Dr. Marta Simoncini Yazdı; Avrupa'nın Üstünde Dolaşan Hayalet: İtalya Referandumu
Dr. Marta Simoncini│Aralık 03, 2016
Avrupa'nın Üstünde Dolaşan Hayalet: İtalya Referandumu
İtalya, işleyiş ve organizasyon yapısındaki önemli unsurları değiştirerek İtalyan devlet mekanizmasını modernleştirmeyi amaçlayan referandum için sandık başına gidecek.
İtalya, 4 Aralık'ta anayasa reformuyla ilgili referandumda oy kullanacak. Reformun amacı, işleyiş ve organizasyon yapısındaki önemli parçaları değiştirerek İtalyan devlet mekanizmasını modernleştirmek. Birçok meseleyi ihtiva etmekle birlikte reformun en önemli ayaklarını, - sözde 'tam çift meclisliliğe' bir örnek olan - Temsilciler Meclisi ve Senatonun eşit güce sahip olduğu parlamenter sistemin terk edilmesi ve bazı bölgesel yasama güçlerinin devlet düzeyinde yeniden merkezde toplanmaları oluşturuyor.
1948'den beri her iki meclis de, tastamam aynı metinleri oylayarak yasalar geçirdi ve yine her ikisi de yürütme erkine güvenoyu verme ayrıcalığına sahip olageldi. 2016 reform paketi, farklı bir formda çift meclislilik sunuyor. Bu formüle göre Senato birçok yetkisini kaybetmiş olacak. Yasalar, sadece Temsilciler Meclisi tarafından onaylanacak, Senato ise sadece çeşitli şekillerde yasa çıkarılması sürecine katkıda bulunabilecek. Tam çift meclislilik, (anayasal reformlar, seçim yasaları, AB yasaları ve politikalarının uygulanması, yerel yönetimlerin temel işlevleri ve organizasyon yapıları gibi) sadece sınırları net tayin edilen birkaç durumda işlerliğini sürdürebilecek. Senato ayrıca güvenoyu verme ayrıcalığını yitirmiş olacak, böylece hükumet artık sadece Temsilciler Meclisine karşı sorumlu olacak.
Yeni Senato devlet düzeyinde vatandaşları değil, bölgesel kurumları (Bölgeleri ve yerel yönetimleri) temsil edecek. Bölgeler, Senato'nun üyelerini bölgesel idari birimlerin seçiminde oy kullananlar tarafından ifade edilen tercihlerle uygunluk içinde seçecek. Bu, çok ayrıntıya kaçan formül, doğrudan seçimi destekleyenlerle tamamen ilga edilmesini tercih edenler arasında bir orta yol oluşturmuştur. Senatonun seçimine yönelik yöntemler hâlâ tartışılıyor, fakat son birkaç günde hükümet, halkın, bölgesel seçimlerde Senato için de oy kullanabileceğine dair güvence verdi. Senatonun üye sayısı 315'ten 100'e düşürülecek. Senatörlerin parlamenter dokunulmazlığı ve diğer bazı hakları muhafaza edilecek olsa da artık meclis üyeliğinden gelen tazminat hakları alınacağı için bu değişiklik, kamu kaynaklarında faydalı bir tasarruf vesilesi olarak destek gördü.
Yeni Senatonun ne iş yapacağı ise henüz belirsizliğini koruyor. Bölgelerin çıkarlarını temsil etmek konusunda kurumsal bir mecburiyeti yok ve siyasetle bağlantısı, yapısını şekillendirmeye devam ediyor gibi görünüyor. Senatörler ayrıca kendi bölgelerindeki kuruluşların üyesi olmaya devam edecekler. Senatonun bu 'yarı-zamanlı' yapısı ise, gündeminin doğru-dürüst tanzim edilmesi konusunda ve kurumsal sorumluluklarını etkin bir şekilde yerine getirme kabiliyetine dair şüphelere yol açtı.
Bölgesel otonom yapıların Senatoya katılımı, bir tür federalizmin hedeflenmesi anlamına gelmiyor. Bu katılım, Bölgelerin yasama yetkilerinin, Devletin münhasır yetki sahibi olması lehine ciddi seviyede azaltılmasıyla birlikte gerçekleşecek. Bu revizyonun sebebi, yetki dağıtımını, senelerdir Devletle Bölgeler arasındaki yetki ihtilafları konusunda arayı bulmaya davet edilen Anayasa Mahkemesi'nin muazzam içtihat birikimini de dikkate alarak makul temellere oturtmak. Ancak, Anayasanın yeni metni, Devletle Bölgeler arasındaki münasebeti belirleyen ve işbirliği içindeki unsurların resmen bastırılmasından ve Devletin üstünlüğünün yeniden tesis edilmesinden dolayı yeni çatışma zeminlerinin ortaya çıkması ihtimalini hariçte bırakmamış oluyor.
Reform, kurumsal sistemin etkinliğini teşvik etme ve siyasi istikrarın önemini vurgulama maksadı güdüyor. Senatonun yasama yetkilerinin ciddi şekilde azaltılmasını, kanunların daha hızlı çıkarılmasını sağlaması bekleniyor. Senatonun güvenoyu ayrıcalığından mahrum bırakılması ise muhtemelen hükümetleri, kararsız çoğunluklara daha az derecede mahkum edecek. Bununla birlikte, hükümetin istikrarı, seçim sisteminin yapısına sıkı sıkıya bağlı. İstikrarsızlığın esasında parçalı siyasi parti yapısından kaynaklandığı, bu nedenle çift meclisli sistemle ancak marjinal düzeyde bir ilgisi olduğu söylenegelmiştir. Bu sistemin terk edilmesi, kendi başına, yürütmenin daha kalıcı olacağının teminatı değil. Fakat yürütmeye büyük çoğunluk kazandıran Meclise yönelik - şu aşamada Anayasa Mahkemesi'nin incelemekte olduğu - yeni bir seçim yasası sistemiyle birlikte gerçekleştiği takdirde bu neticeyi verebilir.
Reformun hukuki açıdan sorunlu çok sayıda tarafının bulunması ve kabul sürecine yoğun bir siyasi çatışmanın eşlik etmesi - zira reform paketi, hükümete atfediliyor - uygulama safhasında gecikmeler ve belirsizlikler olabileceğini gösteriyor. Halbuki reform paketi tek başına İtalya'nın dertlerine derman olacak değil; bu sorunlar, kanunların zayıf bir iradeyle uygulanması ve kötü yönetim kaynaklı; (hâlâ karmakarışık bir yapıya sahip) kanun yapma süreciyle bağlantılı değil. İtalya'nın karşı karşıya kalması muhtemel temel zorluklar, kamu yönetiminin verimsizlikleri, yargı süreçlerinin uzunluğu ve yolsuzluğu davetiye çıkaran düşük seviyelerdeki mali dürüstlük.
Siyasi sınıfın yaygın işsizliğe karşılık verme ve etkili bir ekonomik büyümeyi destekleme konusundaki yetersizlikleri ise işleri iyice sarpa sardırıyor. Bankacılık sistemi ve İtalya'nın en büyük bankalarından biri olan Monte dei Paschi di Siena'nın (MPS) sermaye yapısının yeniden düzenlenmesi özellikle sorunlu konular. Perakende yatırımcılarının iflastan kurtarılması, siyasi durumu etkilememesi için referanduma kadar dondurulmuş durumda. Hükümet, özel finansmanla uygulanacak bir kurtarma planını destekledi. Referandumun neticesi, bu planın uygulanmasını etkileyebilir, zira hükümetin geleceği bu plana bağlı. Ancak, referandumdan nasıl bir netice çıkarsa çıksın, kurtarma prosedürleri tamamen gözardı edilemez ve bankaların sistemik boyutları, kurtarmaya yönelik daha kapsamlı bir kamu yardımını hariçte bırakmaz.
Seçim kampanyasının başında, başbakan, konumunu referandumun neticesine bağladı. Referandum süreci büyük ölçüde, bizzat referandumun tartışılması yerine Matteo Renzi hükümetine yönelik teyid veya muhalefet tartışmalarıyla daha da kötüye gitti, bu da İtalya'daki siyasi söylemin ana rengini anayasaya dayanan değerlerin değil siyasi fırsatçılığın belirlemesi neticesini doğurdu. Referandumdan 'hayır' oyu çıkması, parlamento çoğunluğunu koruyacak olsa da muhtemelen Renzi'nin istifasını getirecektir. Bununla beraber yeni seçime gidilmesi, Senato'nun seçim kanunundaki bazı maddelerin 2014 senesinde Anayasa Mahkemesi tarafından anayasaya aykırı bulunması sebebiyle bazı revizyonları gerektirdiği dikkate alındığında, kısa vadede bir seçenek olarak görünmüyor.
İtalya'nın Avrupa'daki nazik durumu dikkate alınacak olursa, bu siyasi istikrarsızlık İtalya'nın piyasalardaki itibarını olumsuz etkileyebilir ve giderek artacak bir finansal spekülasyon dalgası ihtimali de gözardı edilemez. Bu durum, kemer sıkma politikası konusunda Renzi'yle çatışmasına rağmen Alman Ekonomi Bakanı Wolfgang Schäuble'nin reform paketini neden onayladığını açıklıyor. Buna ek olarak, muhalefetin temel kanadını oluşturan Movimento 5 Stelle (Beş Yıldız Hareketi)'nin Avrupa ekonomik entegrasyonuna belirsiz bir yaklaşımı bulunuyor. Avroyla ilgili bir danışma referandumunun mevcut anayasal çerçevede mümkün olmamasına ve böyle bir referandumun kabul edilebilirliğinin reform kapsamında görülmesi gerekmesine rağmen, Beş Yıldız Hareketi'nin avroya yönelik içten içe muhalefeti, Avrupa'nın istikrarına yönelmiş muhtemel diğer bir tehdit olarak algılanıyor. İstikrar konusuyla ilgili benzer kaygılar, diğer kurumsal gözlemcileri, Obama gibi, bu reformun sunduğu fırsatlara dair ikna etmiş olabilir.
İtalyan referandumu bundan dolayı büyük bir Avrupa krizinin habercisi olabilir. Buradaki tezat şu ki, Avrupa'nın üstünde dolaşan bu hayalet ne İtalya'nın Anayasası, ne de reform paketidir. Avrupa'ya musallat olan şeyler siyasi ve ekonomik kaygılardır. Problem, bu farklı meselelerin, büyük mahzurlar içerecek şekilde anayasa reformuyla ilgili tartışmaları alevlendirmiş olmasıdır. Netice ne olursa olsun bizi oldukça hararetli bir siyasi dönem bekliyor.
Dr. Marta Simoncini
Mütercim: Ömer Çolakoğlu