Hazar Türkleri
Hazar Kağanlığı, 7 ve 10. yüzyıllar arasında Karadeniz’in kuzey kıyıları, Kiev’e kadarki bugünkü Ukrayna toprakları, Hazar Denizi’nin kuzey ve kuzeybatısını kaplayan geniş topraklarda hüküm sürmüş olan ve İbrahim Kafesoğlu’nun iddiasına göre Doğu Avrupa’da düzenli bir devlet kuran Türk devleti. Hazar kelimesi, gez anlamına gelen kaz kökünden türemiştir. Ka-zar; gezer yani serbest dolaşan, bir yere bağlı olmayan anlamına gelmektedir. Hudūd al-‘Ālam adlı esere göre, Hazar Kağanları Ansa’ sülalesindendir (bunun Batı Göktürk’ün Aşina olduğuna dair iddialar bulunmaktadır) ve Orta Asya’dan gelmişlerdir. Hazarların bir süre Büyük Hun Devleti’ne bağlı kavimler arasında bulunmuş olmaları ihtimali vardır. 586’dan sonraki Bizans kaynaklarında Hazarlar, “Türkler” olarak geçmektedir.
İslamiyet’ten önce Türklerin tamamına yakını Tengrici olmasına rağmen Hazar Kağanı ve yönetim kademesindeki Türklerin çoğu, 740’lı yıllarda Museviliği benimsemiştir. Birkaç akademisyen, Yahudileşmiş Hazarların birçok Doğu Avrupa ve Rus Yahudisinin ataları olduğunu düşünmektedir. Tüm bunların yanı sıra Hazarlar dini toleransın yaygın olduğu ve Paganizmin serbestçe yayıldığı bir toplumdu.
Kağanlığın kuruluşu
600’lü yıllarda Batı (mor) ve Doğu (mavi) Göktürk kağanlıkları. Açık renkli alanlar mutlak hâkimiyet bölgesini, koyu renkli alanlar ise etkisini gösterdiği bölgeleri ifade etmekte.
10. yüzyılın başına kadar genişlemesini sürdüren ve Hazar Denizi’ne adını veren Hazarlar, daha çok Halife Osman’ın başında bulunduğu İslam Devleti ve Sasanilerle savaştılar. Kağanlık doğudan gelen Peçenekler sebebiyle zayıfladı ve Kiev Knezliği tarafından yıkıldı.
Kağanlığın yayıldığı alan; Batı Göktürk İmpartorluğu’nun batıda en uçta kalan noktalarıydı: Kırım, Kafkasya, Dinyeper, Don Nehri ve Volga arası ile Hazar Denizi çevresidir.
Sabir Türkleri’nin ve Batı Göktürk boylarının devamı olan Hazarlar, Göktürk birliği döneminde Göktürklerin Batı kanadını oluşturmaktaydı. Göktürklerin yıkılmasından sonra bağımsızlaşıp, Kuban Irmağı’yla Azak Denizi arasındaki araziye yerleşmişlerdir. Bu bölgedeki diğer Türk kavimlerini içlerinde eritip 7. yy ile 10. yy arasında Hazar Denizi ile Karadeniz’in kuzeyinde egemenlik kurmuşlardır. X. yüzyıl İslam tarihçisi Mes’udî, İranlıların Hazar adını verdikleri kavime Türklerin Sabar (Sabir) dediklerini bildirmektedir. Ayrıca bu bölge doğudan batıya doğru gelişen büyük göç hareketlerinin yolu üzerinde bulunduğundan; Hun, Ogur, Fin-Ugor ve Avarlardan kalan kütleler de burada hayatlarını devam ettirmişlerdir. Hazarların Orta Asya’dan bu bölgeye gelmelerinin tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hazarlar hakkında bilgi veren Gürcü kaynaklarına göre, Hazarlar bu bölgeye milattan önceki devirlerde gelmişlerdir. Hazarların tarih sahnesine çıkışları kaynakların ifadesine göre, 2. yüzyılın sonlarına doğru olmuştur. 198 yılında Barsiller’le beraber Ermenistan’a saldırmışlardır. 3. yüzyılın başlarından 4. yüzyılın ortalarına kadar Ermenistan bölgesinde Bizans’a karşı Sasani Devleti’yle beraber savaşan Hazarlar, 4. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Sasanilerin Ermenistan’ı ele geçirip komşularına karşı istilacı bir siyaset izleyince, Hazarlar bu defa Bizans’la anlaşarak, onlara karşı savaşmaya başlamışlardır. 363 yılında Bizans imparatoru Julian’ın Ermenistan’da bulunan Sasanilere karşı yaptığı savaşa Hazarlar da katılarak Bizans’a yardım etmişlerdir. Bunun üzerine Sasaniler, Kafkasya’da bulunan kabilelerle anlaşarak onların Hazarlara saldırmalarını sağlamışlardır.
