Hz. Ömer'in Valisi
Hazret-i Ömer Musul’a bir vali tayin eder. Bir süre sonra valiye, Musul’daki bütün fakirlerin listesini bana gönder! diye haber gönderir. Vali de, en başa kendi ismini yazıp listeyi gönderir. Hazret-i Ömer şaşırır. İki kişi görevlendirip, Hele bir gidin bakalım, benim valimin yaşama şekli nasıl? der. İki kişi geri gelip, Musul’u gezdik, dolaştık. Validen daha fakir kimseyi bulamadık. Ekmeği suya batırıp yiyor, katık yok derler. Hazret-i Ömer memnun olur, bütün fakir fukarayı doyurur, bin altın da bu valiye gönderir. Vali, altınları hanımının önüne döküp der ki:
— Hanım, hazret-i Ömer bunları gönderdi, ne yapacaksan yap!
— Yaşadık; al şu on taneyi, hemen pazardan şunları al, gel!
— Tamam, da, kalan ne olacak?
— Saklarız, lazım oldukça kullanırız.
— İzin ver, bir iş ortağı bulayım, parayı işletsin. Hem altınlar kalır, hem kâr getirir. Hanımı kabul eder. Vali keseyi alıp gider. On altınla hanımın istediklerini alıp, kalan altınları, ne kadar fakir fukara varsa, hepsine dağıtır.
Eve gelince hanımı der ki:
— Ne yaptın?
— Tamam, ortağı buldum. Altınları ortağa verdim, kâr gelecek.
— Çok iyi. Kâr ne zaman?
— Ayın başında.
Ayın başı gelince, hanım der ki:
— Kâr nerede?
— Daha ölmedik, ölseydik Cenab-ı Hak verecekti. Ben bütün altınları fakir fukaraya dağıttım; çünkü Rabbimden daha iyi ortak bulamadım. Hepsi beni kandırıyordu; ama Rabbim kandırmaz. Bire yedi yüz verir, yedi bin verir; ama tam verir.
Sen misin bunu söyleyen, epey kavga gürültüden sonra kadın, Bugüne kadar çektiğimiz yetmiyormuş gibi, bir de altınları fakirlere vermişsin. Biraz yüzümüz gülecekti, yine fakir kaldık diye valiyi kovar evinden. Vali ne yapsın, yatmak için bir arkadaşının evine gider. Birkaç gün geçtikten sonra, hanımlar valinin ailesine gelip, Yanlış yaptın, koskoca vali başkasının evinde yatıyor. Adamcağız kendi evinden de oldu derler. Kadını yumuşatmak için, barışmaları için, her yolu denerler. Sonunda barışırlar. Vali eve gelir. Hanımı der ki:
— Halife bir daha gönderirse ne yaparsın?
— Aynısını yaparım. Eğer benim gördüklerimi görseydin, benden önce dağıtırdın.
— Ne görüyorsun?
— Sevindirdiğim her bir fakir için, Allahü teâlâ gökten bir nur indiriyor, o nur güneşi karartıyor. O nurları gördükten sonra, mümkün olsa, daha fazlasını veririm.