Panislamizm
İslam Birliği (Panislamizm). 19. yüzyılın ikinci yarısında İslam dünyasını, karşılaştığı tehlikelerden kurtarmak amacıyla Müslümanların halifenin etrafında toplanarak batı dünyasına karşı kurdukları birlik.
19. Yüzyılın ikinci yarısında İslam dünyasının içinde bulunduğu kötü durum, dünya Müslümanlarını, himaye ve liderlik için Osmanlı padişahına dönme zorunda bıraktı. Nitekim, Hindistan
Hindistan, ya da resmî adıyla Hindistan Cumhuriyeti (Hintçe: Bhārat Gaṇarājya; İngilizce: Republic of India), Güney Asya'da bulunan bir ülkedir. Yüzölçümü açısından dünyada en büyük yedinci ülkesidir. Nüfusu en kalabalık ikinci ülkedir, ve dünyanın en büyük demokrasisidir. Güneyinde Hint Okyanusu, batısında Umman Denizi ve doğusunda Bengal Körfezi olan ülkenin deniz kıyısı 7.517 kilometre uzunluktadır. Başkenti Yeni Delhi'dir.Tümünü oku (yeni pencerede açılır)
'da çıkan askeri ayaklanmadan (1857-1858) sonra İngilizler, bu ülkede bazı zecri tedbirler alarak eski hükümdar ailesini dağıttılar, çoğunluğu Müslüman olan halkı lidersiz bıraktılar.
Öte yandan, Ruslar, 1868'de Orta Asya'da Semerkant'ı aldıkları ve Buhara emirliğini kendilerine bağlı bir devlet haline getirdikleri gibi, 1881'de İngilizler Mısır'ı, Fransızlar Tunus'u işgal ettiler, Almanlar da Darüsselam'ı himayeleri altına aldılar. Bütün bunlar İslam dünyasını sarstı ve bu duruma çözüm yolu aramaya zorladı.
Nitekim, daha 1870'te İslam dünyasına karşı batının kültürel ve emperyalist tehdidinin farkında olan Namık Kemal, Osmanlıların İslam liderliğine geçmesini istiyordu. Ancak, onun İslam birliği düşüncesi siyasi olmaktan çok kültürel alanda kalıyordu. Avrupa'ya en yakın Müslüman bir devlet olan ve batılılaşma yolunda ileride bulunan Osmanlı Devleti, bu yolda İslamlığın da tabii lideri idi. Bu sırada Rus emperyalizmi içinde yutulmak tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Orta Asya'daki Türk hanları, yardım için Müslüman kardeşlerine başvurdular. Ortadoğu'ya ajan göndererek padişahla ilişki kurdular.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşları yüzünden bu çabalardan bir sonuç alınamadıysa da İslam birliği ideali unutulmadı. İkinci Abdülhamid devrinde İslam birliği, Namık Kemal'inkinden farklı olmakla beraber, devletin resmi siyaseti oldu. Bu siyasete yön verilmesinde, özellikle Cemaleddin Afgani'nin (1838-1897) öğretilerinin büyük rolü oldu. Onun fikrine göre, İslam'ın çökmesinin sebebi, İslamlığı yıkmak peşinde koşan Hıristiyan Avrupa'nın saldırgan emperyalizmi idi. Bu yüzden, yabancı istilacıları kovmak, imtiyazlarını kaldırmak, gerçek İslam itikadını eski haline getirmek ve bütün Müslümanları meşru hükümdarı halifenin idaresinde tek bir devlet halinde birleştirmek gerekiyordu. Şüphesiz, böyle bir ödev, Osmanlı Devletinin kudretinin çok üstündeydi. Fakat, bunu benimsemek Abdülhamid II'ye birçok avantaj sağladı.
Osmanlı İmparatorluğu içinde Müslüman bağlılığını kuvvetlendirmek suretiyle, hürriyetçileri, milliyetçileri, özellikle muhaliflerini sindirme siyasetine başvurdu. Sonra da imparatorluk dışında önemli bir Müslüman kamuoyunun desteğini kazandı. Bu suretle emperyalist devletlerin Müslüman topraklarında karışıklıklar çıkararak, Türkiye'ye karşı birtakım hareketlere girişmelerinin de önlenebileceği ümit ediliyordu.
Abdülhamid II'nin İslam birliği siyaseti bir süre başarılı oldu. Cezayir, Mısır, Hindistan, hatta Japonya'da faaliyete geçen özel ajanları, Müslüman kamuoyunu tahrik ederek Osmanlı padişahına yeni destekler sağladılar. 1897 Türk-Yunan savaşının bütün İslam dünyasında uyandırdığı yaygın ilgi, bu faaliyetin bir sonucudur. Bu arada Hindistan, Batı Hint adaları, Türkistan, Madagaskar ve Cezayir'deki Müslümanlar arasında karışıklıklar ve ayaklanmalar çıktı.
II. Meşrutiyet sırasında, kısmen de olsa bu siyasete devam edilmek istendi. Balkan savaşları süresince ve özellikle, Birinci Dünya Savaşında İslam dünyasının desteğinden yararlanmak yolunda birtakım çabalar sarfedildi. Bu siyasetin başarılı olmadığı gerek savaşlar sırasında, gerek savaşlardan sonraki dönemde açıkça ortaya çıktı.
Ek bilgi
19. yüzyılda İslam liderleri tarafından ortaya atılan İslami birlik düşüncesi. Bu düşüncenin temelini, Avrupalı'ların Müslüman topraklarında hakimiyet kurmaları ve kısmen müslüman dünyasında yaşanan durgunlukta aramak gerekir.
Pan-islamism 19. yüzyılda. müslüman liderlerinin en çok tuttukları bir görüştür. Bu müslüman liderlerin başını çektiği Osmanlı sultanı ve Halifesi II. Abdülhamit (1876-1909 hakimiyet dönemi) müslüman dünyasında bu görüşü bütün müslümanlara yaymak için girişimlerde bulundu. Bu konuda ilk adımı Hicaz demiryolunun yapılmasıydı.
Pan-islamizmin önde gelen ideologlarından biri Cemaluddin Afgani, yaptığı konuşmalar ve yazdığı kitaplar ile, bu görüşün uzak topraklara da yayılmasını sağladı. Bu görüşün diğer bir ideologu ise Abdullah Sahraverdi'dir. Kendisi 1903 yılında Londra'da Pan-islamizm derneğini kurdu. Amaç iki islami sekte olan Şii ve Sunni'leri birleştirmekti.
Abdülhamid'in ölmesi (1909) Pan-İslamizm hareketinin gerilemesine neden olmuştur. Abdülhamid'in bütün islam unsurlarını biraraya getirmede başarısız olması, bu hareketin içinde bulunanları yeni bir arayışa sevketmiştir. Fakat yapılan arayışların, islam evrenselliğine uygun olmaması yüzünden, tekrar başarısız olmuştur. Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlının yıkılması ile saltanatın kaldırılmış, ardından da hilafet kurumu feshedilmiştir (1924). İslam dünyasının halifesiz kalması, bundan çok etkilenen Hindistan Müslamanlarını, yeni bir hilafetin kurulması konusunda girişime sevketmiştir. 1926 yılında Mekke ve Kahire'de hilafet kongreleri yapılmış, fakat hiçbir sonuç çıkmamıştır.
İkinci Dünya savaşından sonra, Pan-islamizm düşüncesi geride kalmış, yerini Neo-Pan-islamizm almıştı. Amaç, tek bir merkezi kurum altında bütün müslümanların birleşmesini amaçlayan Pan-İslamizmden farklı olarak, uluslararası camia çerçevesinde yapılacak faaliyetlerin eşgüdümlenmesidir.