Feminizm

Feminizm Alm. Feminismus, Frauenbewegung, Fr. Féminisme, İng. Feminism. Toplumun bütün alanlarında kadınla erkeğin eşit olduğunu savunan bir fikir hareketi.

Feminizm, felsefi bir fikir hareketi olarak ilk defa batıda, kadınlara hiçbir değer verilmemesi, insan olarak sayılmaması sonucu Fransız devriminden sonra ortaya çıktı. Devrimci yazarlar, kadına bağımsız bir kişilik verilmesini, erkeğe tanınan bütün siyasi hakların kadınlara da tanınmasını savundular. 1791’de Kadın Hakları Beyannamesi yayınlandı, kadın kulüpleri kuruldu. Fransız devriminin etkisiyle, feminist düşünce İngiltere’ye de sıçradı. Daha sonra ABD ve bütün Avrupa ülkelerine
Avrupa kıtasında yer alan ülkeler. Bunlar;ÜlkeLüksemburgNorveçSan MarinoİsviçreDanimarkaİzlandaAvusturyaİrlandaBelçikaHollandaİngiltereAlmanyaFransaFinlandiyaMonakoİsveçİtalyaLiechtensteinFaroe Adaları spanyaGrönlandYunanistanAndorraSlovenyaPortekizMaltaGibraltarKıbrıs Rum KesimiÇek Cumhuriyeti MacaristanSlovakyaEstonyaLitvanyaPolonyaHırvatistanLetonyaRusyaBulgaristanRomanyaMakedonyaTürkiyeBosna ve Hersek BelarusKuzey Kıbrıs Türk CumhuriyetiUkraynaArnavutlukSırbistan KaradağMoldova Linkler AvrupTümünü oku (yeni pencerede açılır) yayıldı. 

1883’te yayınlanan Kadın ve Sosyalizm isimli eserle kadın, siyasi çalkantının içine sokuldu. 1903’te İngiltere’de kurulan ilk kadın derneği örgütü, ilk kavgayı da beraberinde getirdi: Devlet binaları, istasyonlar, postahaneler yakıldı, milletvekillerine saldırıldı. 1920 yılında ABD’deki ilk feminist hareket, zencilere özgürlük hareketinin içinde görüldü. Günümüzde ılımlı feminizm, radikal feminizm gibi sıfatları kullanan bu akım; erkeklere düşmanlık, sokakları-barları-geceleri erkeklerle paylaşmak, analıktan, ev kadınlığından nefret etmek, kocanın soyadı kimliğini taşımamak gibi çeşitlilikler içinde hareketini sürdürmektedir.

Feminizme destek veren dünya çapındaki kuruluş, örgüt ve hareketlerden bazıları; Dünya Kadınlar Birliği, Kadın Dernekleri, Devrimci ve Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği, Sosyalist Fikir Kulüpleri, Lezbiyen Kulüpleri, Kadın Hakları Gazetesi, Pornografi ve Fuhuşa Karşı Eylem Birliği Örgütleri, Kadın Hakları Bildirisi, Kadın Hakları Evrensel Kongresi, Yerleşik Düzenlere Cephe Alan Devrimci, Sosyalist ve Komünist Hareketler’dir.

Eski Hind hukukunda kadın, evlenme, miras ve diğer hususlarda hiçbir hakka sahip değildi. İsrail hukukunda ailede erkek mutlak hakimdi. İran’da kız kardeşle evlenmek mümkündü. Eski Yunan ve Roma’da da kadın hiçbir hakka sahip değildi. Ünlü Yunan filozofu Eflatun’a göre: “Kadın elden ele, orta malı olarak gezmeli.”; Aristo’ya göre de: “Kadın, yaradılışta yarı kalmış bir erkek”ti. Eski Çin’de kadın, insan bile değildi; ona isim bile verilmezdi.

Kadın-erkek münasebetleri hazret-i adem ve hazret-i Havva ile başlar. adem aleyhisselam ilk peygamber ve insanlara doğru yolu gösteren ilk rehber olduğu gibi insanların ilk babasıdır. Hazret-i Havva ise insanların ilk annesidir. Bu sebeple, hazret-i adem ile hazret-i Havva ilahi vahy ile terbiye edilmiş ilk ailedir. Buna göre ilk aile ilkel değil, medeni ve yüksek değerlerle donatılmıştır. aileler, hazret-i adem’den itibaren doğru yolu gösteren Peygamberlerin nasihatlarına uydukları müddetçe mesut ve huzurlu bir hayat yaşadı. Bütün semavi (hak) dinler ailenin temelini meydana getiren kadına değer vermiştir. Dinler tahrif edildikçe (bozuldukça) kadına verilen değer azaldı, toplumda huzursuzluk başladı. Bugün Batıda hakiki İncil’in emirlerine uyan bir aile düzeni kalmadı. İngiltere’de 11. yüzyılda kocalar kadınlarını satardı ve onlara şeytan nazarıyla bakılırdı. Hatta 1830’lara kadar Avrupa’da beyaz kadın ticareti yapılırdı. Bu yüzden Avrupa ülkelerindeki kadınlar için feminizm gerekliydi. Fakat, bu sefer de bozuk Hıristiyan inancı, feminist hareketlere kaynak teşkil etti.

