Charles-Pierre Baudelaire

Charles Baudelaire, tam adı CHARLES-PIERRE BAUDELAIRE
(d. 9 Nisan 1821, Paris - ö. 31 Ağustos 1867, Paris, Fransa)

19. yüzyılda Avrupa'da yayımlanan belki de en önemli ve en etkili şiir kitabı olan Elem Çiçekleri, (1857)nin sahibi ünlü Fransız şair, çevirmen, edebiyat ve resim eleştirmeni.

Küçük Düzyazı Şiirler (1868) adlı yapıtı da o dönemin düzyazı şiirdeki ilk deneysel çalışmalarının en başarılı ve en yenilikçi örneğidir.

François Baudelaire ile, 1819'da evlendiği, kendinden epey genç olan ikinci karısı Caroline Defayis'in tek çocuklarıydı. Papaz olan François Baudelaire 1793'te din adamlığından ayrılarak dolgun bir maaşla orta rütbeli bir devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Aynı zamanda yetenekli sayılabilecek amatör bir ressam ve şairdi. Charles'ı sanatla ya da sonradan en büyük, en tüketici ve ilk tutkusu olarak nitelendireceği "imgeler kültü"yle de o tanıştırdı. Babası 1827'de ölünce Baudelaire ve annesi bir buçuk yıl Paris'in kenar mahallelerinde yaşadılar.

Baudelaire annesiyle birlikte geçirdiği bu dönemi her zaman anımsayacak, 1861'de annesine yazdığı mektupta bu yıllardan "sonsuza dek sende yaşadığım, yalnızca ve bütünüyle benim olduğun" o "tutkulu aşk dönemi" diye söz edecekti. Caroline, generalliğe yükselen, ardından Fransa'nın Osmanlı Devleti ve ispanya büyükelçisi olan, İkinci İmparatorluk döneminde de senatör seçilen Jacques Aupick adlı yüksek rütbeli subayla evlenince, Baudelaire'in "çocukluk aşklarının yemyeşil cenneti" Kasım 1828'de birdenbire sona erdi.

Aupick 1831 'de bir görevle Lyons'a gönderildi, Baudelaire de eğitimine 1832'de orada College Royal'de başladı. Aile 1836'da tekrar Paris'e taşınınca o da öğrenimine dönemin itibarlı okullanndan Louisle-Grand Lisesi'nde devam etti. Başanlı bir öğrenciydi, ilk şiirlerini de bu yıllarda yazdı. Ne var ki öğretmenlerinin gözünde, "yaşına uygun olmayan yapmacık tavırlar" takınan, büyümüş de küçülmüş bir ahlak düşkünü olmaktan kurtulamadı. Aynca yoğun birmelankoli eğilimi geliştirmişti; bir başına yaşamak üzere dünyaya geldiğinin farkındaydı. Sürekli tekrarlayan disiplinsiz davranışları yüzünden, Nisan l839'da önemsiz bir olay sonucunda okuldan atıldı. College Saint-Louis'ye kaydını yaptınp bitirme sınavlarını verdikten sonra Ecole de Droit'da hukuk öğrenimine başladıysa da aslında Quartier Latin'de "özgür bir yaşam" sürdü. Edebiyat dünyasıyla ilk temaslarını da bu sırada kurdu. Ölümüne yol açacak olan zührevi hastalığı da gene bu yıllarda, en etkileyici ilk şiirlerinde sözünü ettiği Sarah la Louchette (Şaşı Sarah) lakaplı Yahudi bir fahişeden kaptığı sanılır.

Üvey babası Aupick, bu serseri yaşamdan uzaklaştırmak için onu Haziran 1841'de uzunca bir süre için Hindistan'a yolladıysa da Baudelaire Mauritiu'ta gemiden ayrılmayı başardı. Birkaç hafta Mauritius ve Reunion'da kaldıktan sonra Şubat 1842'de Fransa'ya döndü. Bu yolculuk düş gücünü zenginleştirip derinleştirmiş, orada geçirdiği kısa süre ona şiirlerinde kullanacağı sayısız egzotik imge ve duyguyla yapıtl arında sürekli yinelenecek olan bir nostaljik hayal teması kazandırmıştı.
Baudelaire isan 1842'de rüştünü ispatlayarak babasından kalan mirasın denetimini eline aldı. Bunu yapar yapmaz da dönemın züppe edebiyatçıları gibi müsrif bir yaşam sürerek parayı pahalı giysiler, kitaplar, tablolar, pahalı yemek ve içkiler, bu arada kuşkusuz afyon ve esrara harcayarak çarçur etli.

