Kültür Hakkında Bilgi

Araştırmacılara göre kültür tanımlamaları, Kültür ve Medeniyat kavramı hakkın da bilgiler

Kültür: Günümüz Türkçesinin en önemli kavramlarından birisi kültür dür. Kültürün önemli oluşu, sadece günümüze has bir olay olmayıp, XX. Yüzyılın tamamında bu kavramın, gerek bu adla gerekse “hars” olarak etkisi her zaman büyük olmuştur.

Kültür aslında, üretme, yetiştirme, ekip-biçme anlamında Lâtince asıllı bir kavramdır. Nitekim bu anlamıyla da günümüz Türkçesinde apayrı yerlerde kullanılmaktadır. “Bahçe Kültürleri Bölümü” veya ” Bakteri Kültürü” denmesi gibi. Nitekim Türk ve Japon Deniz Kültürlerinin anlaşılması da bu açıdan oldukça farklı olmuştur.

Kültür, geçmiş dönemde adına irfan denilen bir mânâyı yüklenmiştir, ilim ve irfan ikilisi, bilgi ( sonradan edinilen, öğrenilen bilgiler ) ile zihnin muhakeme kabiliyeti, geçmiş tecrübeler ile yoğrulmuş “irfan”ı ayrı kabul eder. “İlim başka irfan başka” dendiği gibi, “arif ile “âlim”de farklıdır. Buradaki “arif’i veya irfan sahibini, günümüzün deyişi ile kültür insanı ile karşılamak gerekir diye düşünüyoruz. Bunda şunu demek istiyoruz; kültür yeni bir kavram ise de, kaybolmak üzere olan irfanın bıraktığı boşluğu doldurmaktadır. Bir başka ifade ile irfanın kaybolması ile.yeri doldurulabilecek deyişle bir boşluk bulmuştur.

Kültür için en iyi tanım “bir halkın tarzı, yaşayışıdır” demek gerekir. Hatta çok farklı olan kültür tanımlan arasında boğulup gitmeden, kültürün bu anlamını esas kabul edelim, diyoruz.

Bu arada kültür ile medeniyet kavramları arasındaki ilişkiye de temas etmek gerekir. Ülkemizde Ziya Gökalp (1876-1924) , Mümtaz Turhan ( 1908¬1972) ve Erol Güngör’lerin etkisiyle, bu iki kavram arasında çok büyük farklılıklar vardır zannedilir. Bir başka deyiş ile, arada bir fark olması, ülkemizin menfaatine kabul edilir. Böylece millî kabul edilen “kültür”e sanlarak, milletler arası kabul edilen “medeniyef’e daha kolay , ve sağlam şekilde uyulabilir diye düşünülmüş olabilir. Oysa, kavramın kökeninde bunlar arasında hiçbir fark yoktur.

“Medeniyet” kavramını, XVIII. Yüzyılın ikinci yansında, yepyeni bir anlam yükleyerek doğuran Batı, 1870’lerde ortaya çıkan kaosu veya kendileri açısından yorumsuzluğu giderebilmek amacıyla, bu senelerde, 1870’lerde kültürü ortaya atacaklardır. Böylece Batı’nın, Fransız etkili “civilisation”u, eski yerini koruyabilecektir. Çünkü, Alman ordusu Fransız ordusunu yenmiştir ama, Fransız medeniyetini yenememiştir; yenilen sadece, Alman kültürüne karşı koyamayan Fransız kültürüdür. Bunun eksik bir yorum olduğu açıktır. Nitekim günümüzde, ne kadar kültüre “millî” dersek diyelim, özbe-öz Türkler, “vahşi Batı”mn çığlıklanyla, yani ABD kültüründen etkilenerek kendilerinden geçme denemeleri yapmaktadırlar.

Alman düşüncesinde kültür ile medeniyet eşit gibidir; Nitekim W.Haussig’in “Bizans Kültür Tarihi” Almancasının, “Bizans ‘civilisation’ Tarihi”, İngilizcesinin adıdır. Bir Türk araştıncısının (E.Akurgal) çalışması, Almancasında “Urartu Kültürü”, Türkçesinde ise “Urartu Medeniyeti” şeklinde olmuştur.

Bilinen şu ki, “Kültür” kavramının, kendisine ait gelişmesi Türk toplumunun dışında oluşmuştur. Dolayısıyla, bazı bilginlerin kendi ülkeleri veya toplumlan için uygun bulduklan tanımların Türk toplumu için de aynen geçerli olması beklenemez. Kültürün belirli anlam yüklenmesinin temelinde Fransa’nın 1870’deki yenilgisi yatar; Fransa, kendi sosyal gelişmeleri ve felsefesi için bu iki kavramı ayırmıştır; İngiltere de ayırmak eğilimindedir. Ancak Almanlar ve onlann etkilediği Ruslar bu iki kavramı ayırmadan yana değillerdir.

Türklere gelince, yukanda da kısaca belirttiğimiz üzere Z.Gökalp ile başlayan gelişmeler ayırmadan yanadır. Nitekim bu görüşü M. Turhan ile E.Güngör de devam ettirmişlerdir. Fakat Atatürk’ün sezebildiği kadanyla bu kavramlann özünde bir aynlık olmasa gerekir. Bu türden farklı görüşler, aynı zamanda Türk kültürünün de önemli bir meselesidir.

Bizce birisi asıl, öteki O’nun neticesi olan “bilim” ile “teknoloji”yi ayıramayanlar, bu kavranılan ayırmak isterler. Oysa hem M. Turhan, hem de E. Güngör “bilim”in, esas olup, teknolojinin teferruat olduğunu bilen insanlardır. Bu sebepledir ki, Türklerde bilim hayranlığı olmalıydı.teknoloji değil. Böylece bilim demek olan kültürün, teknoloji demek gibi kabul edilen medeniyet ile ilişkileri ve aralarındaki bağ apayrı bir görünüşte olmalıdır.

Kültür bir halkın hayat tarzıdır;ama o halkı yönetenlerin, o hayatta yeni oluşan kolaylıklardan istifa ettirmeleri de onlann evrensel görevidir. Bu insanın özünde dahi vardır. Bu açıdan, geçmiş dönemde var kabul edilen “medeniyet düşmanlığı”nı, yeni bir yorumla ele almak gerekir.

Türk halkının günümüzdeki varolma kavgasında “din”i bir engel olarak kabul etmek, asıl büyük iktisadî çekişmeyi ve kavgayı görmemek demektir. XIX. Yüzyılda, Osmanlı ülkesini tam anlamıyla bir açıkpazar yapmak isteyenlere karşı koymayı, bir dinî tepki, Müslümanlık eseri gibi yorumlayıp, yoğun ekonomik menfaat beklentisini gözardı etmek demektir. Hatta bundan daha alt bir beklenti olarak Hristiyanhğm başarısı da söz konusu olabilir.

Atatürk, o eşsiz dehasıyla, XIX. Yüzyıl reform denemelerinin altında yatanlan çok iyi sezmişti. (Malik Aksel, İstanbul’un Ortası’ndan naklen T.Baykara, Türk İnkılap Tarihi, İzmir 1996, s.204-205: Eski Türk evi-yeni Türk evi ) O, modernleşmenin altında yatanın,bir Pazar ve para çıkan kavgası olduğunu bilmişti. Onlann, para perdesini gizledikleri siyasî düzenlerini parçalamış ve geri çevirmiş, kendi yağıyla kavrularak, onlann beklentilerini geri çevirmişti. Şimdilerde O’nun “Devletçilik” girişimlerini eleştirenlere, gerçek durumu bilmediklerinden dolayı, sadece acımak gerek.

Kültür, Türkiye insanının ortak kabul ettiği bir kavramdır. Oysa bazı Türkler “Millî” derken, aynı kavramı başka bir kısım Türkler “Ulusal” olarak ifade ediyorlardı. Fakat her iki kümenin de birleştikleri kavram, kültü r’dür. Bununla birlikte, Türkiye Türkçesindeki ” kültür “, Rusça ve Rus sahasındaki gelişmelerin ötesinde kalan öteki Türklerin algılayışından biraz farklıdır. Nitekim orada “kültür” denince, Almancanm medeniyet ile eş anlamlı kavramı söz konusudur. Onlarda, kültür, bir medeniyet, bir güzel davranış gibi kabul edilir. Bu açıdan Türkiye Türkleri ile onlann etkisinde kalan eski Osmanlı ülkelerindeki Türkler dışındakilerin kültüre bakışlan biraz farklıdır.

Bizim kabul ettiğimiz kültür, bir halkın hayat tarzı, yaşama biçimidir. Bu türden bir tanım, doğrudan bir tarih olarak kabul edilebilir. Nitekim bu satırlann yazannın tarih anlayışı, bu yöndedir. Ama bir toplumun kültürü ve O’nun tarihî geçmişi denince, doğrudan hayatı, günün çeşitli zamanlanndaki eylem ve tasavvurlan, söz konusu edeceğiz.

Burada daha açık bir gerçeğe temas etmek isterim: Bir insanın, ortalama olarak, bir gündeki faaliyetlerinin tamamı, 24 saatteki bütün iş, ve düşüncelerini kültür olarak kabul edeceğiz. Bu 24 saatin yaklaşık üçde biri (8 saat) uykuya, üçte biri (8 saat) işe, geçinme ve ekonomik faaliyete, geri kalan üçte bir (8 saat) ise, boş zaman faaliyeti olarak dinlenme, eğlence, dinî hayata aynlmıştır. Bu itibarla, genellikle kültürel faaliyet olarak kabul edilen boş zaman faaliyetleri değil, ötekiler de söz konusu edilecektir. Meselâ uyku (tabiatıyla uyunan yer ve özellikleri ) ve hele geçim de doğrudan kültür içinde yer alacaktır.

Böylece, bir tabiat varlığı olarak öteki insanlardan fizik olarak farksız olan Türk insanının, kendisine mahsus özelliklerini belirleyebiliriz. Bu özellikler bize kalırsa Türk’ü doğrudan tanımlar ki Türk Kültürü de bu demektir.

İnsanlık tarihinde, belirli bir etkinliğe sahip olan ülkeler, kendilerini daha öne çıkaracak bilgileri “Bilim” diye sunarlar. Dolayısıyla bu türden “Bilimlik” gerçekleri ihtiyatla karşılamak gerekir. Adı ne olursa olsun, “insan”ın var olma ve yaşama kavgası, çok çeşitli yönleriyle belirir. Türk insanı da kendi yaşama ve varolma kavgasında, insanlığın bilgi ve kültür hazinesine çok şeyler eklemiştir. Fakat onların bu türden katkıları, bilinen yakın yüzyıllarda olmadığından, pek görülmez ve dikkati de çekmez. Oysa XVI. Yüzyıla kadar yaratıcılık, Asya ve özellikle Önasya’da olup, ancak XVII. Yüzyıldan sonra Batı’ya ve Avrupa’ya kayacaktır. Bilindiği gibi, yaratıcılık günümüzde artık Pasifik Okyanusu etrafındadır.

Sayfa Bülteni

Soru ve görüşleriniz için yorum yapın: