Fuat Yılmazer Yazdı; Misak-ı Milli ve Musul
Fuat Yılmazer│Kasım 07, 2016
Misak-ı Milli ve Musul
Ortadoğu toprağı tabir yerinde ise dibe çekici coğrafyadır. Bu bataklığa girmek isteyenler tedbirsiz girerse sonunun ne kadar berbat olacağını tahmin etmek zor olmaz.
Ortadoğu insanı da çok enteresandır. Çoğunluğu Müslüman’dır ama Müslüman’ları çok fazla sevmezler. Onlar üzerinde Müslüman olmayanların etkisi de bayağı fazladır. Ortadoğu halkları birbirleriyle mücadele etmekte birbirlerine rahatsızlık vermekte de mahirdirler. Müslümanların dışındaki inanç gruplarına daha fazla saygılıdırlar, onlarla yakın hareket etmek hoşlarına gider. Örneğin Irak’a Binlerce kilometre uzaktan gelip devletlerini parçalayan, postallarıyla haremi ismetlerinde gezen Amerika’ya Türkiye’den, Türk askerinden daha sıcak bakarlar.
Senelerdir aynı topraklarda beraber yaşadıkları insanlara karşı hoşgörüsüzdür ama emperyalist devletlere bakışı çok sıcak ve sevecendir. Örneğin Suriye’de Bayır bucak Türkmenlerine karşı acımasızdırlar, onları can olarak görmezler ama Rusya Devleti ve Rus askerlerine karşı daha âlicenaptırlar. Ruslarla beraber olup Halep’teki Müslümanları bombalarlar çoluk çocuğun ölmesine sebep olurlar.
Fransa’nın egemenliği altında kalır ve kendilerine ait kültürün yok edilmesine ses çıkarmazlar ama yıllarca kendilerini mutlu yaşatan aralarında din birliği de olan Türk insanına karşı hırçındırlar.
Medine Müdafaasını yapan Türk askerlerine hiç mertçe davranmaz, hatta savaş kaybedildikten sonra Anadolu’ya dönmek isteyen yorgun, bitkin ve yaralı Türk askerlerinin geçeceği yol üzerinde ki su kuyularına zehir atacak kadar da katı yüreklidirler.
Tabi tarihi olaylar tek taraflı da sorgulanmalıdır ama örnek olarak verdiğim kısa notlarda hep Türklerin kendilerine destek verdiği zamanlarda yapılmıştır.
Bu verdiğim kısa bilgiler ve onu destekleyen coğrafya, soy, mezhep farlılıklarının yoğun olduğu bu coğrafyadır. Neden dibe çekici dediğim daha iyi anlaşılmaktadır.
Bu özet girişten sonra konumuzla ilgili fikir jimnastiği yapmaya devam edelim. Bu bölgenin yukarda anlatılan özelliklerinden başka özellikleri de mevcuttur. Stratejik özelliğinin yanında yer altı değerlerini de çok fazla önemi vardır.
Ortadoğu Petrol ve doğalgaz rezervinin çok olduğu bir bölgedir. Bunu en iyi özetleyen ABD eski Savunma Bakanlarından Mc Nemara’nın 1967 yılında Amerikan temsilciler meclisi Dış ilişkiler komisyonunda yaptığı konuşmada gizlidir. Mc Nemara şöye der; “Ortadoğu taşıdığı önem nedeniyle, ABD açısından önemlidir. Bu bölge siyasi, askeri ve ekonomik çıkarlarımızın birleştiği kavşaktır ve Ortadoğu petrolü, Batı için yaşamsal önemlidir.” (1) Kavşak ve Petrol!!!
ABD Petrol kuyularına ulaşabilmek için Irak’ı işgal ederek Basra Körfezine, Afganistan’ı işgal ederek hazar havzasını kontrol altına almayı düşünmüşler ve bunda da başarılı oldular.
Bu sebeple bundan sonra olacakların kontrol altında yürümesi için elleri bu bölgenin üzerindedir. ABD desteği ile göreve getirilen Irak’ın şimdiki Cumhurbaşkanı İngiliz vatandaşı ve Kürt kökenli Fuad Masum’dur. Kendilerinin isteği doğrultuda hareket eden Başbakan ise İngiltere de okumuş, yaşamış Haydar Abadi’dir.
Musul şehrini DAEŞ terör örgütünün elinden kurtarma hareketine başlandı. Kurtarma hareketi yapan koalisyonun içine Türkiye alınmadı. Irak yönetimi Türkiye’nin girmesine izin vermedi. Tabi ki burada en kuvvetli etmen yine ABD oldu. İran ve ırak’ı birbirlerine vuruşturan, güçleri zayıflayınca arabulucu olan ABD, daha sonra Saddam’ı Kuveyt’i işgal için el altından kışkırtmış, Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden sonrada dünya barışının bekçiliği rolüyle Saddam’ı bitirmiş ve Irak’ı bölmüştü.