Hazarlar, 5. yüzyılda, Attila’nın 434 yılında Hun imparatoru olması üzerine bir süre Hunlara tâbi olmak zorunda kalmışlardır. Ancak Attila’nın ölümünden sonra dağılan Hun İmparatorluğu’ndan ayrılan Hazarlar, yeniden Sasani topraklarına saldırmaya başlamışlardır. Bu durum karşısında Sasani imparatoru, Bizans’tan yardım istemek zorunda kalmıştır.
Bundan sonra Hazarlar ile Sasaniler arasındaki savaşlar 558 yılından itibaren sürekli olarak devam etmiş ve Sasani hükümdârı Derbent ve Kafkasya’daki geçitlerde bir dizi kaleler inşa ettirmiştir. 5. yüzyılda ortaya çıkan Avarlar da bir süre Hazarları hâkimiyetleri altına almışlardır. Sasani hükümdârı Anuşirvan, Hazarlara karşı Derbend (Bâb el-Ebvâb) kalesini yaptırmıştır. İyice kuvvetlenen Hazarları yenemeyeceğini anlayan Anuşirvan onlarla dost olma yoluna giderek, onlardan gelecek tehlikeleri önlemeye çalışmıştır. Hazarlar, 626-627 yıllarına doğru Bizans imparatoru Herakleios’la anlaşmaya varıp kumandan Çorpan Tarhan önderliğinde, Aras Nehri’ne kadar bütün Kuzey Azerbaycan’ı ele geçirerek bazı Ermeni kitlelerini egemenliği altına almışlardır. 628 yılında kış mevsiminin başlaması yüzünden o yıl alınamayan Tiflis, ancak 629 yılında Hazar kumandanı Çorpan Tarhan’ın başarıyla yürüttüğü harekat neticesinde Hazar Yabgusu tarafından zapt edilmiştir. Böylece Sasaniler artık büyük bir devlet olmaktan çıkarılmış ve Hazar Hakanlığı, İran karşısında Bizans’ın en iyi müttefiki haline gelmiştir.
Bu sırada Hazarlar, henüz bağımsız bir devlet değillerdi. Fakat Göktürk Devleti’nin 582 yılında Batı ve Doğu Göktürk Devleti olarak ikiye ayrılmasından ve daha sonra da Batı Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra kendi başlarına bağımsız bir hanlık olarak tarih sahnesine çıkmışlardır. Süratle siyasi ve askeri nüfuzlarını genişleten Hazarların tam bağımsız bir devlet haline gelmeleri ise 630 yılını bulmuştur.
Hazar Pehlivanları
Bizans ile Hazarlar arasındaki siyasi rekabet, Kırım üzerinde hakimiyet kurma isteğinden dolayı çıkmıştır. Hazarlar, I. Svyatoslav’ın güneye inerek Kerç Boğazı’nı ve Kafkasya’nın Kuban sahillerini ele geçirmesinden sonra Azak ve Kırım taraflarında varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bizans kaynaklarına göre, Ruslar ve diğer Türk boylarıyla anlaşıp Hazar Devleti’nin yıkılmasına sebep olmuştur. Öyle ki 1016-1019 yılları arasında Bizans’la işbirliği yapan Ruslar, Hazarların Tmutarakan’daki Hazar topraklarına saldırmışlar ve Tmutarakan ile civar topraklar, Bizans imparatoru II. Bazil’in gönderdiği donanmanın yardımıyla I. Svyatopolk tarafından zaptedilmiştir. Bu savaştan Hazarların son hakanı olan Georgius Tzul esir edilmiştir. Hakan Hıristiyanlığı kabul ederek Arbon unvanını almıştır. Mstislav bundan sonra Tmutarakan knezi olmuş ve 1022’de ordusuna aldığı Hazarların da yardımıyla Kievdeki kardeşi I. Yaroslav’a karşı savaşmıştır.