Feminizm, Batıda bir felsefi hareket olarak doğarken, İslam memleketlerinde kadın, asırlardır huzur dolu bir hayat yaşadı. Müslüman erkek, hanımını mesud etmek için elinden gelen her türlü gayreti gösterdi. Hanımına karşı daima güleryüzlü oldu. Ondan gelen her çeşit sıkıntıya katlandı. Hanımına memlekette adet olan elbisenin en kıymetlisini giydirdi. Onu değil dövmek, üzmekten bile çekindi.

Eskiden İslam memleketlerinde kadın çalışmıyor, evin ihtiyaçlarını erkek karşılıyordu. Kadın, kendi isteği ile erkekler arasına girmeden hafif işlerde çalışsa da, kazandığı tamamen kendi malı oluyor, kocasının bu mal üzerinde hiçbir tasarruf hakkı bulunmuyordu. Yine İslam ülkelerinde kadın ev işlerini yapmaya da zorlanamazdı. Kadın, ev işlerini bir hediye, bir lütuf olarak, dilerse yapardı.

Peygamber efendimiz; “Müslümanların en faydalısı, zevcesine (hanımına) karşı iyi ve faydalı olandır.” ve “Cennet, anaların ayakları altındadır.” buyurmuştur. Ayrıca Veda Hutbesi’nde kadınların haklarının gözetilmesini, bu hususta Allah’tan korkmayı, kadınların erkekler üzerinde-erkeklerin kadınlar üzerinde haklarının bulunduğunu, meşru şekildeki her türlü giyim ve giyimlerin teminini tavsiye etmiştir. Avrupa’nın kadın haklarını savunmayı yeni yeni düşündüğü bir zamanda İslamiyet, daha 14 asır (1400 sene) önce ailenin temelini meydana getiren kadına şeref ve itibarını kazandırmıştı.

Feminizmin ortaya çıkışından önce, kadının durumu bir tefrit (tersine aşırılık) ise, feminizmden sonra ifrat (aşırı gitme, pek ileri varma) halini almıştır ki bu yüzden İslam ülkelerinde feminizm itibar görmemiştir.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

1- Genel olarak, fakat dar bir anlam içinde, kökleri 19. yüzyılda bulun­makla birlikte, daha ziyade 1960’lu yıllarda gelişen, ve kadınlar için erkeklerle eşit sos­yal ve politik haklar talep eden hareket veya öğreti. Feminizm, erkeklerin kadınlar üze­rindeki, bir işbölümüyle sonuçlanan cinsel farklılıklardan kaynaklanmış, tahakküm ve sömürüsünün oldukça uzun bir tarihi oldu­ğunu öne sürerken, en ılımlı düzeyde cinsel ayırımcılığın son bulmasını ister, fırsat eşit­liği talebinde bulunur. 2- Özel olarak, ama daha geniş bir çerçeve içinde ve ikinci kuşak feminizmi anlamında erkek ve kadın cinsiyetleri arasındaki ilişkiyi bir eşitsizlik, tabiyet ya da baskı ilişkisi olarak gören ve dolayısıyla bu baskının kaynaklarını ya da nedenlerini ortaya çıkarıp, baskıyı ve eşit­sizliği ortadan kaldırmayı amaçlayan teori.

Buna göre, feminizm, özellikle ikinci ku­şağıyla birlikte daha felsefi unsurlar kazan­dıkça, kadınlar tarafından algılanan sosyal eşitsizlikleri sorgulamadan daha fazla bir şeyler yapmaya, gitgide daha yoğun bir teo­rik çerçeve kazanmaya başlamıştır. Bu çer­çeve içinde feminizm, kadınları erkeklerle ilişki içinde, kaçınılmaz olarak oldukça de­zavantajlı bir konuma yerleştiren hayli de­rinlere kök salmış ideolojik yapılara yöne­lir. Örneğin, Batının politik kurumlarını haklılandırmada oldukça önemli bir yer işgal eden toplumsal sözleşme öğretisi bu tür ideolojik yapılardan biridir. 

Bu düzlem­de, bilinç ya da benliğin öznelliğin merkezi olmadığını gösteren Lacancı psikanalizin vukuflarından ilham alan feminizm, dil, fel­sefe ve hukuktaki toplumsal cinsiyet eğilim ve yönelimlerini sorgular. Dolayısıyla femi­nizm bu aşamada, feminizmin sosyal eşitlik talebiyle ortaya çıkan ilk düzeyinden farklı olarak, kadınların sadece erkekler gibi ol­mayı amaçlamamaları gerektiğini öne sürer. Kadınları bekleyen görev, özü itibariyle dişil olan yeni bir dil, hukuk ve felsefe ge­liştirme mücadelesi içinde olmaktır. 

Kadını sözde erkeğin eksik ve aşağı ötekisi olarak tanımlayan bir düşünce geleneğine meydan okuyan feminizm, o halde daha radikal bir düzeyde, dil, toplum ve kültürün erkeğin perspektifinden, eni çıkar ve arzuların ev­renselleştirilmesi temeli üzerinde inşa edil­diğine ve kadının tam ve gerçek temsile yeni bir toplumsal inşa temeli üzerinde ula­şılabileceğine inandığı için, toplumsal do­kunun yeni baştan düzenlenmesini ister.

Feminizm, son çözümlemede en azından kurumlaşmış bir iktidar ilişkisi olarak gör­düğü şeye saldırdığı için, genel yönelimi iti­bariyle bir sol hareket olarak tanımlanır. 

Sayfa Bülteni

Soru ve görüşleriniz için yorum yapın: