Mizah Hakkında

Hayatın güldürücü yönünü ortaya çıkaran sanat türü. İnsanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sadece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizildiği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir.

Karikatür, hikaye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv, taşlama gibi şekillerdekarşımıza çıkan bu eserlerin en önemli özelliği espri adı verilen can alıcı noktanıneserin ayrıntıları arasında büyük bir yetenekle gizlenmesi, tam sırası gelince de beklenmedik bir anda söylenmesidir.

Rıfat Ilgaz mizah için şöyle der: Mizah diye bir yazı türü yoktur. Yazı türü romandır, öyküdür, köşe yazılarıdır, anılardır. Mektup bile bir yazı türüdür de, mizah bir yazı türü değildir. Tür olsaydı tekniği olurdu.

Mizah bir biçemdir. Topluma bakış açısıdır. Mizah şiir, öykü, roman olabilir: Tür değil, biçimdir. Mizacımızdan gelen bir özelliktir, bir çeşnidir. Yazı türleri beceri ister, teknik ister. Bunları sağladın mı başarı tamdır. Mizah ne ister? Mizah insanın mizacından geldiği için bilgi değildir, edinilemez. Teknik de değildir. İnsanın yaradılışında bu özellik varsa mizah başarılı olabilir.

Ek bilgi
Hayatın güldürücü yanlarını ortaya koyan sanat türü. İnsanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sadece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizildiği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir. Karikatür, hikaye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv, taşlama gibi şekillerde karşımıza çıkan bu eserlerin en ehemmiyetli vasfı “espri” dediğimiz asıl can alıcı noktanın, eserin teferruatı arasında büyük bir maharetle gizlenmesi, tam sırası gelince de beklenmedik bir anda söylenmesidir.

Mizah, hayal ve hislerden daha çok zeka mahsülüdür. Bir mizahçı, hayal gücünden, olup bitenlerden, tarihten ve çeşitli bilgilerden faydalanabilir. Mizah, aynı zamanda sosyal ihtiyaçtır. Zaman zaman öfke ve sıkıntıların dağıtılmasında, emniyet supabı gibi tesirli olur.

Milletlerin ve cemiyetlerin mizah anlayışı birbirine benzemez. Milli karakter, yaşama tarzı gibi şahsa ve topluluğa ait özellikler mizah anlayışına tesir eder.

Türk mizahı: Türkiye’de ilk mizah, dünyanın başka taraflarında olduğu gibi sözlü olarak başlamıştır. Sözlü Türk Mizahı’nın en yaygın misali fıkralardır. Fıkralar, şahıslara ve bölgelere göre çeşitli isimler altında toplanır. Bunlardan bir kısmı Türklüğün zeka inceliğini, nükte gücünü ve hayat görüşünü en güzel yansıtan, Nasreddin Hoca fıkraları gibi, belli bir şahsa aittir veya o şahsa mal edilerek anlatılır.

Mahalli fıkralar, bazı bölge halkını ve ırk zümrelerini karakterize eder. Karadeniz, Doğu Anadolu, Rumeli, İstanbul insanlarına, Yahudilere, İskoçlara dair anlatılan birçok fıkra, bu bölgelerde yaşayan kişilerin mizaçlarını, olaylar karşısındaki tepkilerini, bazan da şivelerini mübalağalı bir tarzda işler.

Ayrıca büyük şehir fıkraları, karı-koca fıkraları, halk bilmecelerinin bir kısmı, tekerlemeler, Karagöz, ortaoyunu, meddah konuşmaları Türklere mahsus sözlü mizah çeşitleridir.

Bir kısım destanlar (Sivrisinek Destanı, Züğürtlük Destanı) ve bazı halk manileri de sözlü ve yazılı mizaha misal gösterilebilir.

Yazılı Türk Mizahı’nın kökü divan edebiyatının başlangıcına kadar iner. Eski mizah yazılarının büyük kısmı, güldürücü, hikmetli veya eğlenceli fıkraları içine alan, Letaif denilen kitaplarda toplanırdı. Divan edebiyatında mizahi eserlerin, hiciv, hezl, latife olmak üzere üç çeşidi vardı. Fuzuli’nin Şikayetname’si, Şeyhi’nin Harname’si (Merkep Hikayesi), Kani’nin Hirrename’si (Kedi Hikayesi), Nef’i’nin Siham-ı Kaza’sı (Kaza Okları), İzzed Molla’nın Mihnet-i Keşan’ı (Keşan’da Çekilen Sıkıntılar), Edirneli Güfti’nin Tezkire’si, Süruri’nin Hezeliyat’ı (Hicivler) divan edebiyatının en önemli mizah eserleri arasındadır.

Halk edebiyatında taşlama, mani, destan türünde birçok yazılı mizah eserine rastlanır. Anonim mani, bilmece ve tekerlemeler arasında da mizahi olanlar çoktur. Halk edebiyatında mizah; topluma, zamana bazı meslek zümrelerine, ünlü kişilere dönük olması bakımından, divan edebiyatından ayrılır. Fakat halk edebiyatında da belli kişilere ve kavramlara sataşmalar oldukça çok görülür.

Tanzimattan sonra yazılı mizah daha çok cemiyet konularını işlemiştir. Ziya Paşanın 1870’te neşredilen Zafername’si, bu devrin en önemli mizah eseri kabul edilmektedir. Yirminci yüzyıl başlarında Hüseyin Rahmi Gürpınar, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Ahmed Rasim; milli edebiyat döneminden günümüze kadar da Neyzen Tevfik, Refik Halit Karay, Orhan Seyfi Orhon, Fazlı Ahmed Aykaç, Yusuf Ziya Ortaç (Akbaba Dergisi) gibi yazarlar mizah alanında isim yapan kimseler oldular.

Sayfa Bülteni

Soru ve görüşleriniz için yorum yapın: