Orhan Kılıçoğlu Yazdı; Beşikdüzü Kaymakamının ve Müftülüğün Dikkatlerine!
Orhan Kılıçoğlu│Kasım 27, 2016
Beşikdüzü Kaymakamının ve Müftülüğün Dikkatlerine!
Sn. Kaymakam Bey ve Sn. Müftü Bey!
Sizlerin sayelerinizde gençliğimiz;
Çiftleştikçe ve tükettikçe mutlu olan,
İstikbâl ve istiklâl endişesi taşımayan,
Dününden, öz atasında habersiz,
Yarınlara küskün, yarınlarından umutsuz,
Çilesiz, mefkuresiz, ahlâkını yitirmiş, pusulasız,
Ben merkezli yaşayan zavallılar halini almışlardır.
Park ve okul bahçelerinde sevişirler, ikaz edene söverler.
Sn. Kaymakam Bey!
Sn. Müftü Bey!
Bilin ki bütün bunlar sizin yüzünüzden!
Biraz utanalım, biraz sıkılalım!
Din din diyerek geldiler dini, ahlâkı yedi bitirdiler!
Bir tartfta, AKP ile teşvik görüp hız kazanan ahlâksızlık ve manevi çöküş!
Diğer tarafta ise, CHP ve MHP'nin ciddiyetsiz, manadan kopuk laubâli hali ve akıl almaz endişesizliği!
‘’1992 Cenevre Siyonist kongresinin karalarında, 17.ci maddesinde bizimle, Türklerle ilgili olarak telaş ve karalılığı dile getiren bir hüküm vardır: ''Türk- İslam camiası ile ilgili faaliyet düzenlenirken; ahlaki değerlere, aile bağlarına ve madde karşısındaki kanaatkarlığa bağlı olarak Türk toplumunda mevcut inançların yıkılmasında zaruret vardır'' denmektedir.
AKP, 14 yıllık iktidarı döneminde çok sayıdaki icraatlarıyla, yukarıda bahsi geçen 1992 Cenevre Siyonist kongresinin 17. ci maddesini uygular bir durum arz etmektedir.
Devletler, parasızlıkları sebebiyle değil, sadece ve sadece ahlâksızlıkları sebebiyle yıkılırlar, çünkü devletler tüccar değildirler.
Tarih kitapları, ahlâksızlıkları sebebiyle çöken irili ufaklı devletlerin cesetleriyle doludur. Şurası da bir gerçek ki devletlerin mâli iflasının temeli de ahlâksızlığa dayanır.
İSLÂM AHLÂKI;
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın vahiyle kontrol altında olan hayatını çepeçevre kuşatan ve O’nun toplum içindeki yaşayışını biçimlendiren davranışların bütünü olup, Kur’an da bildirilen emir ve yasakların günlük hayata uygulanış şeklidir.
BİR DE TÜRK AHLÂKI VARDIR Kİ;
Bu ahlâk, insanlığın ulaşamayacağı değerler manzumesidir ve bir nevi Anayasadır.
İşte gençliğimiz bu ilâhi ve beşeri kaynaklı iki üstün terbiyeden mahrum bırakıldı.
Daha gerçekçi bir ifadeyle;
Bu iki değerimizi (Türk ve İslâm ahlâkını) muhafaza ve müdafaa edemeyip bir takım Batı mugalliti, Frenk bozması levanten yankesicilere kaptırdığımızdan dolayıdır ki genç nesillerimize intikal ettiremedik.
Genç nesillerimizi gerek âile, gerekse devlet olarak eğitemediğimizden dolayıdır ki ‘’Türk genci tarihe yazar- Türk genci tarih yazar’’ sözü gitmiş ve şimdi başıboş bırakılan gençler, duvarlara- alt geçitlere- okul köşelerine, ahlâk dışı pis, iğrenç kelimelerle komşu kızının, sınıf arkadaşının ismini yazıyorlar!
