Gülay Sormageç Yazdı; Halep Çocukları Ağlıyor
Gülay Sormageç│Aralık 15, 2016
Halep Çocukları Ağlıyor
Halep kuşatma altında
Halep zulüm kıskacında
Halep kara yazısında
Halep ateş yağmurunda
Halep ölüm çukurunda
Suriye sınırları içinde kalmış, yad ele zorla gelin edilmiş şehirlerim, köylerim ve dillerim! Ahhh! Halep; hangisine yanayım derdinin? Hangisine? Söyle Halep hangisine ağlayım?
Şam’a, Lazkiye’ye, Hama’ya
Humus; Halep, Rakka’ya
Nasıl dayanıp, susam ki? Kan, revan içinde “TÜRKMEN” balaya…
Feryatları çıkıyorken Arş-ı Ala’ya, nasıl susam!
İnsanlık suçu işlenirken, nasıl susam!
Nasıl susam, masumların kanları iştahla içilirken!
Nasıl susam, insanlar diri diri yakılırken! Söyle Halep söyle, nasıl susam? Bu zehri nasıl yutsam? Kadınlar gönüllü “Ölüm Fermanı” beklerken yüreğime neyi, nasıl anlatsam?
Camiler, hastaneler, okullar, evler ateşe verilmiş yanıyor. Halep mahzun Halep haritadaki yerin sana çok görülüyor. Uygar dünya umarsızca seyrediyor. Sivil halk katlediliyor. Hem de hiç ayırmaksızın rengine, diline bakılmaksızın katlediliyor.
Tam bunları düşünürken, yorumsuz yorumlamaya başladığım düşüncelerimi bölen bir çocuğun feryadı ve beynime mıh gibi çakılan sözleri, hali…
Klor gazına maruz kalmış simsiyah zeytin gözlerini acı bürümüş ağlıyor. Küçük bedeni direnmeye çalışıyor ve doktora dudaklarından dökülen sözler ciğer yakıyor. Can havliyle doktora soruyor küçüğüm:
- Ölecek miyim teyze? Ölecek miyim?
- Hayır, canım bir şey olmayacak diyor doktor hanım ve soruyor.
- Ne oldu sana?
- Mahalledeydim. Uçaklara bakıyordum. Dumanı gördüm… Sarıydı… Bir baktım. Nefes alamıyorum. Kaçmaya başladık.
Öksürükle kesile kesile anlatmaya devam ediyordu klor gazına maruz kalmış olan çocuk. Doktor soruyor:
- Kardeşlerine bir şey oldu mu?
- Evet, ama onlar nerede bilmiyorum diyordu.
Onunla birlikte diğer çocuklar da tedavi olurken hastane bombaların hedefi oluyor. Vuruluyor; Bölgece çocuklar için ayakta kalan tek hastanede yok ediliyor.
Hayatlarının son demlerinde yedi çocuklarının hiç birisinden hayır, şer haber alamayan yaşlı çiftin hali sanki farklı mı? Tekerlekli sandalyede olan hanımı Sabah’ı hayırseverlerin yardımıyla hastaneye götürmek için yardım bekliyor sokak ortasında Ebu Muhammed. Onların gelmesini bekliyor… Ama ecel önce davranıp Ebu Muhammed’in elinden eşini sessiz sedasız çekip alıyor. Geriye bir acı daha kalıyor.
Halep kuşatma altında. Oysa dün gençlerini Haçlı selinin önüne set olması için İstanbul’a (Çanakkale) ye göndermişti Halep! Gün kardeşlerimize uzanma günüdür. Onlara ses verme günüdür.
“Ey çeteler! Ne yaparsanız yapın, burayı terk etmeyeceğiz. Gidecek bir tek yerimiz var orası da cennettir.” Diye feryat eden bir insanın feryadını gök kubbe saklayacak ve kıyamet günü şahitlik edecektir. Tarih kanlı anı defterine bir kez daha not düşecektir. Biz suç işlemedik. Evimizi yaktılar başımıza yıktılar.
Kendi evimizde kalamıyoruz diyen çocuğun gözlerinden yaşlar süzülürken korku ve kaygı dolu bakışlarında neler yok ki? Acının her rengi, korkunun dipsiz koyuluğu, bir başına kalmışlığın sivri dişlerinin ruhuna nasıl da batırdığı o kadar belli ki… Zakkum acısı gibi çöreklenir yüreğime, yüreğimize. Ah! Çocuk; Halep çocukları ağlıyor. Halep kuşatma altında.
Gülay Sormageç