Nene Hatun
Tarihimize '93 Harbi' adıyla geçen, Türk-Rus Savaşı'nda Erzurum'un Aziziye Tabyası'nda gösterdiğ kahramanlıkla adını tarihe kazandıran Türk kadını.
1857 yılında Erzurum'da doğdu. 1877 yılında Ermeni ve Rus birlikleri Aziziye Tabyaları'nı ele geçirdi. Bu baskından yaralı olarak kurtulan bir asker, Erzurum'a kara haberi yetiştirdi. Minarelerden "Moskof Aziziye'ye girdi!" sesleri yükselmeye başladı.
Olaydan bir gün önce Nene Hatun'un ağabeyi Hasan, cepheden ağır yaralı olarak eve geldi. İşgal günü de vefat etti. Nene Hatun'un kocası cephedeydi. Üç aylık bebeğini emzirip uyuttu. Onu Allah'a emanet etti.
Masanın üzerinden satırı kaptığı gibi Aziziye Tabyası'na doğru koşmaya başladı. Halk kadınlı erkekli düşmana karşı yürüyordu. Bir anda bütün Erzurum ayağa kalktı. Erzurum halkı, Aziziye'ye doğru koşmaya başladı.
Aziziye'ye yerleşen düşman, yaklaşan Erzurumlular'a yaylım ateşi açtı. Aziziye'de boğaz boğaza bir çatışma başladı. Çatışmada öne çıkanlardan biri de Nene Hatun'du. 2 bine yakın Moskof askeri öldürüldü ve Aziziye kurtarıldı. Erzurumlular, çatışma sırasında Nene Hatun'un kahramanlığını unutamıyordu. Nene Hatun da yaralılar arasındaydı.
Savaştan sonra Nene Hatun ismi bir efsane haline geldi. Bir kahramanlık sembolü olarak tanındı. 'Üçüncü Ordu'nun Annesi' diye anıldı. 1955 yılında 'Yılın Annesi' seçildi. 22 Mayıs 1955 tarihinde Erzurum'da vefat etti.
HAKKINDA YAZILANLAR
NENE HATUN
Türk-Rus Harbi'nin kanlı ve karanlık günleriydi. 1877 yılı Kasım ayının 7'sini 8'ine bağlayan gece, civarda bulunan iki Ermeni köyünden gizlice harekete geçen kalabalık bir çete, sinsi sinsi yaklaşıp Erzurum'un meşhur Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmıştı. Tabyayı savunan bir avuç Türk askeri, derin uykuda idi. Yataklarında bastırıldılar ve uykuda kılıçtan geçirildiler. Arkadan gelen Rus kuvvetleri de hiç bir direnme görmeden Aziziye Tabyası'na yerleşti.
Bu baskından yaralı olarak kurtulan bir asker, koşa koşa Erzurum'a varıp kara haberi yetiştirdi. Minarelerden sabah ezanı yerine, "Moskof Aziziye'ye girdi!" sesleri yükselmeye başladı. Bir anda bütün Erzurum duydu bu kara haberi. Ve bir anda bütün Erzurum ayağa kalktı. Tüfeği olan tüfeğini kaptı, olmayan eline ne geçirdi ise tırpan, kazma, kürek, sopayı alıp sokaklara döküldü. Erkekli kadınlı bütün Erzurum halkı, Aziziye'ye doğru koşmaya başladı.
Şehrin kenar bir mahallesindeki mütevazi bir evde oturan taze bir gelin vardı. Bir gün evvel ağabeyi Hasan, cepheden ağır yaralı olarak eve getirilmiş ve bir kaç saat önce ruhunu teslim etmişti. Kocası cephede idi. Minarelerden yükselen "Moskof Aziziye'ye girdi" seslerine, seferber olup koşanların uğultuları karışıyordu. Nene Hatun, bu kara haberi duymuş gibi hemen ağlamaya başlayan üç aylık bebeğini emzirip uyuttu. Usulca onu beşiğine bıraktı ve heyecan dolu bir sesle:
- Seni bana Allah verdi, ben de seni Allah'a emanet ediyorum yavrum, diye mırıldandı.
Sonra şehit kardeşinin döşeğine seğirtti. Ölüyü alnından öptü:
- Seni öldüreni öldüreceğim ben de, dedi, kin dolu bir sesle.
Ve masanın üzerinden satırı kapmasıyla, kapıdan dışarı fırlaması bir oldu. O da çılgınca Aziziye'ye doğru koşmakta olan kadınlı erkekli, taşlı sopalı kalabalığın arasına karıştı.
Bütün Erzurum, o dadaşlar diyarı şahlanmştı. Erzurum halkı bir sel gibi akıyordu canından aziz saydığı Aziziye Tabyası'na doğru.
Aziziye'ye yerleşmiş olan Moskof, tabyaya yaklaşmakta olanlara karşı yaylım ateşine geçince bir hayli Erzurumlu kırıldı. Onların kırılışını görmek, ayakta kalabileni büsbütün şahlandırmış ve tabyanın demir kapılarına gülle gibi yüklenen kalabalık bir anda içeri doluvermişti. Demir kapılar bile dayanamamıştı bu olağanüstü iman karşısında.
Aziziye'de boğaz boğaza kanlı bir dövüş başladı. Balta, tırpan, kazma ve sopası olmayan pençeleriyle Moskofun gırtlağına yapışıyordu. O toplu tüfekli ordu, tam bir bozguna uğramıştı bu şahlanış karşısında. Türk demeye dili dönmeyen Moskof askerleri Osmanlı'yı da kısaltıp sadece "Osman"a çevirmişlerdi. Başı dara gelen "Osman teslim" deyip canını kurtarmaya bakıyordu.
Başka bir zaman olsaydı Türkün merhameti galebe çalardı, belki. Fakat bu zaman diğer zamanlardan çok farklıydı. Aziziye'nin dışında ve içinde kadınlı, ihtiyarlı çocuklu yüzlerce Erzurumlu kanlar içinde yatıyordu. Onlara ateş açanlar acımışlar mıydı? Ne "Osman" dinleyen oldu, ne de "Teslim"e kulak asan... Taze gelin de elinde satırı, karşısına çıkan Moskof'un kafasına, suratına indiriyordu. Şehit düşen ağabeyisinin acısını, bin Moskof'u öldürse içine atamazdı...
2.000'e yakın Moskof askeri öldürülmüş ve Aziziye kurtarılmıştı. Düşmanın geri kalan kısmı selameti atlarına atlayıp kaçmakta bulmuştu. Onları takip etmek için Erzurumlu'nun atı yoktu. Fakat kaçan atlıyı kovalayan yayalar yine de onu yakalayıp haklamayı biliyordu.
Yaralılar arasında taze gelin de vardı. Elinde satırı ile döğüşürken aldığı bir yaranın etkisiyle o da kanlar içinde yere yıkılmıştı. Fakat yaralı olarak baygın bulunduğu zaman dahi elindeki kanlı satırını sıkı sıkıya kavramış bırakmıyordu hırs dolu pençelerinin arasından...
Adı Nene idi taze gelinin. O günden sonra o da bütün Erzurum'un tanıyıp saydığı kişiler arasına katıldı. Doksan sekiz yıllık ömrü boyunca bütün Erzurumlulara Moskof'un Aziziye'de nasıl tepelenişini anlattı. Fakat kendinden bir kaç kelime ile bahsetti.
Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyaret eden NATO Başkomutanına "Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım. Bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım" demiş ve Amerikalı generali kendine hayran bırakmıştı.
1955 yılında "Yılın Annesi" seçildikten sonra 22 Mayıs 1955 günü Erzurum'da zatürreden vefat etti.
Bir kahramanlık sembolü olarak tanındı. Ömrünün son demlerini, "Üçüncü Ordu'nun Annesi" olarak geçirdi.