Mahmut Akyol Yazdı; Hira'dan İnsanlığa Gelen Mesaj
Mahmut Akyol│Kasım 08, 2016
Hira'dan İnsanlığa Gelen Mesaj
Kim ne derse desin, “Üçüncü Dünya Savaşı” başlamıştır. Ortadoğu’da, Türkiye’ye karşı bütün şer güçler birleşmiş, Suriye ve Irak üzerinden amansızca saldırıyor. Bölgede sanayileşmiş ülkeler, ürettikleri silahları çocuklar ve silahsız masum insanlar üzerinde deniyor. Düşmanın içimizdeki beşinci kolları, Ülkeme savaş açmış düşmanın işini kolaylaştırıyor ve tarih tekerrür ediyor.
Bu durumda dünya, nefes alacak bir ses bekliyor! Bu ses, Allah’a inanmanın ötesinde; Allah’a güven duyanların sesi olmak durumundadır.
Bir önceki yazımla, ilk emrin ne olduğundan, “İgra” kavramının nasıl okunması ve kimi amaç aldığından bahsetmiştim.
Bu yazıyla da, “Hira’dan” insanlığa verilen mesajın kapsamından anladığım kadarıyla bahsetmeye çalışacağım.
Allah, kulu Muhammed’le burada konuşmuştur. Gerçi Allah, bütün kullarıyla kesintisiz ve hiçbir ayırım gözetmeden konuşur. Bu konuşmayı Allah, kullarının vicdanları üzerinden yapar. Konuşurken de hiçbir aracı kullanmaz. Peygamberler bile buna dahildir.
Eğer Müslümanlar, muhafazakar İslam anlayışını sorgulayacak kıvama gelirlerse, eminim ki bu dediğim şeyi daha iyi anlayacaklardır.
Öksüz Muhammed, otuz beş yaşından itibaren Hıra Mağarasını mekân tutmuş, “Ne olacak bu insanların hali” diye sorup durmuştur. Sorduğu sorular aslında on bin kişilik bir Mekke için değil, tüm insanlık içindir. Bu hal, beş yıl sürmüş, öksüz Muhammed ağır ve çileli bir yükün altına bin aydan daha hayırlı bir gecenin şafağında girmiştir. Yüreğinde duymuş olduğu sancı, vicdani bir uyanışın habercisi olmuştur.
Bu bize, yeni bir doğumun ne kadar zor olduğunu göstermek içindir. Yani denilmek istenir ki, acı çekmeden, ıstırabını yaşamadan yeni bir eylem gerçekleşemez. Bedeli ödenmeden bir özgürlük elde edilemez!
Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla…
“Oku! Yaratan Rabbinin adıyla/İnsanı sevgiden ilgi ve alakadan yarattı/Oku! Senin Rabbin çok cömerttir/Kalemi kullanmayı öğretti/İnsana bilmediği şeyleri öğretti.”
Bu ayetlerle Allah, hayatı özetlemiş, insana kendisinin kim olduğunu, Allah neyi/niçin yaptığını ve insana neler verdiğini/vermekte olduğunu anlatmıştır.
Ey insanoğlu yaratan benim! Sevgiyle yarattıklarımı yoğuran benim! Yarattıklarıma merhametli olan benim! Size bilmediklerinizi öğreten benim! Bu güzellikleri fıtratınıza (doğanıza) koyan benim!
Siz, neden hala yaratmamı görmezden geliyorsunuz? Neden hayata ve kendinize sevgisiz, acımasız davranıyorsunuz? Neden bilimi/kalemi atıp, cahilliği tercih ediyorsunuz? Mülkün sahibi ben olduğumu bildiğiniz halde, neden inkar ediyor, şirke düşüyor ve tagutluk taslıyorsunuz? Bir tebliğci gönderdiğim halde, onun davetine neden kulak vermiyorsunuz? Bunun hesabını nasıl vereceksiniz?
“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” kabilinden bakıldığında, bu söylenenler Kur’an bağlamına ters değildir. Bu okuma insanı, toplumu, dünyayı, yaşamı, geçmişi, geleceği, iyiyi, kötüyü, varlığı, oluşu, akışı içine alan ve var oluşun özünden gelen derin bir okumadır.
İşte benim de sık sık söyleyip durduğum yaşayan Kuran okuması budur. Kur’an’ı okumak bundan ibaret bir okumadır. Yoksa bu kitabın ne demek istediği anlaşılmadan, gereği yerine getirilmeden, sadece cenaze merasimlerinde okunup duran Kur’an okunmuş olmayacaktır.
Hz. Peygamberin üzerine yüklenen ne varsa hepsi, Müslümanlara miras olarak bırakılmıştır. Müslümanlar ise miras yedi gibi davranmakta ve mirasa ihanet etmektedirler.
Acaba tarihin akışını değiştiren bu ilk mesajları, Hz. Peygamberin okuduğu gibi okuyabilir miyiz?
Acaba insan hayatı, basit görülen, fakat derinliği çok boyutlu olan bu birkaç ilke üzerine bizler de hayatlarımızı oturtabilir miyiz?
Acaba Hz. Peygamber gibi bizler de, gece ve gündüz uykularımızı kaçırabilir, çektikleri acıları içimizde duyabilir miyiz?
Acaba Müslümanlar olarak bizlerde onun düşündüğü gibi düşünebilir, onun taşıdığı mesuliyet gibi mesuliyet taşıyabilir miyiz?
Acaba onun insanları hak ve adalete çağırdığı gibi bizde çağırabilir, zulme karşı meydan okuyabilir miyiz?
İşte İslam Ümmetinin her bir ferdinin sorunu budur… İslamı anlayıp gereğini yapmamak sorunu…
Müslümanlar Hz. Peygamberin yaptıklarını yapmak zorundadır… Zulme karşı durmak, iyilik, güzellik ve doğruluk için yaşamak, adil ve dürüst olmak, yalan söylememek, çalmamak, öldürmemek, zina yapmamak, komşusuyla iyi geçinmek, eline, diline, beline sahip olmak, elindekini paylaşmak, onun insanları uyanışa çağırdığı gibi, İslam Ümmeti olarak aynı yolu izlemek zorundadır…
Yoksa Hz. Peygamberin sakalının tüyü, kullandığı misvakı, kıyafeti, abdestinin artığı, hurma ile tuttuğu/açtığı orucu, ayakları şişinceye kadar kıldığı namazı (!) ile uğraşıp durmak, bunları yaptığında takva sahibi olacağına inanmak değildir. (!) Böyle yapılmaya devam edildiği müddetçe İslam’a ve insanlığa bir hizmet verilemez!
Burada bir yanlışa daha meydan vermeyelim. Hz. Peygambere “İgra” denildiğinde, “Ben okuma bilmem” sözü doğru söylenmiş bir söz değildir. Onun okuması, yazması vardı. Onun ümmiliği okur/yazar olmamasıyla ilgili değil, halkın içinden çıkmış olması sebebiyle söylenmiş bir sözdü. Araplar aristokrat, zengin bir aileden gelmeyenlere bu deyimi kullanırlardı. Yani bu, Hz. Peygamberin fildişi kulelerinde yaşayan bir insan olmadığını göstermesi bakımından da çok anlamlıdır.
Hz. Peygamber’e denildi ki:
“Seni sevgi ve merhameti, insanlığa yayman için gönderdik” (Enbiya; 21/107)
Bu aynı zamanda; Resulün üzerinden Allah’ın bizlerin vicdanlarına bir seslenişidir.
Yani önce, Hz. Peygamber gibi bizler önce kendimizin, geçmişimizin, geleceğimizin üzerinde düşünmemiz, tarih, hayat ve tabiat üzerinde düşünmemiz, Allah’ın üzerimizdeki nimetlerini düşünmemiz, Allah’ın kudreti üzerinde, şehrimiz, ülkemiz, bölgemin ve insanlığın gidişatı üzerinde düşünmemiz gerekir!
Sonrada gözümüzü yıldızların ötesine dikmemiz, varoluş sancıları çekmemiz, vicdanımızın sesini dinlememiz gerekir!
Aklımızı kullanmamız ve yeni uyanışlar başlatmamız gerekir!
Toplumsal sorumluluk yüklenmemiz, insanlığı söze, adalete, özgürlüğe, sevgiye, merhamete, doğruluğa ve eşitliğe çağırmamız gerekir!
Her tür baskıya, zulme ve zorbalığa meydan okumamız, inançlara, düşüncelere ve emeğe saygı duyulması, onlara zincir vurulmayacağına inanmamız ve tüm dünyaya bunu ilan etmemiz gerekir..!
Ey Müslümanlar!!!
Unutmayın ki Allah, bizleri bunun için yarattı! Peygambere ümmet olmakta bundan ibarettir…
Mahmut AKYOL