ABD aynı oyunu bu seferde denemek istedi. Önce Türkiye ile beraber müdahale ederiz savı ile görüşmeler yaptı. Sonra da Irak yönetimine Musul’a müdahalede bulunacak koalisyon güçleri arasına Türkiye’nin alınmaması mesajını iletti. Kukla yönetim bu talimat doğrultusunda hareket ederek önce kendi istekleriyle topraklarına davet ettikleri Türk Birliğinin Başika bölgesinden çıkartılmasını istedi ve Musul’a müdahale zamanı gelince de Türkler olmayacak restini çekti. Türkiye en yetkili ağızdan “hem sahada hem masada olacağız” mesajına rağmen Türkiye’yi koalisyon güçleri içine alınması sağlanamadı.
Musul’un yakınında bulunan Başika’nın kurtarılası hareketinde Peşmergeler yetersiz kalınca orada bulunan Türk birliğinden yardım talep etti ve Türk topçularının müdahalesi ile Başika’nın alınmasına rağmen hala koalisyonun içinde miyiz, dışında mıyız netleşmedi.
Musul’un kurtarılması girişimi henüz sonuca ulaşmamıştır. Böyle giderse bu girişim biraz uzun süreceğe benzemektedir. İlgililerin açıklaması da bu yöndedir.
Musul ve Kerkük bizim için çok önemli iki Türkmen şehridir. O topraklar dün bizimdi ve orada yaşayan, o toprağı kanları canlarıyla vatan yapan Türkmenler atalarımızın oralara yerleşmesini istediği Türk boylarıdır. Yani Kan ve can kardeşlerimizidir.
Orada ecdadımız yatmaktadır orada sevdamız kök salmış bizleri çağırmaktadır. O bölge hem duygusal açıdan hem de sınır güvenliğimiz açısından bizim olmazsa olmazımızdır. Aynı zamanda yeraltı kaynaklarının zenginliği ile vazgeçilmezimizdir.
Osmanlı Devletinin son zamanlarında eldeki 23 milyon kilometre kare topraktan geriye çok küçük toprak parçası bırakılmıştı. Cumhuriyeti kuran kadro son bir hamle ile Osmanlı mebusan meclisinde 28 Ocak 1920 de gizli oturumda bir karar çıkarttırdı. 17 Şubat 1920 de Kamuoyuna duyuruldu. Ve Osmanlının yerine kurulan Türkiye Devletinin Meclisi de bu kararı kendine hedef yaptı. Misak-ı Milli veya Milli yemin adı verilen bu kararda elimizde kalan topraklar Musul, Kerkük’ün vatan toprağı olduğunu onu kimseye bırakılamayacağını haykırmıştı. Dik bir duruş sergilenmişti ama çok güçsüz düşmüştük. Bu bölge, 1926 yılında zayıf durumumuzdan faydalanan İngiltere’nin tehdidi ve oyunu ile Irak Devletinin sınırları içine alındı.
Atatürk’ten sonra gelen yönetimler dış politikada bu konuda milli tavır sergileyemediler.
ABD'nin menfur oyunu sonucu ortada birlik halinde olan bir ırak devleti kalmamıştır. Irak’la bizim tarihle belirlenmiş moral ve maddi bağımız vardır. Öyleyse burada olan hareketin içinde Türkiye mutlaka olmalıdır.
Ayrıca Türkiye bir beka sorunu ile karşı karşıyadır. ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere, Osmanlının son dönemleri gibi üzerimize son hızla gelinmektedir. Arap Baharının sonunu Türkiye’yi çözme hareketi alacaktır. O sebepten içerde PKK, FETÖ dışarıda PYD/YPG, DAEŞ gibi kullanılan örgütler türetilmiştir. PYD/YPG Suriye sınırında bir Kürt koridoru oluşturmak için ABD ve Avrupalı devletlerin desteği ile harekete geçmiştir.
Türkiye yönetimi son anda bu öldürücü darbeyi fark etmişler ve “sınırımızın güvenliği ve ÖSO ya destek” adı altında Suriye’ye müdahil olunmuştur. Önce Cerablus, sonra Dabık alınmış El Bab ve Menbic hedefine yöneleceğimiz deklare edilmiştir.
Musul hareketinde de olumlu bir giriş yapılmıştır. “Bu hareketin içinde olmalıyız ve ondan sonra kurulacak görüşme masasında da olmalıyız.” Bu bizim, için çok ama çok önemlidir.
Söz konusu yerlerle ilgili bilgileri bölümler halinde özetledikten sonra Türkiye Cumhuriyeti olarak vereceğimiz kararlar ve yapılacak işlemler çok ama çok önemlidir.
Beka sorunumuzun ortadan kaldırılması için karalı ve milli davranılmalıdır. Bu milli davranışı sergilerken de akılcılığı ve mantık çizgisini bırakmamalıyız.
Yoksa durumumuz çok da parlak değildir.
(1). Naim Babüroğlu-Bir Devletin Çöküşü- Sh. 156.
Fuat Yılmazer