Bugün üzerinde yaşamış olduğumuz Anadolu coğrafyasından gelip geçmiş olan irili ufaklı kavimlerin hayatlarını en ince teferruatlarına kadar anlatan bir ‘’ANADOLU KAVİMLER TARİHİ’’ yazılarak bir kitap hâlinde okumamız için elimize verilseydi; inanıyorum ki daha kapağını açar açmaz etrafa yayılacak olan iğrenç ve ağır ceset kokularından burnumuzun direği kırılır, şiddetli mide bulantısından mütevellit kusabilmek için en yakınımızda bulunan lavaboya koşar, kitabı da kazdığımız derince bir çukura gömüp üzerini kapatmayla da kalmayıp bolca da kireç dökerdik! Çünkü okumak için elimize aldığımız bu kitap; sayfa araları irili ufaklı onlarca millet, devlet ve kabile cesetleriyle dolu olan bir kabristanlık gibidir..!
İrili ufaklı bir KAVİMLER KABRİSTANLIĞINDAN ibaret olan Anadolu coğrafyasında, huzura hasret bir şekilde yaşayan, çeşitli dilleri konuşan ve farklı soylara mensup olan halk tabakaları, Türkler in Selçuklular olarak Anadolu’ya gelmelerine kadar ki çok uzun seneler içerisinde kan, gözyaşı ve tarifi imkânsız acılar içerisinde kıvranarak çok büyük işkencelere katlanmışlardır.
Önce Selçuklu, daha sonraları Osmanlı Türkü’nün hâkimiyet sahasına dâhil olan Anadolu toprakları, bu Türk hâkimiyetinin sonucunda; daha önceleri büyük acılar içinde kıvranan gayr-i Müslim kavimler için dahi, sulh ve sükun içinde, MAL, CAN ve NAMUS EMNİYETİ SAĞLANMIŞ OLARAK, insan haysiyet ve onuruna yakışır bir hayat sürmeye müsait müstesna bir ortama dönüştü…
Ceddimiz Selçuklu ve Osmanlıyı böylesine muhkem ve asil kılan şey, sahip olduğu Türk ve İslâm terbiyesi idi. Bu iki terbiye yok oldu, daha açıkçası bilerek ve kasten yok edildi!
Yeni yetişen gençlerimiz (sizlerin sayelerinde) bu iki değerden mahrum bırakılmışlardır!
Sayelerinizde gençliğimiz;
Çiftleştikçe ve tükettikçe mutlu olan,
İstikbâl ve istiklâl endişesi taşımayan,
Dününden, öz atasında habersiz,
Yarınlarından umutsuz- iddiasız,
Ben merkezli yaşayan zavallılar halini almışlardır.
SN. KAYMAKAM ve SAYIN MÜFTÜ BEY!
Bu yazımı okuduktan sonra;
Sakın ha bana kızmayın!
Biraz tefekküre dalın,
Ahvali gözlerinizde canlandırın,
Ahvalden haber için çevreyi doşmak gerek.
Acaba bu ahlâki çürümede hissem ne kadar diye düşünün.
Ve sonra;
İlçemizin Kaymakamı ve Müftüsü olarak bir karara varıp, ilçenin sokaklarını, alt geçitlerini dolaşın, ibretle bakın ve nefretle düşünün!
Çeşmeönü Balıkçı Barınağı ile mezarlık arasındaki alt geçite mutlaka uğrayın ve bu alt geçitte biraz daha fazla bakınıp düşününüz!
Elinizde bir kaleminiz ve de bir defteriniz olsun ki gençlerin duvarlara yazdığı ve gelip geçerken masum yavruların, kadınların okudukları iğrenç- Ahlâk dışı sözleri not edin!
Sonra oturup, ne yapılması gerektiğine karar verin!
BEN ANADOLUYUM!
Ben Anadolu yum
Yıllar yılı susuz kaldım, yıllar yılı aç ……
Şükrederek kalktığım sofralarımda,
Ya soğan ekmek olur, yahut bulamaç …..
Hastalarım ölüm yataklarında,
Ne doktor yüzü gördüm, ne ilaç …..
Zaman zaman NANKÖR ÇIKTI büyütüp okuttuğum,
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç …….
En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti,
Üç beş adım ötesinde toprağım kıraç ……..
Gittim yiğitçe dövüştüm gaza meydanlarında,
Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç ……
Savaşta çiğnetmedim hilali düşmanlara,
Barışta düşürdü üstüme gölge gölge haç…
(Y. Bülent Bâkiler)