Esran ilk kez 1843-45 yıllannda Paris'te, İle Saint-Louis'deki Hôtel Pirnodan'da (bugün Hôtel Lauzun) tuttuğu dairede denemişti. Baudelaire önce sevgilisi, 1850'lerin ikinci yansında da mali danışmanı olarak 20 yıl boyunca yaşamına damgasını vuracak olan Jeannne Duval adlı melez bir kadınla Güney Denizlerinden döndükten kısa bir süre sonra tanıştı. Jeanne Duval Baudelaire'in en kederli, en tensel aşk şiirlerinin esin kaynağı olacak, parfümü ve olağanüstü güzel siyah saçlarıyla, egzotik-erotik imgelemin başyapıtlanndan sayılan "La Chevelure" (Saç) gibi şiirler yazmasına yol açacaktı. Baudelaire sürdüğü müsrif yaşam sonucunda elindeki mirasın yarısını iki yılda tüketti. Çok geçmeden tefecilerin ve dolandırıcıların eline düştü ve ömrünün sonuna değin yakasını bırakmayacak olan bir borç yükünün altına girdi. Bunun üzerine, kalan paranın kullanımını ailesi Eylül 1844'te mahkeme kararıyla denetim altına aldırdı. Bundan sonra Baudelaire gelirini aylık taksitler halinde almaya başladı, ama bu para borçlarını temizlemesine yetmiyordu. Ayrıca mali konularda özgürlüğüne son veren bu gelişme onu annesine daha da büyük bir duygusal ve mali bağımlılık içine sokmuş, üvey babasına yönelik nefretinin daha da şiddetlenmesine yol açmıştı. Ergenlik yıllarının, kendisinin " iç sıkıntısı" (spleeu) olarak adlandırdığı ıstırap verici yalnızlık ve umutsuzluk hali yeniden, bu kez daha yoğun bir biçimde ortaya çıktı.

İlk Eserleri
Baudelaire 1842'de Güney Denizlerinden döndüğünde şair olmaya kararlıydı. 1857’de yayımlanan Kötülük Çiçekleri'ilk basımını oluşturan şiirleri büyük olasılıkla bu yıldan 1846’ya değin geçen sürede yazdı. Bunları tek şiirler olarak yayınlamadı; bu da Baudelaire’in kitabı daha başından itibaren, bir dizi bağımsız şiirden çok, sıkı bir tematik mimariyle kurulmuş bütünlüklü bir şiirler toplamı olarak tasarladığını gösterir. Baudelaire Ekim 1845’te yakında Les Lesbiemıes (Lezbiyenler) adlı şiir kitabının çıkacağını duyurdu; 1848’den sonra da bunu "modern gençliğin sıkıntı ve melankolisini temsil edecek olan" Les Limbes (Hıristiyan inancında, vaftiz olmadan ölen çocukların ruhlarının gittiği yer) adlı kitabı izleyecekti. Bu şiir kitaplarından hiçbiri yayımlanmadı ve Baudelaire Paris sanatçı çevrelerinde kendini ilk kez şair olarak değil, 1845 ve 1846 salon sergileri hakkında yazdığı yazılarla bir resim eleştirmeni olarak kabul ettirdi. Bu yazılarında romantik ressam Eugene Delacroix’nın da etkisiyle geniş kapsamlı bir modern resim kuramı geliştiriyor, ressamları “modem yaşamın kahramanca yanlarını'' kutsamaya yöneltiyordu.

Ocak 1847’de La Fanfarla adh bir novella yayımladı; yapıtın kahramanı ya da karşı-kahramanı olan, anaç ve saygın Madame de Cosmelly’ye duyduğu arzu ile kitaba adını veren erotik oyuncu-dansçı arasında bocalayan Samuel Cramer, biraz basit bir bağlantıyla da olsa birçoklarınca yazarın kendi portresi olarak değerlendirilir.

Bundan sonra bir süre Baudelaire’in adı pek duyulmadı. Tanıklıklara göre, Şubat1848'de Kral Louis-Philippe'in tahtan indirilip İkinci Cumhuriyet'in kurulmasıyla sonuçlanacak olan ayaklanmalara katılmıştı. Doğruluğu kanıtlanamamış bir tanıklığa göre de ayaklanmacıları, o sırada Ecole Poly-technique’in başında olan General Aupick'i vurmaları için kışkırtmıştı. Bu tür öykülerden ötürü. Baudelaire’in 1848-51 devrimci olaylarına katılması bazılarınca doyumsuz (ve kitapları hâlâ yayımlanmamış olan) bir burjuva şairin basit isyankârlığı olarak değerlendirilmiştir. Daha yeni araştırmalar ise Baudelaire’in, büyük olasılıkla anarşist-sosyalist Pierre-Joseph Proudhon’unkini andıran radikal bir siyasal çizgiye ciddi bir biçimde bağlandığını gösterir.
Güvenilir kaynaklara göre Baudelaire hem Haziran 1848’deki işçi ayaklanmasına, hem de Louis-Napoleon Bonaparte’m Aralık 1851'deki askeri darbesine karşı başlatılan direniş hareketine katılmıştır. Bunlardan İkincisi, olaylardan hemen sonra yazdıklarına bakılırsa, siyasete olan aktif ilgisini kesmesine yol açmıştır. Bundan sonra bütün ilgisini yazmaya yoğunlaştıracaktır.

Olgunluk Dönemi
Baudelaire 1847’de ABD’li yazar Edgar Ailen Poe’nun yapıtlarını keşfetti. Ardından da Poe’nun düşüncesi ve mizacı ile kendisininkiler arasındaki olağanüstü benzerlikten çok etkilenerek onun yapıtlarını çevirmeye başladı; ömrünün sonuna değin bu onun en düzenli işi ve en düzenli gelir kaynağı olacaktı. Poe'nun Mesmeric Revelation'ından (Hipnozun Verdiği İlham) yaptığı çeviri Temmuz 1848 gibi erken bir tarihte yayımlandı. Bunu, düzenli olarak dönemin edebiyat dergilerinde çıkan birçok başka Poe çevirisi izledi. Sonunda bu çeviriler, her birinde Baudelaire'in yazdığı önemli bir eleştirel önsözün bulunduğu Histoires extaordinaires (1856: Olağandışı Öyküler) ve Nouvelles Histoires extraordinaires (1857; Yeni Olağandışı Öyküler) adlı kitaplarda toplandı. Bunları, Les Aventııres d’Arthur Gordon Pym (1857; Arthur Gordon Pym'in Serüvenleri), Eureka (1864) ve Histoires grotesques et serieuses (1865; Grotesk ve Ciddi Öyküler) izledi. Bütün bu çeviriler Fransız düzyazısının klasikleri arasında saydır.

Poe örneği Baudelaire'in kendi estetik kuramına ve şiir idealine duyduğu güvenin artmasını sağladı. Baudelaire bu arada muhafazakâr kuramcı Joseph de Maistre'in yapıtlarını incelemeye başlamıştı. Poe ile birlikte Maistre. Baudelaire’in düşüncesinin gitgide daha çok doğalcdık ve hümanizm karşıtı bir çizgiye yönelmesine yol açtı. 1850'lerin ikinci yansında artık kendisini bir Katolik olarak görüyordu; bununla birlikte ilk günah ve şeytan takıntısına hiçbir zaman Tanrı'nın bağışlayıcılığı ve sevgisine duyulan bir inanç eşlik etmedi. Mesih öğretisine ise hemen hiç inanmıyordu.

Baudelaire 1852-54 arasında Apollonie Sabatier’ye hitaben birkaç şiir yazdı; sosyete yosması olarak adı çıkan bu kadını şiirlerinde esin kaynağı olarak kutsuyordu. 1854'te de oyuncu Marie Daubrun’le kısa bir İlişkisi oldu. Bu arada Poe çevirmeni ve resim eleştirmeni olarak gitgide artan ünü sayesinde bazı şiirlerini yayımlatmayı başarmıştı. Haziran 1855'te Revue des deux mondes dergisi, bir dizi oluşturan 18 şiirini Kötülük Çiçekleri genel başlığıyla yayımladı. Ne var ki, Baudelaire’in tüm şiirleri arasından anlatım bakımından özgün, temaları bakımından da şaşırtıcı bularak seçtiği bu şiirler onun adını kötüye çıkardı.
Gene de Baudelaire ertesi yıl yayımcı Poulet-Malassisie aynı adlı şiir kitabının yayımlanması üzerine anlaştı. Haziran 1857’de Kötülük Çiçeklerinin ilk baskısı yayımlandığında, kitaptaki 100 şiirden 13’ü hakkında dine hakaret ya da kamu ahlakını bozmak suçundan hemen dava açıldı. 20 Ağustos 1857’de bir gün süren davada şiirlerden altısının müstehcen oldukları gerekçesiyle kitaptan çıkarılmasına, Baudelaire'in de 300 franklık (sonradan 50 franka indirildi) bir para cezası ödemesine karar verildi. Yasaklanan altı şiir ilk kez 1866'da Belçika'da Les Epaves (Enkaz) adlı derlemede yeniden yayımlandı; resmi yasak ise 1949’a değin sürdü. Bütün bu koşullar nedeniyle Kötülük Çiçekleri uzun yıllar ahlaksız ve müstehcen bulundu, hasta bir düşüncenin ürünü sayıldı; lanetlenmiş muhalif ve pornografik şair Baudelaire efsanesi de böylece doğmuş oldu.

Son yılları
Çok umut bağladığı Kötülük Çiçeklerinin başarısızlığı Baudelaire’i çok sarstı. Yaşamının sonraki yılları gitgide yoğunlaşan bir başarısızlık, düş kırıklığı ve çaresizlik duygusuyla karardı. Kitabının mahkûm edilmesinden kısa bir süre sonra Apollonie Sabatier’yle kısa bir ilişkisi oldu. Bunu 1859’un son aylarında Marie Daubrun’le gene kısa ve mutsuz ilişkisi izledi.

Baudelaire en iyi yapıtlarından bazılarını bu yıllarda yazdığı halde pek azı kitap olarak yayımlandı. Düzyazı şiir türündeki ilk deneysel çalışmalarını gazete ve dergilerde yayımladıktan sonra. Kötülük Çiçeklerinin ikinci basımını hazırlamaya koyuldu. Aupick 1857'de öldükten sonra annesinin çekildiği, Sen Irmağına bakan Honfleur'deki evde 1859’da bir dizi şiir kaleme aldı. Ocak tarihli “Le Voyage” (Yolculuk) ile başlayan bu şiirler kasımda, birçoklarınca Baudelaire'in en büyük bağımsız şiiri sayılan “Le Cygne” (Kuğu) ile doruğuna ulaştı. Baudelaire ayrıca resim eleştirisi alanındaki en kışkırtıcı yazılarından ikisini de bu sırada yazdı: Salon de 1859 (1859 Salon Sergisi) ve Le Peintre de la vie moderne (Modern Yaşamın Ressamı). Teknik ressam Constantin Guy'den esinlenerek yazdığı bu ikinci yazı birçoklan tarafından izlenimci bakış ve üslubun temel ilkelerini, akımın ortaya çıkmasından on yıl önce geliştiren öncü bir metin olarak değerlendirilmiştir.

1860’ta Baudelaire'in İngiliz denemeci Thomas Ouincey’nin Confessions of an English Opium Eater (Bir İngiliz Afyonkeşin Itirafları) adlı kitabından yaptığı çeviriler ile esrar ve afyonun etkileriyle ilgili kendi çözümlemelerini içeren Les Paradis artificiels (Yapma Cennetler. 1994) yayımlandı. Şubat 1861'de Poulet-Malassis Kötülük Çiçeklerinin büyük ölçüde genişletilip gözden geçirilmiş ikinci basımını yaptı. Aynı yıllarda Baudelaire. Theophile Gautier (1859), Richard Wagner (1861), Victor Hugo ve dönemin öteki şairleri (1862) ile Delacroix (1863) üzerine önemli eleştiri yazılan yayımladı: bunların tümü ölümünden sonra L’Art ro-mantique (1869; Romantik Sanat) adlı kitapta toplanacaktı.

Baudelaire Fusees (Füzeler) ve Mon coeur mis â nu (Bütün Çıplaklığıyla Kalbim) adlı kitaplarda toplanan, düş kırıklıklarıyla dolu otobiyografik yazılarım da gene 1850'ler ve 1860'larda yazdı.

Baudelaire 1861’de yanlış bir kararla Fransız Akademisi’ne seçilme girişiminde bulunduysa da başarılı olamadı. 1862’de yayımcısı Poulet-Malassis’in iflas etmesi üzerine onun mali durumu da iyice kötüledi. Hem bedensel hem psikolojik olarak kötü durumdaydı. Manzum şiirler yazmayı bırakarak düzyazı şiir üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Bir dizi oluşturan 20 düzyazı şiiri 1862’de La Presse’te yayımlandı. Baudelaire Nisan 1864’te Belçikalı bir yayımcıyı bütün yapıtlarını yayımlatmaya ikna edebileceği umuduyla Paris’ten ayrılıp Brüksel’e gitti, gitgide yoğunlaşan bir yoksulluk ve umutsuzluk içinde iki yıl orada kaldı. 1866 yazında Namur'daki Saint-Loup Kilisesi’nde geçirdiği rahatsızlık sonucunda felç oldu ve konuşma yetisini yitirdi. Bir daha iyileşemedi ve 46 yaşında Paris’te, yaşamının son yılını geçirdiği bakımevinde öldü.

Baudelaire öldüğünde yazılarından birçoğu henüz yayımlanmamıştı, yayımlanmış olanlar da piyasada bulunmuyordu. Bu durum kısa bir süre içinde değişti. İlerde simgeci akımın önderleri olacak şairler daha cenazesine katıldıkları sırada kendilerini onun izleyicileri olarak nitelendiriyorlardı. 20. yüzyıla gelindiğinde ise Baudelaire artık birçoklarına göre 19. yüzyılın en büyük Fransız şairlerinden biriydi.

Kötülük Çiçekleri
Baudelaire’in başyapıtı olan Kötülük Çiçekleri'nin 1861'deki basımı, farklı uzunluklardaki altı bölüm olarak düzenlenmiş 126 şiirden oluşur. Baudelaire her zaman ısrarla, kitabın “basit bir derleme" olmadığını, “bir başı ve sonu” olduğunu, kitaptaki her şiirin bütünsel anlamım ancak içine yerleştirildiği “tekil çerçeve”de yer alan öteki şiirlerle birlikte okunduğunda kazanacağını vurgulamıştır. Kitabın başına koyduğu önsöz niteliğindeki şiir de Baudelaire’in asıl kaygısının insanlığın genel durumu olduğunu açıkça ortaya koyar; şairin durumu bu genel yazgının bir temsilcisidir. Kitap belki de en iyi “Yolculuk” adlı son şiirin ışığında, yolcunun hiçbir zaman ulaşamayacağı, gerçekleşmesi olanaksız bir doyum arayışıyla, toplum ve kendi benliği içinde çıktığı bir yolculuk olarak okunabilir.

Kitabın “Spleen et ideal” (İç Sıkıntısı ve İdeal) adlı ilk bölümü, karşıt sanat, güzellik ve sanatçı anlayışlarını karşı karşıya getiren bir dizi şiirle açılır; burada sanatçı sırasıyla şehit, hayalperest, gösteri adamı, toplumdışına itilmiş biri ve soytarı olarak resmedilir. Bu bölüm daha sonra cinsel ve romantik aşk temaları üzerinde yoğunlaşır.

Şiirlerin birinci tekil şahıs anlatıcısı da, biraz basit bir bağlantıyla da olsa Jeanne Duval, Apollonie Sabatier ve Marie Daubrun olduğunu düşünebileceğimiz bir dizi kadında doyum ararken kendinden geçme (ideal) ile yoğun ıstırap (iç sıkıntısı) arasında gidip gelir. Her bir grup aşk şiiri, aşk sarhoşluğundan çatışma ve geri çekilmeye, oradan da bellekten doğan belirsiz bir dinginliğe ve acının sanata aktarılmasına varan bir erotik çevrimi anlatır. Ne var ki aşk aracılığıyla bir tamlığa ulaşma çabası yenilgiye mahkûmdur. “İç Sıkıntısı ve İdeali”, benliğin kendi içinde tutsak olarak anlatıldığı bir dizi kederli şiirle sona erer, benliğin önünde kesin olan tek şey ıstırap ve ölümdür.

Kitabın “Tableaux parisiens” (Paris Manzaraları) başlığını taşıyan ve 1861 basımına eklenen ikinci bölümü kentin yaşamındaki 24 saatlik çevrimi anlatır. Baudelaire'in artık bir aylağa (flaneur) dönüşmüş olan yolcusu benliğin acılarından kurtulmak için kent içinde sürekli yer değiştirir, ama gittiği her yerde ona kendi acılarını ve yalnızlığını anımsatacak olan imgelerle karşılaşacaktır. Bu bölüm Baudelaire’in en iyi şiirlerinden bazılarını içerir. Bunların en güzellerinden biri de "Kuğu”dur. Bu şiirde Louvre yakınlarında sahipsiz öylece kalakalmış kuğunun anısı, zaman ve mekânın ötesine uzanan varoluşsal bir yitiklik ve sürgünlüğün simgesi haline gelir. Kentte dolaşırken sürekli kendisiyle karşı karşıya gelen yolcu, bunu izleyen daha kısa bölümde, bir türlü ele geçiremediği idealin peşinde kendini sırasıyla içkiye (“Le Vin” - Şarap), düşkün bir cinselliğe (“Kötülük Çiçekleri”) ve satanizme (“Revolte" - isyan) verecektir. Arayışı boşunadır, çünkü “La Mort” (Ölüm) adlı son bölümünün de ortaya koyduğu gibi yolculuğu hiçbir zaman tamamlanamayacaktır. Açık uçlu bir yolculuktur bu; ölümden sonra da sürecek, tanımı gereği ele geçirilenler olan yeninin peşinde onu bilinmezin derinliklerine götürecektir.

Düzyazı şiirler
Baudelaire’in Petite Poemes en prose’u ölümünden sonra 1869’da yayımlanmış, ama sonradan şairin de tasarladığı gibi Le Spleen de Paris (Paris Sıkıntısı, 1961, 1992) başlığıyla basılmıştır. Baudelaire sağlığında bu şiirleri tek bir kitapta bir araya getirememiş olsa da, yazışmalarında açıkça belirttiği gibi bu yapıtı Kötülük Çiçeklerinin hem bir devamı hem de ondan radikal bir kopuş olarak tasarlamıştı.

Bu kitaptaki metinlerden bazıları gerçek düzyazı şiirler olarak değerlendirilebilir; ötekiler ise küçük birer manzum anlatıya daha yakındır. Burada da okurun karşısında kentsel bir sahne vardır; şairin ilgisi kalabalıklar ve onların acılı yaşamı üzerinde yoğunlaşır. Örneğin “Le Vieux Saltimbanque” (Yaşlı Hokkabaz) şiirinde perişan durumdaki bir sokak akrobatını, “Le Mauvais Vitrier"de (Kötü Camcı) bahtsız bir sokak sahasını, “Le Yeux des pauvres”da (Yoksulların Gözleri) gözlerini şık kafelerde oturan zenginlere dikmiş yoksulları, “Mademoiselle Bistouri”de delileri, “Assommons les pauvres”'da (Yoksulları Gebertelim) toplumdışına atılmışları, kitabın son metni olan “Les Bons C'hiens”de (iyi Köpekler) ise Brüksel sokaklarında başıboş dolaşıp çöplüklerde yiyecek arayan sokak köpeklerini anlatır.

Düzyazı şiirler yalnızca konuları bakımından değil, biçimsel açıdan da kentseldir; "müzikal ama ritimsiz ve uyaksız, aynı zamanda hem yumuşak hem de kesik ve güçlü” olan bu biçim, “devasa kentlerle sıkı bir temasın, onların sayısız bağlantı noktasının oluşturduğu kavşağın” ürünüdür. İsteyerek kurulmuş parçalı yapısı ve lirik olanı alaycı olanla birleştirmesiyle, Paris Sıkıntısı özellikle kentsel bir yazı tarzının ilk ve en başarılı örneklerinden biri sayılabilir. Bir bakıma izlenimcilerin tablolarındaki kent sahnelerinin metinsel karşılıkları olan bu şiirler, ani ve şaşırtıcı karşılaşmalara dayalı şiirsellikleriyle Baudelaire’in resim eleştirisinde kutsadığı “modern yaşamın kahramanca yanı’nı cisimleştirir.

