Hz. Ali

Hz. Ali (ra) ; Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in ashabı, damadı ve dördüncü halifedir.

Resulullah (asm)'ın amcasının oğlu, damadı, dördüncü halife. Babası Ebu Talib, annesi Kureyş'ten Fatıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu Hasan ve Ebu Turab (toprağın babası), lakabı Haydar; ünvanı Emiru'l-Mü'minin'dir. Ayrıca 'Allah'ın Arslanı' ünvanıyla da anılır.

Hz. Ali (ra) küçük yaşından beri Resulullah (asm)'ın yanında büyüdü. On yaşında İslam'ı kabul ettiği bilinmektedir. Hz. Hatice (ra)'den sonra müslümanlığı ilk kabul eden odur. Hz. Peygamber (asm) ile Hz. Hatice (ra)'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali (ra)'ye Peygamberimiz (asm) şirkin kötülüğünü, tevhidin manasını anlattığında Hz. Ali (ra) hemen Müslüman olmuştu. Mekke döneminde her zaman Resulullah (asm)'ın yanındaydı. Kabe'deki putları kırmasını şöyle anlatır:

"Bir gün Resul-u Ekrem ile Kabe'ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediğim zaman kalkamıyacağımı anladı, omuzumdan indi, beni omuzuna çıkardı ve ayağa kalktı. Kendimi istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kabe'nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Resulullah'ın omuzlarından indim. İkimiz geri döndük." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/384).

Resul-u Ekrem (asm), en yakın akrabasını uyarmak ve hakkı tebliğ etmek hususunda Allah Teala'dan emir alınca, onları Safa tepesinde toplayıp ilahi emirleri tebliğ edince, Kureyş müşrikleri onunla alay etmişti. İkinci toplantıyı yapmasını Hz. Ali (r.a.)'ye bıraktı, Ali de bir ziyafet hazırlayarak Hasimoğullarını davet etti. Resulullah yemekten sonra:

"Ey Abdülmuttaliboğulları, ben özellikle size ve bütün insanlara gönderilmiş bulunuyorum. İçinizden hanginiz benim kardeşim ve dostum olarak bana bey'at edecek."

dedi. Yalnız Ali (r.a.) kalktı ve orada Resulullah'a onun istediği sözlerle bey'at etti. Bunun üzerine Resul-u Ekrem, "Kardeşimsin ve vezirimsin." diyerek Hz. Ali'yi taltif etti. (Müsned, 1/159; Taberi, 2/217-8; Heysemi, Mecmau'z-zevaid, 8/302)

Hz. Peygamber (asm) hicret etmeden önce elinde bulunan emanetleri, sahiplerine verilmek üzere Ali'ye bıraktı ve o gece Hz. Ali (ra), Resulullah (ra)'ın yatağını da yatarak müşrikleri şaşırttı. Böylece Hz. Ali (ra), Hz. Peygamber (asm)'i öldürmeye gelen müşrikleri oyalayarak onun yerine hayatını tehlikeye atmış, bu suretle Peygamber'e hicreti sırasında zaman kazandırmıştır. Hz. Ali, Peygamberimiz'in kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine'ye hicret etti. Medine'de de Hz. Peygamber'in devamlı yanında bulundu, bütün cihat harekatlarına katıldı, Uhud'da gazi oldu. Bedir'de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başındaydı; hakim noktaları tesbit ederek Hz. Peygamber'e bildirdi. Bu mevkiler işgal edilerek, Bedir'de önemli bir savaş harekatını başarıya ulaştırdı.

Bedir gazasının başlamasından önce, Kureyşliler'le teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Bu döğüşte, hasmı Velid b. Muğire'yi kılıcı ile öldürdüğü gibi, Hz. Ebu Ubeyde zor durumdayken yardımına koştu ve onun hasmını da öldürdü. Kendisine "Allah'ın Arslanı" lakabı ve Bedir ganimetlerinden bir kılıç, bir kalkan ve bir de deve verildi. (bk. Ahmed bin Abdullah et-Taberi, er-Riyadu’n-Nadıra: 1/245)

Hz. Ali (ra), Bedir savaşından sonra Hz. Peygamber (asm)'in kızı Hz. Fatıma (ra) ile evlendi. Nikahını Hz. Peygamber kıydı. O zamana kadar Resulullah'la oturan Hz. Ali nikahtan sonra ayrı bir eve taşındı. Hz. Ali'nin, Hz. Fatıma'dan üç oğlu, iki kızı dünyaya geldi.

Hicret'in üçüncü yılında Uhud savaşında, Müslüman okçuların hatası yüzünden müşrikler Müslümanların üzerine saldırmışlar ve Hz. Peygamber (asm) de yaralanarak bir hendeğe düşmüş ve düşman onun öldüğünü yaymıştı. Halbuki o sırada döğüşe döğüşe gerileyen Hz. Ali, Hz. Peygamber'in içine düştüğü hendeğe ulaşarak, onu korumaya almıştı. İki tarafın da kazanamadığı bu savaşta Hz. Ali birçok yerinden yaralanarak gazi oldu.

Uhud savaşından sonra Hz. Ali (ra) "Benu Nadr" Yahudilerinin hainlikleri üzerine bu kabile ile yapılan savaşı bizzat idare etti. Bütün çarpışmalarda Hz. Ali kahramanca döğüşmüş ve müşriklerin en meşhur savaşçılarını öldürmüştür.

Hudeybiye barışında sulh şartlarının yazılmasında o memur edildi. Hz. Ali (ra), sulhnameyi yazmaya şöyle başladı: "Bismillahirrahmanirrahim. Muhammed Resulullah..." Ancak müşrikler bu ifadeye itiraz ettiler. Hz. Peygamber (asm), "Resulullah" yerine "Muhammed b. Abdullah" yazmasını Hz. Ali'ye söylemiş fakat Hz. Ali "Resulullah" ifadesinin yazımında ısrar etmiştir. (Müsned, 4/291)

Hz. Ali (ra) Mekke'nin fethi sırasında yine sancaktardı. "Keda" mevkiinden Mekke'ye girdi. Mekke kan dökülmeden fethedildi. Hz. Peygamber (asm) ile birlikte Kabe'deki bütün putları kırdılar.

Mekke'nin fethinden sonra Resulu Ekrem (asm), Halid b. Velid'i Benu Huzeyme kabilesine gönderdi. Bu kabile ya cehaleti, ya da bedevi olmalarından, "Müslüman olduk" anlamındaki "eslemna" kelimesi yerine "sabbena" dediği için Halid b. Velid hiddetlendi ve onlarla harp etti. Hz. Peygamber olayı duyunca çok üzüldü. Hz. Ali (ra)'yi bu hatayı telafi ile görevlendirdi. Hz. Ali Benu Huzeyme'ye giderek öldürülenlerin diyetini ödeyip mağdur olanların zararlarını telafi etmişti.

Huneyn gazasında Müslümanlar bir ara bozulup dağıldılar. Sayıları binleri bulduğu halde içlerinden ancak birkaç kişi sabredip dayanabildi. Hz. Ali (ra) bu savaşta yalnız sabırla tahammül etmekle kalmayarak gösterdiği yiğitlik ve kumandanlıkla İslam ordusunun kendi safında toparlanmasını sağladı.

Resulu Ekrem hicretin 9. yılında Tebük seferine çıkarken Hz. Ali (ra)'yi Ehl-i beytin muhafazası için Medine'de bıraktı, ancak bu sefere katılamadığı için müteessir oldu. Bunun üzerine Resulullah: "Musa'ya göre Harun ne ise, sen bana karşı o olmak istemez misin?" dedi. Ali, bu iltifattan çok memnun oldu. (Buhari, Feza'ilü ashabi'n-nebi, 9; Müslim, Feza'l-lü's-sahabe, 30, 31)

Berae suresinin ayetleri nazil olunca, Resulullah (asm) Hz. Ali (ra)'yi Mekke'ye gönderdi. Bu suretle hiçbir müşrikin artık Kabe-i Şerifi bundan sonra haccedemeyeceğini bildirdi.

Yemen bölgesinin İslam'a girmesi zordu. Görev yine Ali b. Ebi Talib'e verildi. Hz. Ali "Bu çok güç bir iş" dedi. Resulullah da "Ya Rabb, Ali'nin dili tercümanı, kalbi hidayet nurunun memba olsun." diye dua edince, Ali, siyah bir bayrak alarak Yemen'e gitti; kısa süren irşadları sayesinde Yemen'in bütün Hemedan kabilesi Müslüman oldu. (Ebu Davud, Akdiye, 6; Tirmizi, Ahkam”, 5; Müsned, 1/83, 88, 111, 136, 149, 156)

Hz. Peygamber (asm)'in vefatı sırasında, hücresinde bulunanların başında geliyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) halife seçildiği sırada Hz. Ali (ra) Resulullah'ın hücresinde tekfin ile meşgul idi.

Hz. Ömer (ra) devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenip adeta İslam devletinin baş kadısı olarak görev yaptı. Hz. Ömer'in şehadeti üzerine yine devlet başkanını seçmekle görevlendirilen altı kişilik şura heyetinde yer alıp, bu altı kişiden en sona kalan iki adaydan biri oldu.

Hz. Osman (ra)'ın hilafeti döneminde idari tutumdan pek memnun olmamakla birlikte, İslam devletinin muhtelif vilayetlerinden gelen şikayetleri hep Hz. Osman'a bildirmiş ve ona hal çareleri teklif etmişti. Hz. Osman'ı muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden gelen gayreti sarfetti.

Hz. Osman (ra)'ın şehadetinden sonra İslam'ın ileri gelen şahsiyetleri ona bey'at ettiler. Ancak onun bu dönemi Allah'ın bir takdiri olarak son derece karışık bir dönem oldu. Hilafete geçtiğinde halledilmesi gereken bir çok problemle karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar Cemel ve Sıffın gibi iç çatışmaları doğurdu. İslam devleti bünyesindeki bu ihtilafları giderme konusunda büyük fedakarlık ve gayretler gösterdi.

Nihayet, Kufe'de 40/661 yılında bir Harici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından sabah namazına giderken yaralandı. Bu yaranın etkisiyle şehid oldu.

Hz. Ali (ra) devamlı olarak Hz. Peygamber (asm)'in yanında bulunduğu için tefsir, hadis ve fıkıhta sahabenin ileri gelenlerindendir. Hatta Resulullah'ın tabiri ile "İlim beldesinin kapısı" olarak ümmetin en bilgini idi. Hz. Peygamber yolunda insanları hakka iletmek için büyük gayretler sarfetmiş ve hilafet dönemi iç karışıklıklarla dolu olmasına rağmen İslam'ın öğretilmesi ve öğrenilmesi hususunda büyük katkıları olmuştu.

Medine'de duruma hakim olup yönetimi tam olarak eline aldıktan sonra öğretim için merkezde bir okul kurdu. Arapça gramerin öğretilmesini Ebu Esved ed-Düeli'ye, Kur'an okutma ve öğretme işini Abdurrahman es Sülemi'ye, Tabii ilimler konusunda öğretmenlik görevini Kümeyl b. Ziyad'a verdi.

Arap edebiyatı konusunda çalışma yapmak üzere de Ubade b. es Samit, ve Ömer b. Seleme'yi görevlendirdi. Devlet yönetimi ve hizmetlerini; maliye, ordu, teşri ve kaza gibi bölümlere ayırarak yürütüyordu. Mali işleri, dağıtma ve toplama diye iki kısma ayırmazdı.

Ümmetin malını ümmete dağıtırken de son derece titiz davranırdı. Kendisine bir pay ayırma noktasında gayet dikkatli olup, kimsenin hakkına tecavüz etmemekte de büyük bir örnek idi. Kendisini Kufe'de görenler, kışın soğuğunda ince bir elbisenin altında tir tir titreyerek camiye gittiğini aktarırlar.

Devlet yönetici ve memurlarının nasıl davranmaları gerektiği konusunda şu yönetmeliği hazırlamıştı.

1. Halka karşı daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayın ve onları azarlamayın.

2. Müslüman olsun olmasın herkese aynı davranın. Müslümanlar kardeşleriniz, Müslüman olmayanlar ise sizin gibi bir insandır.

3. Affetmekten utanmayın. Cezalandırmada acele etmeyin. Emriniz altında bulunanların hataları karşısında hemen öfkelenip kendinizi kaybetmeyin.

4. Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve despotluğa çeker.

5. Memurlarınızı seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemiş ve devletin suçlarından ve zulümlerinden sorumlu olmamış bulunmalarına dikkat edin.

6. Doğru, dürüst ve nazik kişileri seçin ve çıkar ummadan ve korkmadan acı gerçekleri söyleyebilenleri tercih edin.

7. Atamalarda araştırma yapmayı ihmal etmeyin.

8. Haksız kazanç ve ahlaksızlıklara düşmemeleri için memurlarınıza yeterince maaş ödeyin.

9. Memurlarınızın hareketlerini kontrol edin ve bunun için güvendiğiniz samimi kişileri kullanın.

10. Mektuplar ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap verin.

11. Halkın güvenini kazanın ve onların iyiliğini istediğinize kendilerini inandırın.

12. Hiç bir zaman vaadinizden ve sözünüzden dönmeyin.

13. Esnaf ve tüccara dikkat edin; onlara gereken önemi gösterin, fakat ihtikar, karaborsa ve mal yığmalarına izin vermeyin.

14. El işlerine yardım edin; çünkü bu yoksulluğu azaltır, hayat standardını artırır.

15. Tarımla uğraşanlar devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdır.

16. Kutsal görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Memurlarınız onları incitmesin, onlara kötü davranmasın. Onlara yardım edin, koruyun ve yardımınıza ihtiyaç duydukları her zaman huzurunuza çıkmalarına engel olmayın .

17. Kan dökmekten kaçının, İslam'ın hükümlerine göre öldürülmesi gerekmeyen kimseleri öldürmeyin. (Hz. Ali'den Devlet Adamlarına Öğütler, Seha Neşriyat)

Hz. Ali (ra) bütün bu emirleri kendi nefsinde eksiksiz uygulayan bir halifeydi. Beş yıllık halifeliği çok önemli olaylarla, savaş ve sıkıntılarla geçmişti. Fitnelere karşı sonuna kadar doğru yoldan sabırla mücadele etmek istedi sonunda şehid oldu.

Hz. Ali (ra) İslam'ın bütün güzelliklerine vakıftı. Çünkü o, Resulullah (asm)'ın daima yanında bulunmuştu. Vahiy katibiydi, hafız, müfessir ve muhaddisti. Hz. Peygamber'den beş yüzden fazla hadis rivayet etti. Ahkamın nazariyatından çok ameli keyfiyetine bakardı:

"Halka anladıkları hadisleri söyleyiniz. Allah ile Peygamber'in tekzip edilmesini ister misiniz?" (Buhari, İlim 4) demiştir.

Hz. Ali (ra)'nin, Hz. Fatıma (ra)'dan Hasan, Hüseyin, Muhsin adlı oğulları ve Zeynep, Ümmü Gülsüm adlı kızları oldu.

Hz. Ali (ra) abid, kahraman, cesur, iyilikte yarışan, takva sahibi ve son derece cömertti. Medine'de Müslümanların durumu düzeldikten sonra, Hz. Ali de bir hizmetçi almaya karar verip, Resulullah'a gitti. Resulullah kızıyla damadının arasına girerek:

"Ben size hizmetçiden daha hayırlısını haber vereyim. Yatarken otuzüç kere Allahü ekber, otuzüç kere Elhamdülillah, otuzüç kere de Subhanallah deyin." buyurdu. (Buhari, Fedailul Ashab 9)

Yine bir gün yiyecek çok az yemekleri olan Hz. Ali (ra) ile ailesi sofraya oturdukları sırada kapılarına bir dilenci geldi, onlar da yemeği dilenciye verdiler. Ertesi gün gelen bir yetime, üçüncü gün gelen bir esire yemeklerini verdiler. Bu olay üç gün sürdükten sonra şu ayet-i kerime indi:

"Şüphesiz en iyiler mizacı kafur olan bir tastan içerler. Allah'ın kullarının taşıra taşıra içeceği bir kaynak. Adağı yerine getirirler ve şerri yaygın olan bir günden korkarlar. İçleri çektiği halde yiyeceği, miskine, yetime ve esire yedirirler. 'Biz sizi ancak Allah'ın rızası için doyuruyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz oldukça asık suratlı zorlu bir günden dolayı Rabbımızdan korkuyoruz.' derler. Allah da bu günün şerrinden onları korur. Onlara parlaklık ve sevinç verir." (İnsan, 5/11)

Hz. Ali (ra)'nin "Zülfikar" adı verilen meşhur bir kılıcı vardı. Kılıcın ağzı iki çatallı idi ve Hz. Ali'ye Resulullah (asm) tarafından hediye edilmişti.

Hz. Ali (ra)'nin cömertliği, insaniliği, Resulullah (asm)'a olan yakınlığıyla edindiği büyük manevi miras onu yüzyıllardır halk inançlarında destani bir kişiliğe büründürmüştür. Bir gün onun dört dirhemi vardı. Birini açıktan, birini gizliden birini gündüz, birini de gece infak etti ve hakkında şu ayet-i kerime indi:

"Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak infak edenler. Onlar için Rabbleri katında karşılıkları vardır ve üzülecek de değillerdir." (Bakara, 2/274).

Hz. Ali (ra)'nin Peygamberimiz (asm)'den rivayet ettiği bir çok hadis vardır. (bk. Müsned, 1/75 vd.)

Peygamberimiz (asm) Hz. Ali (ra)'ye buyurdu:

" Ya Ali, altıyüzbin koyun mu istersin, yahut altı yüz bin altın mı veya altı yüz bin nasihat mı istersin?" Hz. Ali dedi:

"Altı yüz bin nasihat isterim." Peygamberimiz buyurdu:

"Şu altı nasihate uyarsan altı yüz bin nasihata uymuş olursun:
1. Herkes nafilelerle meşgul olurken sen farzları ifa et. Yani farzlardaki rükünleri, vacipleri sünnetleri, müstehapları ifa et.
2. Herkes dünya ile meşgul olurken sen Allah Teala'yı hatırla. İslam'a uygun yaşa; İslam'a uygun kazan; İslam'a uygun harca.
3. Herkes birbirinin ayıbını araştırırken sen kendi ayıplarını ara. Kendi ayıplarınla meşgul ol.
4. Herkes dünyayı imar ederken sen dinini imar et, zinetlendir.
5. Herkes halka yaklaşmak için vasıta ararken, halkın rızasını gözetirken sen Hakk'ın rızasını gözet; Hakk'a yaklaştırıcı sebep ve vasıtaları ara.
6. Herkes çok amel işlerken sen amelinin çok olmasına değil, ihlaslı olmasına dikkat et."

Hz. Ali (ra) buyurdu:

"Kişi dili altında saklıdır. Konuşturunuz, kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız."

"İnsanın yaşlanıp Rabbini bildikten sonra ölmesi, küçükken ölüp hesapsız Cennet'e girmesinden daha hayırlıdır."

"Kul ümidini yalnız Rabbi'ne bağlamalı ve yalnız günahları kendini korkutmalıdır."

"Cahil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Alim, içinden çıkamayacağı bir meselede en iyisini Allah Teala bilir' demekten sakınmasın."

"Sizin için korktuğum şeylerin en başında, nefsinin isteğine uymak ve uzun emelli olmak gelir. Birincisi hak yoldan alıkoyar; ikincisi ise ahireti unutturur."

"Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkını verebilmek, her halde Allah Teala'yı hatırlayabilmek, kardeşine bol bol ikramda bulunabilmektir."

"Takva, hataya devamı bırakmak; aldanmamaktır."

"Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olanı, hayırla dolu olanıdır."

"Bana bir harf öğretenin kölesi olurum."

Hz. Ali (ra) bu ümmetin en ileri gelenlerinden biri olarak İslam'ın bize kadar gelmesinde büyük rolü olan sahabelerdendir.

 

Sayfa Bülteni

Soru ve görüşleriniz için yorum yapın: