Muhammed İkbal
Pakistan’ın Milli Şairi
Düşünür, Yazar, Siyaset adamı
1873 yılında Pakistan'ın Pencap eyaletine bağlı Seyalkat kentinde doğdu. Muhammed İkbal mutasavvıf bir anne babanın oğludur. Babası Muhammed Nur, çok muttaki birisi olarak hem din, hem de dünya işleriyle meşgul olurdu.
İkbal çocukluğundaki ilk eğitimini evinde babasından aldı. Daha sonra Kur'an-ı Kerim'i okumak için medreseye gitti ve büyük bir kısmını ezberledi. Bu merhaleden sonra babasının arkadaşı Mir Hüseyin'in görev yaptığı bir okula gitti. Mir Hüseyin Arapça ve Farsça hocası olarak İkbal'e İslâmi edebiyatı sevdirdi. Burayı bitirdikten sonra Pencap eyaletinin başkenti Lahor'a giden Muhammed İkbal, orada hükümete ait bir okula girdi.
Zaten Lahor bir çok lisenin bulunduğu bir şehirdi. Burada felsefe ve İngilizceden öğretmenlik diploması alan İkbal, Lahor'da doğu dilleri fakül-
tesine hoca olarak tayin edildi. İşte Muhammed İkbal bu devrede şiir yazmaya başlayarak yavaş yavaş ismini duyurdu.
1905 de Londra'daki Chambrich Üniversitesi’ne girmek için İngiltere'ye giti. İkbal, oradan felsefe ve iktisat bölümünü üstün bir derece ile bitirerek mezun oldu. Londra'da üç sene kadar kaldı. İkbal, burada Arap dili ve edebiyâtı fakültesinde hocalık yapıyordu. Bu sırada bir taraftan da çeşitli İslâmi konularda bir dizi konferans verdi. Bu konferansları onun Londra'da çok tanınmasına sebep olmuştu.
Yine Londra'da kaldığı müddet içinde hukuk üzerine okuyan İkbal savcılık diplomasını aldıktan sonra Almanya'ya giderek Münih Üniversitesi’nde felsefe dalında doktora yaptı. 1908’de Hindistan'a döndüğünde, yazı ve şiirlerine hayranlık duyanlar, onu büyük bir coşkuyla karşılandı.
İkbal, Hindistan'daki çalışma hayatına avukat olarak başladı. Daha sonra Lahor'da hükümete ait bir okulda, Arap dili ve edebiyatı bölümünde hocalığa başladı bilahare ayrıldı.
Hocalık görevinden istifa edişinin sebebi kendisine sorulduğunda cevaben: "İngilizlere hizmet etmek zordur. Ben istediğimi insanlara anlatamıyordum. Şimdi ise hürüm, dilediğimi söyler ve dilediğimi yaparım" diyordu.
Hükümetteki bu resmi görevinden istifa etmesine rağmen, hiç bir zaman eğitim ve öğretim işlerinden geri kalmamıştı. Devamlı olarak Lahor'daki İslâm akademisiyle irtibat halinde olan İkbal orada dersler verirken, çeşitli üniversitelerde de ilmi konferanslar veriyordu. Bu arada Afgan hükümetinin daveti üzerine Afgan eğitim komisyonuna da iştirak etmişti.
Muhammed İkbal ülkesinin siyasetine de katılmış ve halkını bu konularda yönlendirmişti. Müslüman Hintli mücahitler adıyla yazdığı şiirleri Hindistan'daki müslümanların hareketlenerek İngiliz sömürüsüne başkaldırmalarında büyük tesiri olmuştu. 1926’da Pencap eyaletinden Hukuk Komisyonuna seçildi.
1930’da Pakistan devletinin kuruluşu konusunda kendisine has görüşüyle insanların huzuruna çıkan İkbal, Hindistan'ın bölünmesinin din, ırk ve dil esasına göre taksimini öngörüyordu. O zaman bu görüşünü daha sonra Pakistan devlet başkanı olacak olan Muhammed Ali Cinnah'a anlatırken, şiir ve konuşmalarında bu düşüncesine oldukça fazla yer vermişti. Daha sonra 1932 de Londra'da anayasa hazırlamak için oluşturulan ve çok uzun münakaşalara sahne olan kongreye katılan İkbal, o sırada şiddetli ve uzun sürecek bir hastalığa yakalanır. Doktorların gayretlerine rağmen bir türlü iyileşmeyen İkbal ölümü tebessüm ve rıza ile karşılayarak 1938’de öldü.
İşte bu sıralarda İkbal ölümle ilgili olan şu şiirini yazmıştı:
“Ölümü ve acıyı mutluluk ile karşılamak
Müminin alametlerindendir.”
HAKKINDA YAZILANLAR
1.Muhammed İkbal
Hayatı / Sanatı / Mücadelesi
Selahaddin Yaşar
YeniAsya Yayınları / Biyografiler Dizisi