Babür Türkleri
Babür İmparatorluğu (Babürlüler) 1526 yılında Zahireddin Muhammed Babür tarafından Delhi’de kurulmuş, varlığını 1858 yılına kadar devam ettirerek İngiliz sömürgeciliği neticesinde yıkılarak bugünün Hindistan Devletinin alt yapısını teşkil etmiştir.
Babür İmparatorluğu 1526 yılında Zahireddin Muhammed Babür tarafından Delhi’de kurulmuş, varlığını 1858 yılına kadar devam ettirerek İngiliz sömürgeciliği neticesinde yıkılarak bugünün Hindistan Devletinin alt yapısını teşkil etmiştir.
Önce Gazne Devleti sonrasında ise Timur Devleti döneminde İç Asya’da giderek artan Türk nüfusu, Gazne ve Timur Devletlerinin yıkılmasından sonra henüz büyük bir devlet haline gelememişlerdi ve küçük beylikler ve devlet olamayan hükümdarlıklar halinde varlıklarını devam ettirmekteydiler. Bu yerel beyliklerden biri olan Fergana Hükümdarlığı da Timur’un torunlarından olan Şeyh Ömer Mirza idaresinde Fergana bölgesinde hüküm sürmekteydi.
Fergana Hükümdarlığının Hanı Şeyh Ömer Mirza, 1504 yılında vefat ettiğinde saltanat varisi olarak büyük oğlu Zahireddin Muhammed Babür saltanat makamına geçecekti. Ancak amcası saltanat üzerinde hak iddia ederek hükümdarlık mücadelesi içerisine girişince henüz 21 yaşında olan Zahireddin Muhammed, kendisine bağlı ordusu ile birlikte Kabil’e kaçmak zorunda kaldı. Burada güçlenerek kendisini Timur’un varisi ilan etti ve Babür İmparatorluğunun temellerini attı (1507).
Kabil’de itibar edilir bir güce eriştikten sonra 1519’da Sind ırmağı boylarına kadar ilerledi. Pencap bölgesini yerel hükümdarlıklardan alarak hakimiyet alanını genişletti ve 3 yıl sonra Sind ırmağını geçerek Belücistan bölgesini de topraklarına kattı. Belücistan bölgesine kadar yerel hükümdarlarla mücadele eden Zahireddin Muhammed Han, Delhi bölgesinde güçlü bir devlet kurmuş olan İbrahim Ludi ile karşılaştı. 100 Bin kişilik devasa ordusu ile yenilmez bir güç olarak Delhi’ye hükmeden İbrahim Ludi, binlerce savaş fili ve ağır piyadeler ile bölgesinde korku salan bir devlet konumunda idi. Zahireddin Muhammed Han’ın ise ancak 13 Bin atlı süvarisi bulunuyordu. İki yıllık hazırlık neticesinde ordusunu güçlendiren Zahireddin Muhammed Han, Osmanlı göçmeni Mustafa Rumi adlı bir komutan vasıtası ile küçük bir topçu birliğine sahip hale geldi. Bir kısım ateşli silahlarda temin ederek ordusunu güçlendirdi ve 1524’de Delhi üzerine yürüyüp İbrahim Ludi ile büyük bir mücadele içerisine girişti. Mustafa Rumi tarafından temin edilen topçu birlikleri ve ateşli silahlarla önemli bir avantaj elde ederek 13 Bin kişilik ordusu ile 100 Bin kişilik Ludi ordusunu mağlup edip 1000 adet savaş fili aldı ve ordusunu muazzam bir güce kavuşturdu.
Delhi, Sind ve Belücistan’ın hâkimi durumuna gelen Zahireddin Muhammed Han, hâkimiyetini devletleştirmek için çalışmalara başlayarak iki yıl içerisinde devlet teşkilatlanmasını ve ordusunu düzenledi ve 1526 yılında devlet haline gelerek Babür İmparatorluğunu tarih sahnesine çıkarttı.
Zahireddin Muhammed Han Dönemi (1526 – 1530)
Himalaya Dağlarının eteklerinde kurulan Babür İmparatorluğu ile Gazne Devleti döneminde Hint coğrafyasına giren ve putperest kavimlere İslamiyeti ulaştıran Gazneli Mahmut gibi Hint coğrafyasında ikinci kez bir Türk Devleti hüküm sürüyordu. Zahireddin Muhammed Han, babasından kalan saltanat makamına yerleşememiş, amcasına bırakmak zorunda kaldığı saltanat makamını terk ederek daha büyük, daha görkemli ve çok daha ihtişamlı bir devlet kurarak Babür İmparatorluğunu tarih sahnesine çıkartmıştı.
Zahireddin Muhammed Han, Delhi Hükümdarı İbrahim Ludi’yi çetin bir mücadelenin sonunda mağlup ederek savaş ganimetleriyle ordusunu güçlendirmiş, idari ve askeri düzenlemelerini tamamlayarak müstakil ve bağımsız bir devlet haline gelmişti. Hint coğrafyasının en önemli kentlerinden biri olan Delhi’de kurulan Babür İmparatorluğu’nun ilk düşmanları bölgedeki hâkimiyetlerine gölge düşen Hindu krallıkları oldu. Pustepers yerel Hint krallıkları, Gazne döneminde olduğu gibi İslamiyetin bölgede yayılmasını sağlayacak olan bu Müslüman Türk Devletine karşı ilk taarruzunu 1527’de gerçekleştirdiler. Zahireddin Muhammed Han, birleşerek üzerine taarruz eden yerel Hindu krallıklarını mağlup ederek karşı taarruz ile önce Agra kentini, bir yıl sonra ise Luknov ve Bengal kentlerini de hâkimiyeti altına aldı.
Aynı zamanda edebiyatçı ve şair olan Zahireddin Muhammed Han, edebi eserlere önem vermiş, hem kendi yazdığı hem de saray şairlerine yazdırdığı önemli eserlerle Türk Kültür Tarihinde fevkalade bir yer edinmiştir. Hem saray edebiyatında hem de devletin resmi yazışmalarını Arap alfabesi ve Çağatay Türkçesini kullanan Zahireddin Muhammed Han döneminde yazılmış olan edebi eserler, Dünya Çapındaki pek çok edebiyatçı tarafından birer şaheser olarak görülmüş, tüm zamanların en iyi Türkçe eserleri olarak kabul edilmiştir.
Zahireddin Muhammed Han, 1529 yılında ağır bir hastalığa yakalanarak konuşamaz duruma geldi. Henüz hayatta iken saltanatını büyük oğlu Hümayun’a devredeceğini ilan ederek 1530 yılında vefat etti.
Hümayun Han Dönemi (1530 – 1556)
Hümayun Han, babasının vefatı öncesinde hükümdar ilan edilmiş olmasına rağmen Zahireddin Muhammed Han’ın vefatı ile diğer kardeşler saltanat mücadelesi içerisine girmeye başladı ve Babür İmparatorluğu Fetret dönemine girdi. Zahireddin Muhammed Han döneminde kendilerine valilikler tahsis edilerek emirlerine verilen ordular ile müstakil birer güç haline gelen saltanat varisleri, ellerindeki güce güvenerek babalarının vasiyetine rağmen ağabeyleri Hümayun Han’ın saltanatını tanımadıklarını ilan ettiler. Birbirleri ile anlaşarak güçlerini birleştiren kardeşleri ile mücadele etmekte zorlanan Hümayun Han, kardeşlerine geniş araziler ve imtiyazlar vermek zorunda kaldı.
Yaşanan bu iç çekişme Babür İmparatorluğunun otoritesinin sarsılması anlamına geliyordu. Bu durumdan istifade etmek isteyen yerel Hint krallıkları ve raca adı verilen toprak sahibi prensler ittifak kurarak Babür İmparatorluğu üzerine taarruzlar düzenlemeye başladılar. Bu taarruzlara Afgan Emirlikleri ve Zahireddin Muhammed Han döneminde mağlup edilen Ludi hükümdarlığı da müdahil olunca Babür İmparatorluğu öç cepheden taarruz altında kaldı. Hümayun Han, içinde bulunduğu zor duruma rağmen isyan hareketlerini ve taarruzları bastırarak toprak kaybetmeksizin tüm dış tehditleri bertaraf etti. Ancak iç tehditler devam ediyordu. Saltanat mücadelesi içerisine giriştiği kardeşlerinden Gücerat valisi olan Askeri Han, daha çok imtiyaz koparmak ve hâkimiyet alanını genişletmek için Agra üzerine yürüdü. Bu taarruz ile mücadele etmekte zorlanan Hümayun Han, kardeşine Agra bölgesinden geniş araziler ve ek imtiyazlar vererek barışı yeniden sağladı ancak Askeri Han’ın bu hamlesi, imtiyaz ve arazi isteyen diğer kardeşlerin taarruzlarına zemin hazırladı ve Fetret vakalarının daha da artmasına yol açtı.
Ortaya çıkan iç ve dış tehditler bir şekilde bertaraf edilmişti ancak kesin sonuç alınamadığı için ardı kesilmiyordu. Mağlup edilen Ludi Krallığı zayıflamış, yerine kurulmak istenen Sur Devleti’nin devrik hükümdarı Şir Han İbrahim Ludi döneminde kaybedilen Agra topraklarını yeniden geri alabilmek için gece vakti bir baskınla Agra’ya taarruz etmişti. Hümayun Han, Şir Han’ın beklenmedik taarruzuna karşı saltanat varisi kardeşlerinden yardım istedi ancak kendisine destek vermemeleri nedeniyle Safevi hükümdarı Tahmasp’a sığınmak zorunda kaldı. Şir Han, Osmanlı Devleti ile anlaşıp Safevi Devletini yıkmak için işbirliği içerisine girmişti. Bu durumdan haberdar olan Tahmasp, Hümayun Han’a destek vererek orduları ile birlikte Şir Han üzerine taarruz etti ve Kabil, Kandahar, Bedahşan kentlerini kuşatmış olan Şir Han ordularını mağlup ederek bu kentleri geri aldı. Ancak Hümayun Han ile Tahmasp arasında gerçekleşen bu ittifak uzun sürmedi. Zira Safevi Devleti, Şii inanışına mensup olmaları nedeniyle İslam dünyası tarafından dışlanmaktaydı. İtikadi ihtilaf nedeniyle Safevi Devleti ile birlikte hareket etmek yerine Osmanlı Devleti ile işbirliği yapmak isteyen Hümayun Han, Safevi Devleti aleyhine ittifak kurmak amacıyla Kanuni Sultan Süleyman’a “Padişah Baba” diye hitap ederek bir mektup gönderdi. Ancak bu mektubuna cevap alamadı.
Hümayun Han, devam eden yıllarda saltanat makamını koruyarak kardeşleri ile siyasi olarak mücadele etmeye devam etti. Şir Han bertaraf edilmiş, Hint Krallıklar püskürtülmüş, Afgan taarruzları sonuçsuz bırakılmıştı. Vazifesini fazlasıyla yerine getiren Hümayun Han, kütüphanesindeki üst raflarda bulunan bir kitabı almak isterken düşüp yaralanarak şiddetli bir kaza geçirdi ve eski sağlığına kavuşamadı (1556). Aynı dönemde kendisini ziyarete gelen Osmanlı Kaptanı Deryası Seydi Ali Reis’in de tavsiyesi üzerine Bedahşah’da Afganlarla çarpışmakta olan oğlu Ekber’e mektup göndererek kendisini veliaht tayin etti. Hümayun Han vefat ettiğinde Ekber Şah halen savaşmaktaydı. Bedahşah mücadelesini kazanarak geri dönen Ekber Şah, babasının vefat ettiğini öğrenerek tahta geçti ve Babür İmparatorluğu’nun hükümdarı oldu.
Ekber Şah Dönemi (1556 – 1605)
Ekber Şah, henüz 14 yaşında saltanat makamına geçmişti. Çok genç yaşta olmasına rağmen ordusuna komutanlık ediyor, çetin vazifeler üstleniyordu. Ancak devlet idaresi cenk etmek kadar kolay değildi. Bu sebeple devlet işlerinin idaresinde kendisine rehberlik eden baş vezir Bayram Han ülke yönetiminde söz sahibi durumdaydı. Ekber Şah, 20 yaşına gelene kadar Bayram Şah devlet idaresindeki nüfuzunu genişletmiş, hükümdar adına konuşabilecek ve karar verebilecek kadar inisiyatif sahibi duruma gelmişti. 20 yaşına gelen Ekber Şah, vezir Bayram Han’ın yetkilerini kendisini emekli edip hacca göndererek elinden aldı ve idareyi tek başına üstlendi (1562).
Ekber Şah’ın ilk ve en önemli vazifesi, Hümayun Han döneminde geniş imtiyazlar ve araziler verilen saltanat varisi kardeşlerin devlet içerisindeki başıbuyruk hareketlerini ortadan kaldırmak oldu. Fetret devrinin başlamasına ve devlet içerisindeki otoritenin sarsılmasına neden olan bu başıbuyruk yönetim biçimini ortadan kaldırmak ve olası yeni isyan hareketlerini hızlıca bastırmak için ileri karakollar ve ordugâhlar kurdurdu. Ardından merkezi otorite üzerinde baskı kuran ve itaatsizlik etmekte olan beylikler üzerine sefere çıkarak 1578’de Bengal, 1581’de Kabil, 1587’de Keşmir, 1592’de Sind ve 1594’de Kandahar’ı kesin olarak hâkimiyeti altına aldı ve merkezi otoriteye bağlı hale getirdi. Ekber Şah, böylece fetret devrini sona erdirerek devletin ülke sathındaki otoritesini yeniden tahsis etti.
Ekber Şah dönemine kadar yalnızca devletin asli unsuru olan Türkler sarayda, devlet görevlerinde ve orduda görev yapmaktaydı. Azınlık olarak görülen Hintliler ise tebaa olarak muhafaza ediliyor ve vergi alınıyor ancak devlet teşkilatlanması içerisinde görevlendirilmiyordu. Oysa Babür İmparatorluğunun kurulduğu yıllarda çoğunluk olan Türkler, İmparatorluğun sınırları genişledikçe ve yeni fethedilen coğrafyalarda yaşayan Hintlilerin tebaa haline gelmesiyle nüfus bakımından giderek azınlık haline geliyorlardı. Ekber Şah, bu durum neticesinde Türklere tanınan devlet memuriyeti ve ordu görevlendirmelerine Hintleride kabul etmeye başladı. Ekber Şah’ın bu kararıyla müstakil bir Türk Devleti olan Babür İmparatorluğu giderek Hintleşmeye ve zamanla Türk Nüfusun azınlık hale gelmesi ile birlikte Hint devleti haline gelmeye başlayacaktır.
Ekber Şah, 49 yıllık uzun hâkimiyet döneminde devletine fevkalade hizmetlerde bulundu ve 1603 yılında hastalanarak konuşamaz duruma geldi. Kendisinden sonra yeniden saltanat mücadelesi yaşanmaması için oğlu Cihangir’i çağırarak kılıç kuşandırarak hükümdar ilan etti ve 1605 yılında vefat etti.
Cihangir Han Dönemi (1605 – 1627)
Selim Cihangir Han, babasının vefatı öncesi teveccühüyle kılıç kuşandırılmış ve hükümdar ilan edilmişti ancak babasının kendisine olan güvenini boşa çıkarttı. Zevk ve eğlence düşkünü biri olan Cihangir Han’ın 22 yıllık hâkimiyeti döneminde hiçbir askeri başarı elde edilemediği gibi Babür İmparatorluğunun sonunu hazırlayacak olan İngiliz sömürgecilerin ülkeye girişleri ve pek çok imtiyazlarla ticaret yapmalarının yolunu açtı. Cihangir Han’ın hükümdarlığı döneminde yeniden güçlenmeye başlayan Safevi Devleti, Kandahar şehrine girdi ve şehri savunamayan Cihangir Han, önemli sınır kentlerinden biri olan Kandahar’ı kaybetti.
Cihangir Han’ın başarısız yönetimi döneminde sarayda görev almaya başlamış olan Hintliler de nüfuzlarını arttırmaya başlamışlardı. Hintli devlet görevlilerinin devlet teşkilatlanması içerisinde yükselmesi ile ortaya çıkacak tehlikeleri ön göremeyen Cihangir Han, basiretsiz yönetimi ile merkezi otoritenin zayıflamasına yol açtı ve kaçınılmaz olarak saltanat heveslisi oğullarının Hanlık makamındaki emellerini körükledi. Henüz Cihangir Han’ın sağlığında başlayan saltanat mücadeleleri ve veraset çekişmeleri devletin büsbütün zayıflamasına ve saray içerisinde entrikalar dönmesine sebep oldu.
Saray içerisinde artan entrikalar, Cihangir Han’ın saltanat varisi oğulları arasındaki çekişmeleri de körüklemekteydi. Entrika ve meydan okumalarla tezahür eden veraset mücadeleleri neticesinde ön plana çıkan Hürrem Şah, saltanatı ele geçirecekken beklenmedik şekilde vefat etti. Diğer saltanat varisleri Cihangir Han’ın ölümü beklediler ve yaşça en büyük varis olan Şah Cihan hükümdarlık makamına oturdu (1627).
Şah Cihan Dönemi (1628 – 1658)
Şah Cihan, ağabeyi Hürrem Şah’ın beklenmedik ölümü üzerine yeniden fitili ateşlenen saltanat mücadeleleri içerisinde yer alarak diğer kardeşleri üzerinde baskın gelip Babür İmparatorluğunun hükümdarı olmuştu. Yeniden bir saltanat mücadelesi baş göstermemesi ve kendisine yeni bir rakip çıkmaması için büyük bir katliama imza atarak kendi oğulları hariç saltanat ailesindeki tüm erkekleri öldürttü ve hükümdarlığını güvence altına aldı.
Şah Cihan, kendi oğulları dışında tüm saltanat varislerini öldürtüp hükümdarlığını güvence altına aldıktan sonra ülkesinin idaresini üstlenebildi. Ancak Şah Cihan’da babası Cihangir Han gibi sefahate düşkün bir hükümdardı. Hâkimiyeti döneminde hiçbir askeri ve idari başarı elde edemediği gibi yine babası Cihangir Han döneminde ortaya çıkan İngiliz Sömürgecilerin faaliyetlerine göz yumdu. Her ne kadar İngiliz sömürgecilerinin ticari faaliyetleri ülkeye önemli bir vergi geliri getirse de zamanla Hint yarımadasını zapt edecek İngilizler için bir köprü vazifesi gören ticaret yolları ve imtiyazlı ticaret anlaşmaları Babür İmparatorluğunun yıkımına sebep olan süreci hızlandırdı.
Şah Cihan, 30 yıllık hâkimiyeti döneminde devletin idari ve siyasi istikametine yön veremedi. 1658 yılında hastalanarak vefat edince yerine oğlu Evrengzip geçti (1658).
Evrengzip Han Dönemi (1658 – 1707)
Evrengzip, babası Şah Cihan’ın vefatından sonra saltanat mücadelesi yaşamak zorunda kalmadan hükümdar oldu. Ancak saltanat makamına çıktıktan sonra bölgesel yönetimlerle imtiyaz koparmaya çalışan kardeşleri kendisinin saltanatını ve merkezi otoriteyi tehdit eder duruma gelmişti. Evrengzip de babası gibi kendisi için tehdit oluşturan tüm rakiplerini öldürterek olası bir saltanat mücadelesini kanlı şekilde bertaraf etti.
Evrengzip Han, kardeşlerini öldürterek saltanat üzerindeki tehditleri önemli ölçüde ortadan kaldırdı. Ancak daha büyük bir sorun haline gelen Hintli tebaanın devlet ve ordu idaresindeki nüfuzunu kaldırmak mümkün değildi. Zira Babür İmparatorluğu, artık hem devlet hem de orduda önemli mevkilere gelen Hintli devlet adamları tarafından idare edilmekteydi. Bu unsur sosyal yansımaları sebebiyle büyük bir sorun haline gelmiş olsa da çözülemez duruma gelmişti. Saray içerisinde artan entrikalar, Türk Devlet adamları ile Hintli Devlet adamlarının çekişmeleri, nüfuzunu arttırmak için devletin aleyhine karar veren devlet adamları ülkeyi büyük bir keşmekeşin içerisine sürüklemekteydiler.
Babür İmparatorluğunun en önemli sorunu olan Sömürgecilik ise Evrengzip Han döneminde hat safhaya ulaştı. Ülkede imtiyazlı ticaret anlaşmalarıyla faaliyet gösteren İngiliz sömürgecilerin yanında Hollandalı sömürgeci şirketler de Babür İmparatorluğuna başvurmuştu. Hollandalı şirketler içinde aynı imtiyazlı sözleşmeler ile ticaret imkânı sağlanınca ülke büsbütün yabancı şirketlerin akınına uğramış oldu. İlerleyen yıllarda ülkedeki ticaret neredeyse tamamen yabancıların eline geçecek, Babürlü köylülerin dokuma, gıda ve şehir yaşamları sömürgeci şirketlerin ürün ve istihdamlarına dayalı hale gelerek tükenme noktasına gelecektir.
Evrengzip Han, bir taraftan ticaret anlaşmalarıyla vergi geliri elde edip ülkesini yabancı şirketlerin tahakkümü altına alırken diğer taraftan olası bir sınır tehdidini ortadan kaldırmak için komşuları ile iyi ilişkiler geliştiriyordu. Habeşistan Hükümdarlığına büyük para yardımları yapıyor, diğer komşularına barış elçileri gönderiyor ve sömürge faaliyetlerinden istifade etmesini sağlayarak iyi komşuluk ilişkileri güdüyordu. Cihangir Han döneminden başlayarak devam eden süreçte Babür İmparatorluğu daha çok ticaret ve mevcut hâkimiyet bölgelerinin muhafazası yolunu izledi. Bu zayıf politika Babür İmparatorluğunun sonunu hazırladı. Zira aradan geçen 80 yıl içerisinde şartlar olgunlaşmış, Babür İmparatorluğu için sonun başlangıcına gelinmişti. Evrengzip Han’ın 48 yıllık uzun hâkimiyet dönemi Babür İmparatorluğunun bağımsız ve barış içerisinde yaşadığı son dönem oldu. Evrengzip Han’ın 1707 yılında vefatı üzerine yerine oğlu Bahadır Şah geçti.
Bahadır Şah Dönemi (1707 – 1712)
Bahadır Şah, babasının vefatı üzerine tahta geçti. Evrengzip Han döneminde giderek yükselen yerel hükümdarlıklar ile Babür İmparatorluğu bünyesinde artan Hint nüfusu nedeniyle merkezi otoritenin zayıflaması Bahadır Şah döneminde büyük inifallere yol açtı. Hintli devlet adamlarının feodal hükümdarlar üzerinde baskı kurmaması nedeniyle güçlenen Racalar ve savaşçı kabileler olan Racputlar ayaklanarak Babür imparatorluğuna bağlılıklarını reddettiklerini ilan ettiler. Ordu içerisinde görevlendirilen Hintli kumandanların tesiri nedeniyle isyanların bastırılması mümkün olamadı. Yerli hükümdarlıkların ayaklanmalarını fırsat olarak değerlendiren Afganlarda isyan hareketine girişerek Babür kentlerine saldırarak yağma faaliyetleri yürütmeye başladılar. Diğer taraftan Sih tarikatı da isyan hareketlerine girişince ülke büyük bir iç ayaklanmaya sahne oldu.
İmparatorluk dört koldan isyan ve taarruzlara maruz kalmaktaydı. Racalar, Racputlar, Afganlar ve Sihler art arda taarruzlarla ülkenin her yanında saldırılar düzenliyor, Hintli devlet adamları ve kumandanların başkaldıran Hintli tebaa üzerinde baskı oluşturmaması nedeniyle isyanlarla baş edilemiyordu. İngiliz ve Hollandalı sömürgecilerinde fırsatçı tavırları durumu daha da kötüye götürdü. Ortaya çıkan isyanlar yıllarca devam etti. Bahadır Şah, bu isyanlar neticesinde öldürüldü ve yerine kardeşi Cihangir Şah geçti (1712).
Bu tarihten sonra devlet büstünü bir karmaşa içerisine girdi. Ortaya çıkan isyanların bastırılamaması, sömürgeci şirketlerin isyanı körükleyen faaliyetler içerisine girmesi, tüm bunların üzerine saltanat çekişmeleri ülkeyi büyük bir felakete sürükledi. Babür İmparatorluğu artık yönetilemez duruma gelmişti.
Babür İmparatorluğunun Yıkılışı
Bahadır Şah’ın ölümünden sonra yerine oğlu Cihangir Şah geçti. Ancak Cihangir Şah’ın saltanat süresi yalnızca birkaç ay ile sınırlı kaldı. İsyanları bastıramayan Bahadır Şah, kardeşi Ferruh tarafından tahttan indirildi (1713). Ferruh Han 6 yıl hükümdarlık makamında kalmayı başardı ancak hâkimiyeti döneminde bastırılamayan isyanlar onunda sonunu getirdi. Afganların isyan faaliyetleri yağma ve talanla sınırlı kalmayıp taarruz ve kuşatma hareketlerine dönüşmesi, yerli hükümdarlar olan Racalar, Racputlar ve Sihlerin giderek güçlenmesi Ferruh Han’ı tahtından etti ve o da Kardeşi Şah Cihani Sani tarafından tahttan indirildi (1719).
Şah Cihani Sani’nin sonu da kardeşininki gibi oldu. Diğer saltanat varisi Muhammed Şah, Şah Cihani Sani’yi tahttan indirip yerine kendisi geçti. Saltanat makamındaki çekişmeler ülkedeki isyan ve başkaldırı faaliyetlerini daha da körükledi. Bitmek tükenmek bitmeyen saltanat mücadeleleri neticesinde Ülke fiilen ikiye bölündü (1723). Muhalif saltanat varisleri, mevcut güçlerini birleştirerek ülkeyi Haydarabad hattından itibaren ikiye bölerek kendi yönetimlerini ilan ettiler. Hali hazırda İç isyanlarla mücadele edemeyen Babür İmparatorluğu bu kez hâkimiyet için mücadele eden saltanat varislerinin kendi taraflarına çektiği ordular ile mevcut gücünün de parçalanması neticesinde büsbütün yönetilemez duruma geldi. Muhammed Şah, ordusunun önemli bir kısmının ihtilaf hareketlerine destek vermesi nedeniyle büyük bir güç kaybı yaşadı. Safevi Devletinin son hükümdarı olan Nadir Şah, Babür İmparatorluğunun yaşadığı iç ve dış sorunlardan istifade ederek Delhi’ye girdi ve şehri yağma ederek büyük ganimetler topladı. Yalnızca Saray hazinesinden elde ettiği ganimet 700 Milyon Rupi değerindeydi (1738). Babür İmparatorluğu ülkenin ikiye bölünmesinden sonra Delhi’yi de kaybetmiş oldu. Muhammed Şah, 1747’de vefat ettiğinde ülke tahta geçtiği döneme nispeten çok daha vahim durumdaydı. Muhammed Şah’ın vefatı ile yerine oğlu Alemgir Ahmet Bahadır Şah geçti (1747).
Ahmed Bahadır Şah, babasından devraldığı derin ve çözülemeyen sorunların hiçbiriyle baş edemedi. Afganlar bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bununla da yetinmeyip pek çok Babür şehrini ele geçirdiler. Devlet giderek daha da küçülüyordu. Diğer taraftan ise İngiliz ve Hollandalı sömürgeciler, ortaya çıkan otorite boşluğundan istifade ederek halk üzerine baskı ve zulüm uygulamaya başladılar. Bir dönem İngiliz sömürgecilerin ticaret faaliyetleriyle zenginleşen halk, sömürgeci şirketlerin devlet ekonomisini ele geçirmesiyle onlara muhtaç duruma gelmişlerdi. Gerek İngiliz, gerekse Hollandalı şirketler ülke ekonomisindeki inisiyatifi ellerine geçirdiklerinde halkı az bir paha ile çalışmak zorunda bırakarak ucuz iş gücü imkânlarını sonuna kadar kullandılar. Babür halkı artık tümüyle sömürgeci şirketlerin tüketim ürünlerini kullanıyor, bu ürünleri almak içinse yine sömürgeci şirketlerde çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalıyorlardı. Ahmed Bahadır Şah’ın saltanatı da bu şartlar altında uzun sürmedi. Kardeşi Alemgir Sani Şah, Ahmed Bahadır Şah’ı tahttan indirerek Babür İmparatorluğunun hükümdarlığını ele geçirdi (1753).
Alemgir Sani Şah, Afgan taarruzları ve Hintli yerel hükümdarlıkların isyanları ile mücadele etmeye çalışsa da başarılı olamadı. Bunun yanında saltanat mücadeleleri de halen devam etmekteydi. Sarayda ortaya çıkan entrikalar Sani Şah’ında sonunu hazırladı. Kardeşi Âlem Sami Şah ile işbirliği yapan Veziri tarafından öldürüldü ve yerine Şahı Âlem Sami Şah geçti (1760).
Şahı Âlem Sami Şah, ağabeylerinin basiretsiz yönetimlerine kıyasla daha mücadeleci bir tavır izledi. Afganlar pek çok Babür şehrini almış, yerel hükümdarlıklar isyanları neticesinde bölgesel yönetimleri ele geçirmişlerdi. İç sorunlarla baş etmek mümkün görünmüyordu. Bu sebeple iç sorunların çözümünü erteleyerek ülke ekonomisini sömüren İngiliz ve Hollandalı sömürgecilerle mücadele içerisine girişti. Zira İngilizler, bir dönem Babür İmparatorluğunun deniz yollarını güvence altına almak bahanesiyle konuşlandırdığı askerlerini artık Babür İmparatorluğu üzerinde bir tehdit unsuru olarak kullanmaya başlamıştı. Şahı Âlem Sami Şah, İngiliz sömürgeci kuvvetleriyle mücadeleye girişerek kısmi başarılar elde etse de 1764 yılında yaşan Baskar savaşıyla İngiliz güçlerine mağlup olup hem saltanatını kaybetti hem de devletini kaybetti. Baskar mağlubiyetinden sonra Babür İmparatorluğu İngiliz sömürgecilerin ve bizzat İngiliz Krallığı’nın kontrolünde idare edilmeye başlandı.
Baskar Savaşı sonrası İmparatorluk makamını tahakküm altına alan İngilizler, Şahı Âlem Sami Şah’tan sonra yerine atadığı hükümdarları memur olarak kullanmaya başladı. Babür İmparatorluğu, Ülke menfaatine değil İngiliz Devletinin emellerine hizmet eden bu memur hükümdarlar tarafından 100 yıl kadar yönetildi. Bu süre zarfında Babür İmparatorluğunun adı kalsa da ortada ne bir bağımsızlık ne de müstakil bir devlet söz konusu değildi. Ekber Şah döneminde Hintlilerin devlet teşkilatlanmasında görev almaya başlamasıyla devlet içerisinde nüfuzu artan Hintliler, zamanla saltanat ailesi dışında devlet teşkilatlanması içerisindeki tüm mevkilere yerleşik duruma gelmişlerdi. Bu siyasi tezahürün bir yansıması olarak fethedilen Hint coğrafyasındaki Hintlilerin tebaa olarak kabulüyle de Türk Nüfuzu, tıpkı sarayda olduğu gibi giderek Hintlilerin çoğunluğa gelmesiyle giderek azalıyor ve azınlık haline geliyordu. Ekber Şah döneminde başlayan bu Hintlileşme akımı, zamanla artarak devam etmiş, Babür İmparatorluğunun yıkılma sürecine girdiği dönemde devlet artık bir Türk Devleti olmaktan çıkarak Hint Devleti haline gelmişti. Bu durumdan da istifade eden İngiliz Sömürgeciler, merkezi bir otorite etrafında birleşemeyen yerli Hint halkı üzerinde uyguladığı zulümlere karşı bir mukavemet görmüyorlardı. Böylelikle sömürgecilik faaliyetlerini uzun yıllar sürdürebildiler.
İngiliz Devletinin sömürgecilik faaliyetleri altında can çekişen Babür İmparatorluğu, 1858 yılında son İngiliz memur Şah’ı Şah Bahadır’ın tahttan indirilerek bizzat İngiliz Devletinin Babür Topraklarını İngiliz toprağı olarak ilan etmesi ve vali atamasıyla fiilen sona ermiş oldu. Bu tarihten sonra Hindistan coğrafyasının yeniden bağımsızlığına kavuşması ancak 1948 de mümkün olabildi. 1. Dünya Savaşı döneminde Mahatma Gandi ile başlayan bağımsızlık hareketi, 2. Dünya Savaşının sonlarında muvaffakiyetle sonuçlanarak 1948 yılında Bağımsız Hindistan kuruldu. Babür İmparatorluğu tarih serüveni, siyasi kimliği ve kültürel mirası ile bugünün Hindistan ve Pakistan devletlerinin temellerini teşkil etmiştir.