1016’dan sonra egemenliklerini Aşağı İdil boylarında, Azak ve Kırım’da küçük prenslikler kurarak sürdüren Hazarlara son darbeyi 1030 yılında Peçenekler indirmiştir. Rus yıllıklarındaki 1095 yılına ait kayıtlardaysa Hazarlar artık Rus knezlerine tâbi olarak zikredilmektedirler. Hazarlara karşı savaşması için kışkırtılan Bizans imparatoru da, Rus ordusuna yardım etmek üzere Bizans donanmasını göndermiştir. Hazar Kağanlığı, Bizans İmparatorluğu’nun da etkileri sebebiyle 11. yüzyılda çökmüştür.
Şaban Kuzgun, Hazarların çöküş sebepleri iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılır. Dış sebeplerin en önemlisi, Hazarların coğrafi bakımdan son derece önemli bir bölgeyi ellerinde tutuyor olmalarıdır. İç sebeplerin başlıcaları ise;
Ülkede Hazarların geniş bir alana yayılmasıyla; din, dil, kültü, menfaat ve kader birliğinin yok olması, ülkede zevk ve sefahatin artması, askeri sistemle hakanlık müessesinin bozulmasıdır.
Golden’a göre, kağanlığın 10. yüzyılın ikinci yarsısındaki beklenmeyen çöküşü kaçınılmazdı. Ona göre Hazarların yıkılışı Musevi olmalarından dolayı değil, merkezi olmayan güçlerden oluşan konar-göçer devlet yapısının zayıflıkları ve İtil boylarında değişen ekonomik dengelerle ilgilidir. Devletin çökmesinden sonra hemen kaybolmayıp aralarında Macarların da olduğu çeşitli ulusların arasına dağılan Hazarların bir kısmı Macar sınırlarını korumada görev almıştır. Timothy Miller, 11. yy. civarında Musevi Hazarların Bizans İmparatorluğu’ndaki “Pera Yahudi Cemaati”nin üyesi olduklarını keşfetmiştir. Dunlop’a göre, Rusların bir deniz gücüne sahip olmasına karşın Hazarların sahip olmayışı, karada sağlanan savaş üstünlüklerini kaybetmelerine yol açmıştır.
Bulan hanedanı 740’lar Bulan Sabriel
786 – 800’ler Obadiah
Hizkiya
I. Menaşe
Hanuka
İshak
Sabulon
II. Menaşe
Nişi
900 I. Aaron
Menahem
920 Benjamin
920’ler – 940’lar II. Aaron
940’lar – 960’lar Yusuf
Geç Hazar kağanları 986 – 988 David (Taman’da)
? – 1016 Georgius Tzul (Kerç’te)
620 – 690 • 620 – 630 Ziebel (Batı Göktürklerin kağanı)
• 630 – 650 Buri Şad
• 650 İrbiş
690 – 715 690 – 715 Busir (İbuzir Gliavan)
720 – 732 • 720’lerin sonları-731 Baryik
• 732 Bihar
730’lar – 840’lar • 730’ların sonları Prisbit (Kağan naibi)
• 737 – 740 Halifelik idaresi
• ? – 760’lar Bağatur
• 825 – 830’lar Tuvan Kağan
• 840’lar “Tarkhan”
840 – • 861 Zekeriya
‘Hazarlar Yahudilerle karşılıklı evlilikler yaparak Yahudi ve Türk dünyalarının bir sentezini yaratmışlardı.’
Bir Türk Yahudi’si olarak Yahudi Türklerin varlığı bana hep ilginç gelmiştir. O yüzden kitabevinde üst başlığı Bir Türk İmparatorluğu olan, kapağın ortasındaysa kocaman bir magen david yer alan kitap hemen dikkatimi çekti. Hazarlar merak ettiğim bir konuydu. Özellikle de Hazar ve kısmen Yahudiliği kabul etmiş bir başka Türk toplumu olan Avarlar’ın isimlerinin İbranice anlamlarının olmasının bağlantısı olabilir mi diye merak etmiştim. (Hazarlar: geri dönenler, Avarlar: geçenler) Ama kitapta bununla ilgili bilgi bulamadım. Hazar sözcüğünün kökenine ilişkin seçenekler arasında en mantıklısı Türkçe gezer sözcüğüydü. (Başlangıçta göçebe oldukları düşünülürse) Okul kitaplarında bir cümleyle bahsedilen ve Cumhurbaşkanlığı Forsu’ndaki 16 Türk devletinden biri olan Hazarlar daha fazla ilgiyi hak ediyor.
Kitabın temel savı, Hazar Devleti yıkıldıktan sonra Yahudi Hazarlar’ın Hıristiyan toplumlar içinde asimile olmadığı, aksine Yahudi kimliklerini koruyarak ve Doğu Avrupa’daki diğer Yahudiler’le karışarak Aşkenaz Yahudileri’nin kökenini oluşturduğudur. Aslında bu tez ilk olarak 70’li yıllarda Arthur Koeller’in 13. Kabile adlı kitabında öne sürülmüş ve büyük yankı uyandırmıştı. Kevin Alan Brook ‘Hazar Yahudileri’ kitabında, Koeller’in yanı sıra başka kaynaklardan da yararlanarak ve yeni kanıtlarla bu tezi daha da ileri götürmekte, hatta Yahudiliğe ‘dönmüş’ diğer Türk topluluklarını ve başka milletlerden insanları da inceleyerek günümüz Yahudilerinin bağımsız ve homojen bir ırk sayılamayacağını ileri sürüyor. Aşağıda kitaptan ilginç bölümler eşliğinde bu tezin ayrıntılarını öğrenme ve Hazarları tanıma imkânı bulacaksınız.
HAZARLARIN KÖKENİ
Yahudi Hazar Kralı Joseph, Endülüslü Hasdai’ye yazdığı mektupta, Hazarlar’ın Yafet’in torunu ve tüm Türkler’in atası kabul edilen Togarma’nın yedinci oğlu Kozar’ın soyundan geldiklerini anlatıyordu. Bazı Yahudi yazarlar Hazarlar’ın soyunun Şim’on ve Yuda yahut Menaşe ve Efraim kabilelerinden geldiğini iddia ederler. Yafet’in oğlu Magog’la da bağ kuranlar mevcuttur. Talmud’a göreyse Magog Ak Hunlar’dır. Beşinci yüzyılda Hun egemenliğinde yaşayan Türki Oghurlar (Ogur, Oğur) Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzeyine yerleştiler. 570’lerde bölgede Batı Göktürkler egemenliginde ilk kez Hazarlar ortaya çıktılar. Hazarlar 630’da bağımsızlığını kazandı.
HAZARLAR’DA YAŞAM
Ayrıntılı belgelere sahip olamadığımız Hazarlar hakkında arkeolojik kanıtlar üretken, çiftçilik ve hayvancılıkta uzman bir toplum olduklarını göstermektedir. Balıkçılık, avcılık, demircilik ve Ortadoğu Yahudileri’nden öğrendikleri cam işlemeciliği diğer önemli faaliyetleridir.
Hazarlar, 19. yüzyılda Aşkenazlar’ın giydiği cübbemsi kaftanları giyiyorlardı. (Kaftan sözcüğü Yidiş diline de geçmişti.) Ticaret gezgin Radhaniler’in elindeydi. Yedi, sekiz dil konuşup Çin’den İsveç’e mallarını pazarlayan dindar Yahudi Radhaniler Şabatları yol almaz, kervanları birleştirip dua ederlerdi. Almanya ile ticaret gelişmişti, bu sayede Iraklı Radhaniler Batılı Yahudilerle kaynaştı. Hazarlar Yahudi geleneklerini Radhanilerden almış olabilir.
Hazarca: Türkçe’nin Oghur grubuna mensup Hazarca’nın gruptaki diğer diller olan Eski Bulgarca ve halen yaşayan tek örneği olan, iki milyon insanın konuştuğu Çuvaşça’ya benzediği düşünülüyor. Önceleri runik Türk harfleri kullanan Hazarlar Yahudiliği kabul ettikten sonra İbrani alfabesini kullanmaya başladılar. Bulunabilen orijinal Hazar belgeleri İbranice yazılmıştır. (Schechter Mektubu, Kral Joseph’in Cevabı ve Kiev Mektubu) Kiev Mektubu’nda İbranice yazıların altındaki tek Hazarca sözcük runik harflerle yazılmıştı: ‘Okurüm’ yani okudum. (Sağdan sola yazılan sözcükteki o harfi İbranicedeki alef’e oldukça benzemektedir.) İbranice hem Kırım’da yerleşik eski Yahudiler’den hem de göçlerle yeni gelenlerden öğrenilmişti. Hatta İbranice öğrenen Hıristiyanlar da vardı ve bu sayede ş harfi İbranice’den Rusça’ya geçmişti. (Kiril alfabesindeki Şa harfiyle İbranice’deki Şin benzerdir.)
HAZARLARDA YÖNETİM
Hazarlarda Göktürkler’den devralınan ikili yönetim mevcuttu. Asena soyundan geldiğine inanılan Kağan hem devlet başkanı hem de ruhani liderdi ve kutsal bir kişilikti. Sivillerin kralı olan Bek(bey) ise ikinci sırada geliyordu... İsmi bilinen tek Yahudi kağan Hazarlar tarafından seçilmiş İsrail kökenli bir bilge olan ilk Yahudi Kağan Zacharias’tır. Kağanların aksine Yahudi beklerin isimleri iyi bilinmektedir. Yahudi olan ilk Hazar Kralı Bulan, Sabriel ismini almış ve onu İbrani isimli diğer krallar takip etmiştir. Bu krallar aralıktan nisana başkentte oturur ve Hanuka’yla Pesah’ı burada kutlarlardı.
YAHUDİLİĞE GEÇİŞ
Hazarya’daki hoşgörülü ortam, Doğu ve Batı’da baskılardan kaçan çok sayıda Yahudi’nin göçtüğü güvenli bir sığınak yaratmıştı. Önceleri Kök Tengri (Gök Tanrı) inancına sahip Şamanist Hazarlar komşu devletlerin ve topraklarındaki tek tanrılı dinlere mensup insanların etkisiyle bu dinlere ilgi duymaya başladılar. Hatta bunun için İstanbul’a elçi gönderip Bizans’tan yardım istediler. 861 yılında Kağan’ın sarayında üç tek tanrılı din temsilcisi arasında yarış düzenlendi. Temsilcileri dinleyen Kral Bulan, sonra her temsilciye diğer iki dinden hangisinin üstün olduğunu sordu. Müslüman temsilci Yahudiliğin Hıristiyanlıktan, Hıristiyan temsilci de Yahudiliğin Müslümanlıktan üstün olduğunu söylediler. İki dinin kaynağında da Yahudiliğin bulunduğunu gören Kral Bulan bu dini seçti. Onunla beraber tüm yöneticiler ve soylularla halkın bir kısmı da Yahudiliğe geçti.
Bu olay Toledolu filozof Yehuda Halevi’nin Hazar Kitabı’nda genişçe anlatılır. Önceleri hayali sanılan anlatılar Bizans kaynaklarından doğrulanınca gerçekliği anlaşılmıştı. Hazarlar Yahudiliğe geçerken, Karaizm’i değil Rabinik Yahudiliği benimsemişlerdi. Karaylar’ın (İbranice Karaim:okuyanlar) Hazarlar’dan geldiğini düşünenler vardır. Karaizm 760’ta Anan Ben David tarafından kurulduktan sonra Ortadoğu ve Anadolu’da çok taraftar bulmuş, bir kısmı sonradan Doğu Avrupa’ya göç etmiştir. Brook’a göre tüm Hazarlar’ın sadece yazılı kaynak Tora’yı kabul eden ve Talmud, Mişna gibi sözlü kaynakları reddeden Karay mezhebinden olması imkânsızdır çünkü Kral Ovadya zamanında İsrailli din bilginlerinin ülkeye getirtilip Talmud, Mişna öğrettiklerini bizzat Kral Joseph mektubunda belirtmiştir. Ayrıca Karaylar Hazarlar’dan farklı olarak Oghurik Türkçe değil Kıpçak Türkçesi konuşuyorlardı.
Hazarya’da Yahudilik gittikçe yaygınlaşmış ve birinci din olmuştu. Bunu sıradan mezarlarda bulunan çok sayıda dini objeden anlıyoruz. Bu devirde sinagoglar ve yeşivalar kurulmuş, Tora ve Talmud uygulamaları yaygınlaşmıştı. Yazışmalar İbranice yapılıyor, çocuklara İbrani adları veriliyordu. Hatta Hazarlar bunu bir adım ileriye götürerek Türkler’in bayramda doğanlara bayramın isminin verilmesi adetini Yahudiliğe uyarlamış ve çocuklarına Hanuka, Pesah gibi isimler vermişlerdi.
HAZARLAR’IN DAĞILIŞI
Bizans ve Halifelikle birlikte dönemin üç büyük gücünden biri kabul edilen Hazarlar Araplarla yaptıkları savaşlarla Araplar’ın Avrupa’yı istilasını engelleyerek dünya tarihini değiştirdiler. O dönemde daha doğuda yaşayan ve sonradan Hıristiyanlaşan Türk boylarından Bulgarlar ve Macarlar’ın bugünkü topraklarına göçmelerinde de etkileri olmuştu. Bunlardan Macarlar 7 Oghur (Ok, boy) ve 3 Kabar (Hazarlar’ın muhalif boyu) klanının Onogur (On kabile) ismiyle birleşmesinden oluşmuştu ve Batı dillerindeki Hungar buradan geliyordu. Zaten 10. yüzyıl Bizans kaynaklarında Macaristan’dan Batı Türkiye ve Hazarya’dan Doğu Türkiye diye bahsediliyordu. Hazarya yıkıldıktan sonra çok sayıda Hazar Yahudisi Macaristan’a yerleşmiştir.
10. yüzyılın sonlarında Bizans’ın, Peçenekler’in ve Ruslar’ın saldırılarıyla Hazarya zayıflamıştı. Pagan Ruslar Almanlar’dan Hıristiyanlığı, Bulgarlar’dan İslamiyet’i öğrenmiş fakat benimsememişlerdi. Hazarlar’dan da Yahudiliği öğrenen Rus Prensi bu dinin vatansız ve sürgün edilmiş bir halka ait olduğunu öğrenince vazgeçti ve sonunda Bizans’tan esinlenerek Ortodoks Hıristiyanlığı benimsedi. Bugünkü Ukrayna’da kurulan Rus Kağanlığı, Hazar şehirlerini ele geçirdi ve 1016’da Hazar topraklarının ilhakı tamamlandı. İlk Ruslar yönetim, hukuk, askeriye ve ticarette pek çok geleneği Hazarlar’dan devralmıştı. Rus prenslerine de kağan deniliyordu.
Dağılan Hazarlar Doğu Avrupa, Türkiye ve Kafkasya topraklarına yerleştiler. Rus topraklarında kalanlar da olmuştu. Bu dönemde Hazar Yahudileri Slavlaşmış ve Kenaanit denilen Slav dilini konuşmaya başlamışlardı. Aynı dönemde bölgede yaşayan İsrail kökenli Yahudilerle karışmış olmaları muhtemeldir. Ukrayna’da Hazar soyundan geldiklerini söyleyen Kazak Yahudileri vardı. Fiziksel olarak da Kafkas halklarına benziyorlardı. Günümüz Kazakları ve Tatarları arasında Hazar soyundan gelenler olabilir. Bugünkü Kazakistan’da yaşayan Sarı Kazaklar ve Gök Közler (Mavi gözler) mavi gözlü, kızıl saçlı ve açık tenlidir ve muhtemelen Hazar soyundandır. 11.yüzyılda Ros nehri civarında yaşamış Karakalpaklar’dan da Hazar olarak bahsedilir. Praglı Haham Petahya ben Jacob 1180’lerde yazdığı Sivuv Haolam (Dünya Turu) adlı seyahatnamesinde Hazar ülkesinin ötesinde Karaylar’ın yaşadığı Kedar ülkesinden bahseder. Bir görüşe göre bunlar Kuman (Kıpçak) Türkleridir.
Bizans döneminden beri bugünkü Türkiye topraklarına yerleşmiş Hazarlar olduğu biliniyordu. Bir Hazar’ın kaleme aldığı Schechter Mektubu İstanbul’da yazılmıştı. Bizans tebası saray muhafızlığı yapan çok sayıda Hazar vardı. Hazarya’dan Yahudi tüccarlar Bizans’a geliyordu. Osmanlı döneminde de Hazarlar İstanbul’da kalmaya devam ettiler. Onların soyundan geldiğini iddia eden Karaylar’ın en büyük cemaatlerinden biri 19. yüzyılda İstanbul’daydı. Hatta Karaköy’ün isminin Karayköy’den geldiği söylenir.
11. yüzyılda çok sayıda Hazar soylusu Endülüs’e göç etmişti. Bu yüzden Endülüs’lü Yehuda Halevi’nin Hazar Kitabı’nı yazarken doğrudan orada yaşayan Hazarlar’dan bilgi almış olabilir. Polonyalı Aşkenazlarda Bayrak, Balaban, Kagan, Alpert, Alperowitz gibi Türk soyadlarına rastlanmıştır.
AŞKENAZLIK
Aşkenaz sözcüğünün kökeni hakkında çeşitli teoriler bulunmaktadır. Bunlardan biri İskitler’in antik adı olan Ashguazi’den geldiğidir. Frigyalılar’ın diğer adı Aşkaenoi’dir. Ege Adaları’nda Askenos isimli şehirler mevcuttur. Güney Rusya’da yaşayan İskit dönmesi Yahudiler’e de Aşkenos deniyordu. Tora’ya göre Rusya, Ermenistan ve Anadolu bölgelerinin coğrafi adı ve Yafet’in torunlarından birinin adıydı.
Brook’a göre Aşkenazik kökeni, Roma döneminde Ortadoğu’dan gelen Kırım Yahudileri, Asya ve Avrupa içlerinden Doğu Avrupa’ya kaçanlar ve Hazar, Alan ve Slav dönmeleri oluşturmuştu. Sonra bu üç köken Yidiş dil ve kültüründe kaynaşmıştı. 1650’lere kadar Doğu Avrupa’da (Polonya-Ukrayna) yoğunlaşan Yahudi nüfusu, sonra Batı’ya kaymıştı. Hazar Yahudileri önce Kenaanik dili konuştukları dönemde Slavlarla kaynaşarak Türki miraslarını yitirmişler, sonra da Yidiş çatısı altında diğer Yahudilerle entegrasyon tamamlanmıştı.
Kaynaklara dayanarak yapılan tahminlere göre Hazar kökenli Yahudiler Ukrayna Yahudileri’nin %60’ını, tüm Aşkenazlar’ın da %25’ini oluşturdu.
Hazarlar’ın tamamen ortadan kaybolmaları mantıklı değildir. Standart Rabinik öğretiyi benimseyen Hazarlar kolaylıkla diğer Doğu Avrupa Yahudileri’yle kaynaşmıştır. Hazar kimliklerini yavaş yavaş kaybederek yalnızca Yahudi kimliklerini korumuşlardır. Kanıtlar hiç bir zaman Hıristiyanlığı benimsemediklerini göstermektedir.
Hazarlar Yahudi tarihinin çok önemli bir parçasıdır ve anıları unutturulmamalıdır. Bu mirası sahiplenmek Aşkenaz Yahudileri’nin hem hakkı hem de sorumluluğudur.
Kevin Alan Brook
KAYNAKÇA: Hazar Yahudileri – Kevin Alan Brook - Nokta Kitap 2005 www.khazaria.com - Kevin Alan Brook