha sonra Thomas Aquinas tarafından, saldırı ve haksızlıklara karşı masum hayatların korunması için son çare olarak silah kullanımı haklı sayıldı ki buna günümüzde genellikle Haklı Savaş Teorisi adı verilir.
Modern Tarih
Savaştan sonra bir madalya ve belki de bir iş: Karikatürde bağırsağını peşinden sürükleyerek kollarıyla sürünen I. Dünya Savaşı gazisi, koltukta oturan ve kendisinin yaptığı askerî hizmet için bir madalya vermek üzere eğilen şişman bir kapitaliste yaklaşıyor (John Sloan, 1914)
Tarihi barış kiliseleri, “Religious Society of Friends” (Quaker'lar), Amiş toplumu, Mennonistler ve “Church of the Brethren” yüzyıllardır pasifisttir. ABD'nin Pensilvanya eyaletinde sömürge döneminde Quaker'ların denetiminde pasifist, anti-militarist bir kamu politikası uygulanmıştır. Bu sömürge vilayeti 1681 ile 1756 yılları arasında 75 yıl boyunca esas olarak silahsız olup, bu dönem içerisinde hemen hiç savaş yamamıştır.
Batıda 19. yüzyılda savaş karşıtı duygular güçlüydü. Bu yüzyılda birçok sosyalist gruplar ve hareketler anti-militarist olup, savaşın asla ön saflarda acı çekmeyen politik ve ekonomik güç sahiplerinin buyruklarıyla kendilerine hiçbir yararı olmayan savaşlarda savaşmak ve ölmek zorunda kalan işçi sınıfı üzerinde devletin uyguladığı bir tür zorlama olduğunu ileri sürüyorlardı. Fransız sosyalist lider Jean Jaurès'in 31 Temmuz 1914 tarihinde öldürülmesinin ardından İkinci Enternasyonal'in şovenizm ve militarizme kayması ve I. Dünya Savaşına karşı koymayı başaramaması sosyalist hareketin en büyük başarısızlıklarından biri olarak görülür.
Tolstoy pasifizmin bir başka ateşli savunucusuydu. Son çalışmalarından biri olan Tanrı’nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir'de Tolstoy pasifizmin ayrıntılı bir tarihini, muhasebesini ve savunmasını sunar. Bu kitabın Mohandas K. Gandi (1869–1948) üzerinde daha ilk başlarda büyük etkisi oldu ve ikisi Gandi'nin Güney Afrika'da aktif olduğu sıralarda düzenli olarak mektuplaştılar.
19. yüzyılın ikinci yarısında Britanyalılar Aotearoa/Yeni Zelanda'da Māori'lerden toprak almak için savaş dahil birçok taktikler denediler. Bir defasında bir Māori lideri savaşçılar arasında o kadar büyük bir ilham gücüne sahipti ki onları silahlarını kullanmaksızın haklarını savunmaya ikna edebildi; önceki yıllarda benzer savaşçıların karşı kuvvetleri yendiği koşullarda Te Whiti-o-Rongomai 2000 kişiyi savaşlarda bilenmiş askerleri köylerine kabul etmeye ve hatta onlara yiyecek ve içecek ikram etmeye ikna etti. Bu aynı, barışçı lider kendisinin ve halkının tutuklanmasına karşı direniş göstermedi.
Gandi, Hindistan'ın ve Hint bağımsızlık hareketinin büyük bir politik ve ruhani lideriydi. Onun öncülük ettiği Satyagraha hareketi, Ahimsa (mutlak şiddetsizlik) ilkelerini güçlü bir şekilde temel alan kitlesel sivil itaatsizlik aracılığıyla tiranlığa karşı bir direniş olarak Hindistan'ın bağımsızlığa kavuşmasına yol açmanın yanı sıra, tüm dünya çapında temel hak ve özgürlükler uğrundaki hareketlere ilham verdi.
I. Dünya Savaşı ardından Batının büyük bölümünde savaşa büyük tepki duyuluyordu, ve pasifist doktrinler birçok yeni taraftar kazandı. Ancak, pasifist yayınlar ve savaş karşıtı ideallerin açıkça savunulması Mussolini yönetimi altındaki İtalya, Sovyetler Birliği, ve Hitler'in iktidara gelmesinden sonra Almanya gibi bazı ülkelerde yasaklanmıştı. Bu ülkelerde pasifizm korkaklık olarak kınanıyordu. II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla pasifist duygular azaldı. Bertrand Russell, Hitler'i yenilgiye uğratmak gerektiğini ve bunun savaşın olası kötülükler arasında en kötü seçenek olmadığı benzersiz bir durum oluşturduğunu iddia etti; bu konumunu ise göreceli pasifizm olarak tanımladı. I. Dünya Savaşına son veren ateşkesin ardından Britanyalıların savaştan çektiklerinin Almanya'ya teslim olunmasından daha fazla olduğunu iddia eden H. G. Wells 1941 yılında Hitler'e ve Nazizme karşı savaşmak için Britanya'nın Avrupa anakarasında büyük çaplı bir saldırıya geçmesini savundu.
II. Dünya Savaşı döneminde ender görülen bir pasifizm örneği olarak, Katolik İşçi Hareketi liderlerinden Dorothy Day genç Amerikalıları orduya katılmamaya çağırdı.
Pasifist duygular bir kuşak sonra 1960'larda tekrar yükseldi. Bunun önde gelen bir örneği olarak Baptist bir papaz olan Martin Luther King, Jr (1929 - 1968) Amerikan temel haklar hareketinin lideri sayılıyordu. 1960 yılında Thich Nhat Hanh ABD'ye Princeton Üniversitesi'nde karşılaştırmalı din okumak üzere gelip, daha sonra Columbia Üniversitesi'nde Budizm okutmanı olarak görevlendirilmişti. Thich Nhat Hanh 1965 yılında Martin Luther King'e “İnsanın Düşmanını Aramak” başlıklı bir mektup yazmıştı ve Thich Nhat Hanh ABD'de 1966 yılında bulunduğu sırada Martin Luther King ile görüşerek onu Vietnam Savaşını açıkça kınamaya çağırmıştı. Dr. King 1967 yılında New York Şehrindeki Riverside Kilisesinde ABD'nin Vietnam'a müdahalesini ilk kez açıkça sorguladığı ünlü konuşmasını yaptı.