Etkisi ve Değerlendirme
Gustave Flaubert Fransız ve Avrupa romanı ya da Edouard Manet Fransız ve Avrupa resmi için neyse, şair ve eleştirmen olarak Baudelaire de Fransız ve Avrupa şiiri için odur: Romantizm ile modemizm arasında çok önemli bir köprü oluşturmuş, yapıtıyla olduğu kadar yaşamıyla da modern sanatçının olağanüstü bir örneğini vermiştir.

Onun ivmelendirici etkisi 19. yüzyılda Rimbaud, Verlaine, Mallarme ve Swinbume, 20. yüzyılda da Valery, Rilke ve T. S. Eliot tarafından teslim edilmiştir.

Zihin, duygu, ironi ve lirizmi kaynaştıran bakışı, imge ve seslerin “ele geçirilmez büyüsü”nü arayışı ve yapmacık bir söyleyişten uzak kalmasıyla Baudelaire ifadeye ve duyguya dayalı romantik şiirden uzaklaşıp simgeye ve imaya dayah modem şiire doğru belirleyici bir adım atmıştır. Onun izinden giden şair Jules Laforgue'un deyişiyle, Baudelaire gün be gün Paris’te yaşamaya hükümlü biri olarak bu kenti yazan ilk şairdir.

Verlaine’in 1865 gibi erken bir tarihte yazdığı gibi, onun en özgün yanı “esas olarak modern insanı” bütün fiziksel, psikolojik ve ahlaki karmaşıklığı içinde “güçlü bir biçimde temsil etmesi”dir. Baudelaire Avrupa edebiyatı ve düşüncesinde çok önemli bir kişiliktir, modem şiir üzerindeki etkisi de çok büyük olmuştur.

Baudelaire üzerine yazılmış en iyi yaşamöykülerinden biri, Claude Pichois ve Jean Ziegler’in Baudelaire’idir (1987). Enid Starkie’nin daha eski tarihli Baudelaire'i de (1933, yb 1988) önemli bir kaynaktır. Alison Fairlie’nin Baudelaire: Les Fleurde Mal (1960, yb 1972) adlı yapıtı ile F. W. Le-akey’nin Baudelaire: Les Fleur de mal ise (1992) Kötülük Çiçekleri’ne değerli birer giriş niteliğindedir. Jean Paul Sartre'ın Baudelaire'i (1947; Baudelaire, 1964) ve Michel Butor’uıı Histoire Extraordinaire (1961; Olağanüstü Öykü) adlı yapıtları, Baudelaire’in kişiliği ve düşüncesiyle ilgili uyancı, tartışma açıcı incelemelerdir.

Walter Benjamin’in Charles Baudelaire, Ein Lyriker im Zeitalter des Hochkapitalizmus (1969; Charles Baudelaire; Yüksek Kapitalizm Çağında Bir Lirik Şair) adlı kitabı da Baudelaire ve modernlikle ilgili tartışmaların temel hareket noktasıdır. Leo Bersani Baudelaire and Freud’da (1977; Baudelaire ve Freud) Baudelaire’in aşk şiirlerini tartışır.

F. W. Leakey'nin Baudelaire and Nature’ı (1969; Baudelaire ve Doğa) şairin düşüncesinin gelişimiyle ilgili önemli bir kronolojik incelemedir. Richard D. E. Burton Baudelaire in 1859'da (1988; 1859’da Baudelaire) Baudelaire’in en yaratıcı yılını, Baudelaire and the Second Republic’de ise (1991; Baudelaire ve İkinci Cumhuriyet) siyasal tutumundaki değişimi konu alır.
Baudelaire’in düzyazı şiirleriyle ilgili en uyancı tartışma ise Christopher Prendergast’ın Paris and the Nighteenth Century (1992; Paris ve 19. Yüzyıl) adlı kitabında yer alır.

Baudelaire'in mektupları
L ettres 1841- 1866 (1841-1866 Mektupları) 1905'te, Annesine Yazdığı Yayımlanmamış Mektuplar 1918'de, Annesine Yazdığı Yayımlanmamış Son Mektuplar 1926'da basılmıştır. Bu mektuplardan bazıları Türkçede Mektuplar (1970) ve Charles Baudelaire'in Mektupları (1983) adıyla yayımlanmıştır.

Baudelaire Başlıca eserleri
Elem Çiçekleri
Enkaz
Yapay Cennetler

Sayfa Bülteni

Soru ve görüşleriniz için yorum yapın: